Selam Kuzularım.
Nasılsınız?
Neredesin sen, havalarına girmemişsinizdir inşallah. Sonuçta bugün buradayım, yarın orada. Haha, bugün yine enerjik bir günümde miyim neyim ben?
Neyse bölümü yazdım. Ehe, yazmasam burada işim ne değil mi?
Bir şeyler içmiş olabilirim siz beni çok takmayın. Bölüm kısadır yarım kaldı sanmayın :D
Bu bölümün ithafı seymayndm'ye gidiyor. Umarım beğenirsin canım. <3 Arkadaşımızın Kalabalıktaki Yalnızlık hikayesine bakabilirsiniz.
Keyifli Okumalar! :)
°Zeynep°
Bence hayat; onu sadece dolu dolu yaşayanlar tarafından fark edilen, cansız ama etkili bir şeydi.
Hayat bu, sonuçta ne kadar da cansız olabilirdi değil mi? Ama yaşamak için bir sebebin yoksa, günlerini gayet de sıradan geçiriyorsan işte bu bir cansızlık belirtsiydi. Canlı olmak ya da cansız olmak sadece nefes almaktan ibaret değildi.
Nefes alan, kalbi atan herkes hayattaydı, yaşıyordu ama eyleme dökülünce. Sonuçta, bitkisel hayatta olan bir insanda yaşıyordu doktorlara göre, eşiyle, ailesiyle, işiyle mutlu olan biri de.
Ölümü aklı olan kimse istemezdi. En azından bana göre.
Küçükken nefesimi tutar, ölümün nasıl bir şey olacağını tahmin etmeye çalışırdım. Geceleri bazen uyandığımda gidip anneme bakar öylece nefesini dinlerdim. Özellikle anneminkini. Şimdi de sakince onun nefesini dinliyordum.
Demek istediğim birinin ne şekilde olursa olsun nefes aldığını bilmek, bunu hissetmek, onun bir yerlerde var olması güzeldi. İyiydi.
Acı çektiğim, ailevi yönden yalnız kaldığım on senede sürekli olmasa da annemin durumundan elbette şikayet etmiştim. Bana edilen birkaç kötü lafı duymazdan gelmiş, bazı geceler onun bu haline lanet okumuştum ama aklımın ucuna bile onun ölmüş olma ihtimalini getirmemiştim. Getiremezdim ki.
Umut cidden fakirin ekmeğiydi. Bir işten umudunu kesersen onun olması çok daha fazla zaman alıyordu. Aynı benim yaptığım gibi.
Yitirilen, geç fark edilen geçmişe birkaç küfrüm elbette vardı ama bunu yapmayacaktım. Şimdi yapmam gereken tek şey ana minnet duymaktı.
Başıboş düşünceler içinde kaybolurken açılan kapıyla yerimden doğruldum. Buraya erken bir saatte gelmiştik. Şimdi görevli yemek getirdiğine göre öğlen olmuş olmalıydı. Benim yerimden kalkmamla annem hafif uykusundan uyandı. Birbirimize sadece gülümsedik. Ben, hayatımı bundan sonrasına göre düzenlemek için oradan şimdilik ayrılacaktım, görünen o ki annemde bunun farkındaydı.
"Ben sık sık geleceğim artık, tamam mı annem?"
"Tamam. Gel."
İki yanağını da sıkıca öptüm. O da benimkileri. Çantamı alıp odadan çıkarken kapıyı yavaşça kapattım. Üzerimdeki kabanı şöyle bir düzeltip, buruşuklukları düzeltmeye çalıştım. İşte bu bile hayatın devam ettiğinin, olayların sadece anlardan ibaret olduğunun bir göstergesiydi.
Koridorda Kerem var mı diye bakındım ama ortalık gayet sakindi ve o da gözükmüyordu.
Danışmadaki kıza doğru yürüdüm.
"Burada duran bir adam gördün mü?"
Kız bana tip tip bakmakla yetindi. Eee, gayet de haklıydı. Burada herkes de bulunabilirdi ama bir umut Kerem'in havası onu çarptıysa diye düşünmüştüm.
![](https://img.wattpad.com/cover/27489056-288-k238216.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dengesiz [ZeyKer]
FanfictionArabanın kaputuna yaslanmak için adımımı attığımda karanlık ve boş sokakta yankılanan sesleri duydum. "Sen kimsin lan? Ha kimsin söyle! Ne hakla bana böyle şeyler dersin?" Yönümü değiştirip kapının kolunu tuttum ama açmadım. İçimdeki dürtü beni...