Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen!!!!
İyi okumalar...Balo salonunun içi, alışık olduğun üzere oldukça kalabalıktı. Yüksek tavandan salınan devasa avize, köşelere yerleştirilmiş mumlar, duvarlardaki portreler ve daha nicesi Victoria dönemi havası estiriyordu ortamda. Üzerindeki bordo elbisen ve onu tamamlayan aksesuarlarınla bu havaya uyum sağlamaya çalışsan da şimdiden sınıfta kaldığını hissedebiliyordun.
Gözlerin, salonun her bir köşesine tarıyordu aradığını bulabilmek umuduyla. Balo resmi olarak 10 dakika önce başlamıştı ama aradığın isim, kendine yakışmayacak bir şekilde ortalıkta gözmüküyordu hâlâ. Onunla tanıştığın 1 yıl zarfında dakik biri olduğunu kavradığın için şaşkındın biraz.
Önünden gelip geçip insanlar, yalnız başına takılan seni merakla süzüp yoluna devam etmek zorunda kalıyorlardı. Çünkü yedi yirmi dört saat yüzünde kalıp gibi duran çatık kaşlarınla, kimseyle tanışmak istemediğini açıkça belli ediyordun. Onu göremedikçe sıkıntın artıyor, daha bir huysuzlanıyordun ve bu da seni hiç arkadaş canlısı göstermiyordu.
Yanından geçen garsondan aldığın kadehi alışkanlık gereği koklayıp, sonra da dudaklarına doğru götürürken, salonun kapısından içeri giren bedeni anında tutmuştu gözlerin. Üzerinde her zamanki takımlarından biri vardı, saçları göz alıcı bir biçimde iki yana ayrılmış (tvd saç stili) olup ona ayrı bir hava katmıştı, asıl gözüne takılansa senin elbisenin renginde göze çarpan bordo mendili olmuştu. Davetli olduğunu belgeleyen davetiyesini kapıdaki görevliye gösterip ilerlerken, gözleri de tıpkı seninkiler gibi etrafı taramaya başlamıştı ve çok geçmeden de hedefini bulmuştu.
Birbirine değen bakışlarınızın altında yatan bir sürü mana vardı. Siz, doğanız gereği birbirinin düşmanı olan iki bireydiniz. O, dünya üzerindeki çoğu vampirin atası; sen ise onun türünü öldürmek için yemin etmiş bir ailenin tek varisiydin. 19 yaşına basar basmaz Mikaelson ailesinin başına bela olman için New Orleans'a bırakılmıştın baban tarafından. Annen ise senin avcı olmanı onaylamayan bir cadıydı ama kimse, gerçekten babana karşı gelemezdi ailende. O yüzden tam bir senedir, aldığın eğitimlere uyarak Mikaelsonlar ile uğraşıyordun. Şanslıydın ki buna rağmen hâlâ daha hayattaydın.
Daha doğrusu, şanslıydın ki hâlâ daha hayatta olmanı isteyen biri vardı.
Düz tutmaya çalıştığın ifadenle uzak mesafedeki adamı izliyordun. O ise senin aksine ifadesini sabit tutamıyor, seni süzerken iki yanında tuttuğu ellerini durmadan yumruk yapıp açıyordu. Seni ilk defa böyle bir elbisenin içinde, böyle bir ortamda görüyordu ve gördüğü görüntüler karşısında da epey bir tatmin olmuştu. Uzaktan verdiği küçük bir baş selamı ile seni kışkırtırken, onun oyununa gelmeyip sen de ona bir baş selamı veriyordun şimdi. Düşman da olsanız nezaketini bozmaması, yaşadığın duygu karmaşasına iyi gelmese de onu görüş açından çıkarmak istemiyordun. İşte her şeyin sarpa sardığı yer de burasıydı.
İşlerin sarpa sarmasının tek nedeni Elijah ve etrafına yaydığı aurasıydı. Bir yılın başında hedefin tüm Mikaelson ailesiyken, bir yıl içinde bu sayı sadece Elijah'a indirgenmişti. Sadece onunla uğraşmak sana zevk veriyor, beynine kodlanmış olan öldürme dürtüsünü bastırıyordu. Onun da senden ayrı kalan bir tarafı yoktu. İlk başta senin ilginin tamamen onun üzerinde olması ile ailesini senin öldürme merakından uzak tuttuğunu düşünüp, bu durumu sindirebiliyordu. Fakat gün geçtikçe ikinizin de isteğinin birinizi öldürmekten başka olduğunu daha iyi kavrıyordu.
"İkramlarımızdan biraz daha ister miydiniz?"
Yanına gelen garsonla dikkatin dağılırken Elijah görüş açından çıkmıştı. Sert ama terbiyeni bozmadan garsonu yanından kovarken neden bu kadar gergin olduğunu anlayamıyordun. Birkaç saniye sonra çalmaya başlayan vals müziği ile gözlerin dans için kalkan çiftlere kaymıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİKAELSONLAR İLE HAYAL ET
FanfictionSiz de benim gibi the originals aşağıysanız ve tabi Mikaelsonların, o zaman doğru adrestesiniz. Çünkü burada bol bol serilerimiz ve hayal etlerimiz var. Hadi durmayın ve okumaya başlayın. Not: Kitabın tüm hakları saklıdır. Kesinlikle kopyalanamaz...