👣Lost👣4

1K 95 23
                                    

Hellooo...Bir iki bölüm daha yazıp bitirmeye karar verdim bu seriyi çünkü uzun kitap insanı değilim bence.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen!!!!!!!!
İyi okumalar...

Elinde tuttuğun elmayı evirip çevirmeye bir son verdin ve ondan büyük bir ısırık aldın. Dahlia ile kaldığınız kulübe tarzı evinizin bahçesinin bir mahsulüydü bu elmalar. Bir haftalık yokluğun olgunlaşmaları için yetmiş görünüyordu.

Evet, anlık olarak verdiğin radikal kararın sonucunda kendini Mystic Falls'tan çıkarken bulmuştun. Orada durmak, Caroline'nin annelik yapmasını izlemek, Klaus'un şefkatini hissetmek ve de diğer bütün etkenlerin seni boğmasından ancak böyle kaçabilirdin.

Sana verilen sevgiden ancak böyle kaçabilirdin.

Dahlia ile büyüdüğün evi senden başka kimse bilmiyordu. Yer bulma büyüsü yaptıklarının farkındaydın ama çoktan bunun önlemini de almıştın. Seni asla bulamazlardı. Tekrardan ulaşılmaz olduğun zamanlara dönmek iyi gelmiş gibiydi, en azından şimdilik.

Elmanı ısıra ısıra kulübene gireceğin sırada bahçede hissettiğin yoğun enerji ile ayakların yürümeyi bıraktılar. Birisi, senin kurduğun bariyeri yıkmaya çalışıyordu. Onun kim olduğunu anında anlamış ve hiç beklemediği bir şey yapıp bariyerinden içeri girmesine izin vermiştin. Ani gelen büyü açığından dolayı sendeleyerek bahçende beliren kıza baktın elmandan bir ısırık daha alarak.

Hope, içeri girmenin bu kadar kolay olacağını düşünmüyordu. O yüzden yüzündeki koca şaşkınlıkla bir seni bir de etrafındaki şirin ambiyansı izliyordu.

"Elma ister misin?"

Elmandan aldığın son ısırıktan önce söylediğin şeyle şaşkınlığı büyüyen kız, kafasını iki yana sallayarak seni reddetti. Omuz silkip kulübenin kapısını sonuna kadar açtın ve arkanı dönmeden ona adeta emir verdin.

"İçeri gel."

Seni dinleyip arkandan kulübeye girdiğinde burnuna vuran mine ve arada lavanta kokusuyla kaşları havalanmıştı. Kulübenin sadece iki odası vardı gördüğü kadarıyla. Yeterince temiz ve ferah olan ortam, Hope'nin seni Caroline'ye benzetmesine yol açmıştı. Kısa süreli ortadan kayboluşun ile ne yapacağını bilemeyerek ortada dikilen kız, elinde çay dolu kupayla gelen seni gördüğünde rahatlamıştı. Oturması için gösterdiğin koltuğa oturması ile kupayı eline tutuşturmuş ve içmesi için başında durmuştun. Bu da Hope'yi biraz da olsa endişelendirmişti.

"Seni zehirlemem, korkma. Ama güzellikle dediğimi yapmazsan-"

Yüzündeki soğuk gülümsemeyle kız kardeşine söylediğin cümleler, Hope'nin kupadaki çayı bir anda içip bitirmesi ile kesintiye uğramıştı. Bu, Hope'nin dilinde sana güveniyorum demekti.

"Aferin sana."

Elindeki kupayı alıp yanındaki sehpaya bıraktın ve boşta duran sandalyeye oturdun. İçtiği çay yüzünden midesi bulanan Hope, bir süre sesini çıkarmadan seni izlese de en sonunda patladı.

"Bir anda ortadan kaybolmak da ne demek? Biz, senin de bizi sevmeye başladığını düşündük. Babam, her yerde deli gibi seni arıyor. Annen, insanlığını kapatma evresine geldi. Bak kimse senden yaşama belirtisi almadı günlerdir, herkes perişan halde. Ve bu çay ne içindi? Afedersin ama tadı bok gibiydi."

Sabırla sözlerini bitirmesini beklerken baban ve annenin içinde bulunduğu durumu hayal etme gafletine düştün ve bu, senin de midende çalkalanma yarattı. Olmuyordu, uzaklaşmak isterken aklından çıkmıyorlardı.

MİKAELSONLAR İLE HAYAL ET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin