🦋Princess🦋

1.3K 100 72
                                    

Yine mükemmel(!) yazarınız ve yine geçmiş zamanlar...

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen!!!!!!
İyi okumalar...

Kral olan babanın emriyle şehrin dışında konumlanmış ormanın içindeki eski kaleye götürülüyordun. Gayrimeşru olarak doğduğun için baban tarafından gözden çıkarılman zor olmamıştı. Ne kadar itiraz edip dirensen de kâr etmemişti. Kralın muhafızları seni kaledeki görevlilere teslim eder etmez saraya geri dönerlerken öylece arkalarından bakakalmıştın. Buradaki kimse sana yardım edemez, sözünü de dinlemezlerdi.

Sana ayrılan odaya giden uzun merdivenleri tırmanıp yatağına yerleştin. Odanın içi de tıpkı kalenin geri kalanı gibi kasvet doluydu. Yapılabilecek tek şeyi yapıp gözlerini kapattın ve hayatını gözden geçirmeye başladın. Doğmaman gereken bir bebektin çünkü ülkende gayrimeşru çocuklar soydan kabul edilmez, hiç hoş karşılanmazdı. Babanın kraliçeyi aldatması senin suçun değildi, annenin suikaste uğrayıp ölmesi de aynı şekilde. Dadıların elinde, üvey kardeşlerinin arasında itile kakıla büyümüştün. Baban, arada başını okşar ama asla seni diğer çocukları gibi kendi sofrasına oturtmazdı. Hak ettiğin bir unvanın bile yoktu.

Kralın seni bu kaleye kapatmasının açıklamasını kendi de dahil hiç kimse yapmamıştı. Belki de artık senin yüzünü görmek istemiyorlardır, evlendirmek için hazırlık yapıyorlardır ya da sadece ölümünü burada tek başına kucaklamanı istemişlerdir. Bütün bu düşünceler, başını fazlasıyla ağırtırken uykunun kollarına teslim olman uzun sürmemişti.

Gözlerini açtığında hava çoktan kararmıştı. Uyuduğunda öğle saatleriydi, tahminince daha gece olmamıştı. Yataktan kalkıp üzerine çekidüzen verdin ve hizmetlilere seslendin. Ne bir dönüt alabilmiştin ne de odaya biri girmişti seni kontrol etmek için. Sinir kat sayın yükselirken odanın kapısını açıp koridora çıkmıştın. Tekrardan bağırdığında sesin boş koridorda yankılanıp ürkütücü bir hâle bürünmüştü. Sanki kulenin içi bomboştu. Bu ihtimalin düşük olduğunu söyleyip kendi kendini telkin ettin ve sabah çıktığın meldivenleri yavaşça geri inmeye başladın. Ayak seslerin ve yerinden çıkacakmış gibi atan kalbinin dışında kalede başka bir ses duyulmuyordu.

Sonunda aşağıya indiğinde bütün odaları dolaşıp hizmetlilere seslenmeye devam etmiştin. Kalenin içinde umudun tükendiğinde dışarı çıkıp muhafızlara bakındın ama onlar da olmaları gereken yerde değillerdi. Korku ve adrenalin, damarlarında dolaşıp ateşini çıkarıyordu. Seni burada yapayalnız bırakmışlardı. Titremeye başladığında gözyaşların da yanaklarından boynuna doğru yol almaya başlamışlardı. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştın, babanın bu kadar gaddar olduğunu düşünememiştin.

Ormanın içinden gelen ulumayla daha çok korkup gerisin geri kaleye doğru koştun. İçeri girip, kapıyı kapatıp, sürgüsünü de üzerine sürdün. Başını kapıya yaslayıp, nefesini toparlamaya çalışırken, ensene vuran sıcak nefesle donakalmıştın. Birkaç dakika içinde yaşadığın korku yüklemesini kaldıramayan bedenin dizlerinin üzerine çökerken en son hatırladığın birinin seni kolları arasına aldığıydı.

***

Gözlerini açtığında kaledeki küçük salonun rahatsız koltuğu üzerindeydin. Birkaç saniye ne olduğunu hatırlamaya çalıştın ve tenine değen nefesler aklına düşerken koltukta hızla doğruldun. Şöminenin önünde dikilmiş, ağırca içkisini yudumlayan esmer adamı gördüğünde kalp atışların yeniden hızlanmıştı. Korku, yalnızlık ve çaresizlik barındıran bedeninle ayağa kalktığında esmer adam da sana doğru dönme zahmetini gösterebilmişti sonunda.

MİKAELSONLAR İLE HAYAL ET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin