35. Kelebekler Uçuşuyor

1.4K 83 20
                                    

Bu da part 2.

İyi okumalar canısılarr 🌜

~

Eray kolumdan tutarak beni arkasına aldı ve önüme geçti. "Vay vay vay, Eray ve Okyanus! Uzun zamandır görüşemiyoruz, konuşamıyoruz. Ne tesadüf bu?" Diyerek alayla güldü. "Ne işin var senin burada?" Dedi Eray dişlerinin arasından elini yumruk yapıp sıkarken.

Hiç iyi şeyler olacakmış gibi gözükmüyordu.

"Partide okuldan birkaç sınıfın olmasına bir söz yok, fakat aynı zamanda sınıf arkadaşıyız biz Eray, sakin ol," Diye açıklama yaptı Berk yüzündeki ürkütücü gülümsemesiyle.

Berk Eray'a aldırmadan beni baştan aşağı beğeniyle süzerek, "Yine çok güzelsin bebek," Dediğinde iğrentiyle yüzümü buruşturdum. Onun ağzından bunu duymak ne kadar çirkin olduğumu düşünmeme neden olmadı değil..

Berk'in bakışları hala üzerimdeyken yerimde rahatsızca kımıldandım. Bir anda Eray'ın ona sağlam bir yumruk geçirmesiyle olduğu yerde sendeledi. Birkaç kişinin çığlığına benimkiler de ortak olurken Eray, Berk'in üzerine atlayıp yakasından kavradı. "Bir daha Okyanus'a bakarsan o gözlerin değil ona, hiçbir şeye bakamaz duruma gelir!" Sözleri yutkunmama sebep olurken Berk bir yumruk daha yedi.

Tamam o sözü düzeltelim, hiç iyi şeyler olmadı. Zaten doğruluğu da onaylandı, neyse artık..

Korkuyla yanlarına yaklaşmaya çalışırken aynı zamanda bunun sonuçlarını düşünüyordum. Bu durum benim için pek sorun değildi, Eray'a karşılık vermiyordu bile Berk. Dövülen ve aynı zamanda hakeden de oydu ama şimdi durduk yere buraya polisin gelmesi ve alkol aldığı da ekli olarak birini dövdüğü gerçeği pek güzel sonuçlar elde etmeyeceği için bunu engellemem gerekiyordu. Her türlü zararlı biz çıkardık.

Kolundan tutup çekmeye çalışırken, "Eray, sakin ol, bırak onu," diye onu ikna etmeye çalıştım ama nafile. Hiç oralı olmadan beni kenara ittirip kafa attı Berk'e. "Yapma, lütfen," Dedim yalvarırcasına sesimi yükselterek.

"Bana onu savunma!" Diye kükredi bana dönüp işaret parmağıyla yerde ağzı kaşı kan olan Berk'i göstererek. "Gerizekalı, onu savunduğum yok, başına bela açacaksın! Zaten geberiyor pislik!" Diye bağırdım ben de kendime engel olamadan.

Kalabalığın içinden çıkıp gelen Kaan ve Utku yerde acıyla inleyen Berk'e ve bize baktılar. Utku yerdeki pisliği kaldırmaya çalışırken Eray sinirle kalabalığa doğru ilerledi. Kaan onun peşinden giderken korkuyla Utku'ya baktım.

"Yaşıyor mu bari?" Diye sordum endişeyle. Başıyla onayladığında nefesimi dışa üfledim. Aslında geberse hiç fena olmazdı, dünya bir parça pislikten kurtulurdu ama pisliğe bulaşacak olan Eray olacaktı sonra. Benim yüzümden, hatta Berk'in yüzünden hayatını karartmasını istemezdim.

İki kişi daha yaklaşıp Utku'ya Berk'i kaldırmakta yardım ederken birkaç adım gerileyip arkamı döndüm ve Eray'ın gittiği tarafa -tam olarak nereye bilmiyordum- ilerlemeye koyuldum. Burası bir kafeydi ve şuan ilerlediğim taraf dümdüz koridordu.

Bir odadan Kaan'ın çıkmasıyla adımlarımı yavaşlatmıştım, bakışlarımdan anlamış olsa gerek eliyle koridorun başını gösterdi. "Koridorla ilerle, kafenin arka bahçesinde, havuzun yanında," Dediğinde teşekkür edercesine gülümsedim ve duraksamadan ilerledim.

Kaan'ın dediği gibi koridorun sonunda cam bir kapı vardı ve dışarının göründüğü yerde, havuzun bir kenarında yerde oturuyordu. Elim kapının kulpunu kavradı, kapıyı açtım ve yavaş adımlarla havuza yaklaşmak için iki üç adım attım.

Gülümse YeterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin