106.Bölüm

4.2K 294 315
                                    

Multi alıntı.

Dizime koyduğu başı , son birkaç saat içinde hatta son birkaç hafta içinde bulamadığım huzuru tekrar bulmamı sağlasa bile , atlattığımız tehlike yüzünden hala ellerim titriyordu . Yine de yavaşça saçlarını okşamayı bırakmadım.

Gözleri kapalıydı , yüzünde acı dolu bir ifade vardı . Sanırım acısını saklayamayacak kadar canı yanıyordu . "Acını dindirmek için yapabileceğim bir şey var mı ?" diye sorduğumda , zorlanmasına rağmen hafifçe gülümsedi . "Beni öldürmeyi deneyebilirsin."

Saçlarını okşayan ellerim durdu . Bir anda bütün tüylerim ürperirken "Saçma sapan konuşma." diye tısladım. "Ölümle bu kadar haşır neşir olman hiç hoşuma gitmiyor."

Keyifsizce gülse de bir şey söylemedi . Bu kabulleniş halleri canımı çok yakıyordu ve beni endişelendiriyordu . Her daim kendisini koruyacağını bilmemek dayanılır gibi değildi . Tekrar saçlarını okşamaya devam ederken "Ne kadar kaldı ?" diye sordum Mert'e . "Onu kendi evime götürüyorum . Biraz daha var ."

"Kendi evinde onu bulurlar." dediğimde hafifçe aynadan gülümsedi . "Kimsenin bilmediği bir evimde ."

Gözlerimi devirirken , tekrar Ömer 'e döndüm. "Uyumuyorsun değil mi ?" Kafasını olumsuz anlamda kısaca iki yana salladı .

"Gözlerini açsan daha iyi olur," diye mırıldandım. "Çünkü sen böyle olunca ödüm bokuma karışıyor."

Gözlerini yavaşça açtı . "Ah Defne," diye homurdanırken kömür rengi yorgun gözlerini üzerime dikti . "Ah."

İkinci serzenişine hafifçe gülümsediğimde bir süre beni izledi . Ardından da fısıldadı . "Her şeyi konuşacağız."

Gülümsemem solarken bakışlarımı kaçırdım . "Sen iyi olduktan sonra ."

"İyiyim," Küçük bir çocuk gibi huysuzlanınca tekrar ona döndüm ve dil çıkardım . Bu,  tekrar gülümsemesine sebep oldu ama sonra acıyla yüzünü buruşturdu. "Karnımı kim deştiyse siktim belasını," diye homurdandı . Söyledikleri ne kadar canımı acıtsa da ; Ömer William İplikçi her zaman aynıydı . Asla ama asla kendinden ödün vermiyordu . Bu sırıtmama sebep oldu.

Gözleri tekrar kapanır gibi olunca "Konuşalım," dedim panikle . "Konuşmayınca gözlerini kapatıyorsun." Bıkkınla içini çekerken "Baş belası," diye mırıldandı. "Tam bir baş belasısın."

"Kızıl , tatlı mı tatlı bir bela ..." diye şımarık bir sesle ona takıldığımda acısına rağmen gülümsedi ve ben de oyunumu devam ettirdim. "Şanslı adamsın İplikçi."

"Ah , öyle mi ?" Onun da oyunuma ayak uydurması gözlerimin garip bir şekilde dolmasına ve daha da çok gülmeme sebep oldu . Göz yaşlarımı ona belli etmeden kurutmaya çalışırken , "Öyle değil mi ?" diye sordum alayla .

"Bilmem..." derken kaşlarını kaldıracaktı ki alnında ve kaşında ki yara yüzünden acıyla yüzünü buruşturdu . Ona çok yakışan bu mimiğini şimdi canının acısından yapamaması garip bir şekilde benim canımı da acıttı . Genelde alay ederken , öfkelendiğinde ya da şakalaştığında kaşlarını kaldırıyordu ve ona gerçekten çok yakışıyordu . Aslında ... Ona yakışmayan bir şey var mıydı ki ?

Kömür rengi gözlerini bana dikerken , "Bir daha kendine bunu yapma. " diye fısıldadı şakalaşmamızı sonlandırarak.

Birkaç saniye ne dediğini anlamaya çalışırken , kıyafetlerimi kastettiğini düşündüm. "Ah," Biraz utanmıştım. "Şey,bu aptal herifin dikkatini çekmem gerekiyordu . Saçlarımdan tanır diye peruk taktım. Elbisemin biraz kısa olduğunu , hatta aşırı kısa olduğunu biliyorum ama başka bir şansım -"

FırtınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin