50. Neredesin?

1.1K 59 1
                                    

Bölüm şarkısı;

Tuğkan- Belki de 🎤

İyi okumalar 🌟

~

Yanağıma değen elle irkilerek gözlerimi araladım ve kollarımı bacaklarıma biraz daha sararak kendimi güvence altına aldım. "Ölü gibi duruyorsun, ye şunu." Başımı diğer tarafa çevirip gözlerimi kaçırdım. Bıkkınca nefes aldı. "Dün de bir şey yemedin. Kendini böyle öldürüp kurtaracağını sanıyorsan yanılıyorsun."

Lan ben dün senden yemekten çok dayak ve tehdit yedim, canımı mı istiyorsun şimdi?

Tabii ki bir şey demedim. Sessizliğime gömülerek onu umursamadım. 2 gün oluyordu. Şu 2 gün nasıl geçti, nasıl oldu anlamadım. 1 günü zaten tümüyle uyuyarak geçirmişim, geriye kalan günü de işkenceyle. Her şey kabus gibiydi ama uyanamıyordum ki..

Eray'ın gelip beni kurtarmasına o kadar umutlanıyordum ki sürekli rüyamda görüyordum bunu. Her an gelecekmiş gibi hissediyordum. Ama sonra hayal ya da rüya olmasından korkuyordum..

Berk birden ellerimdeki ipleri çözmeye başlayınca şaşkın bakışlarım ona döndü. Ayaklarımdakini de açıp beni kolumdan tutarak zorla ayağa kaldırdı. Sendeledim ama dengemi sağlamayı başardım. Ayakta bile duramıyordum resmen. "Seni bir odaya götüreceğim. Eğer bir oyun çevirmeye kalkışırsan senin için hiç iyi olmaz. Anladın mı?"

Olacakları tahmin ettiğim için istemesem de başımı salladım. İlla bir kaçış yolunu bulmam için en azından bu deponun nasıl bir yer olduğunu görmem gerekiyordu. Odadan beni dışarı çıkardığı sırafa etrafa göz gezdirdim. Salon gibi büyüktü ve görünüşe göre başka odalar da vardı. Eski bir fabrika gibi bir yerdi. Geçtiğim yerler de kaldığım oda gibiydi, rutubetli  boğucu havası vardı..

Kolumdan çekiştirerek beni bir odaya götürürken hala etrafı inceliyordum. Burası herhangi bir mal falan saklamak için kullanılan depolara benziyordu. Bazı kapıların önünde korumalar bile vardı.

Odaya geçmemizle etrafa göz gezdirdim. Dışarısı ve kaldığım yere rağmen.. burası resmen daha insani, daha ev gibi bir yerdi. Oda, normal evler gibiydi. Koltuklar mı dersin, masa mı, dolaplar mı.. vardı işte.

Uzaylı görmüş masum köylü gibi etrafı incelerken Berk, eliyle koltukları işaret etti. "Geç, otur." Bakışlarımı üstünden çekip yavaş adımlarla koltuklardan birine oturdum. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı etrafına doladım ve çenemi dizlerime yasladım, derin bir nefes aldım. Burası daha iyiydi, temiz ve sıcaktı en azından.

Aslında burada bulunmanın hiçbir yanı güzel değildi, en azından buz gibi soğuk zeminde oturmuyordum şimdi. Yanıma yemek getirdi ve önümdeki sehpanın üzerine bıraktı. "Yiyecek misin şimdi?" Bıkkınca sorduğu soruyla bir-iki saniye cevap vermedim. Ardından yavaşça tepsiyi aldım ve yemeğe koyuldum.

Umarım içine zehir falan katmıştır da daha fazla burada kalmadan geberirdim diye umut ettim içimden.

Gerçi bunu yapacağını da pek sanmam..

Yemeği yavaş yavaş çiğnerken yanaklarımın acısını hissediyordum. Dün ağız dolusu küfretmiş, bela okumuş ve ağzıma geleni ettiğim için dövmüştü beni Allah'ın saplantılı belası. Tokat değil, yumruk atıyordu sanki..

Daha fazla yemek istemeyip tepsiyi yerine bıraktım ve tekrar kabuğuma çekildim. "Niye yemedin?" Sorusuna cevap vermedim. "Doydun mu bari?" Başımı aşağı yukarı salladım belli belirsiz.

"Konuşacak mısın artık?" Diye sordu bu sefer beklentiyle, yine cevap vermedim. Derin bir nefes alıp yerinden kalktı ve tepsiyi eline aldı. Birkaç tıkırtıdan sonra arkamdan kapının sesi geldi. "Aklından geçirme kaçmayı falan, kilitliyorum."

Gülümse YeterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin