'Grace Evelyn Summers, bu sizin için son çağrımız.' Elimdeki çantalarım ile elimden geldiği kadar hızlı bir şekilde uçağımın kalkacağı gate'ye doğru ilerledim. Tabi bu Londranın heathrow havaalanının kalabalıklığında kolay olmuyordu. Uçak kalkmak üzereydi ve ben onu kesinlikle kaçıramazdım.
Elimde titreyen telefonuma baktığımda annemin aradığını gördüm. Onu meşgule attıktan sonra koşmaya başladım. Bu uçağı kaçıramazdım.
Londradan gitme kararını aslında aniden vermiştim, annem ile yaptığım büyük bir kavgadan sonra. Babam ile ayrıldıktan iki yıl sonra Jackson denen o herif ile evlenmeye karar vermişti. Tabiki mutluluk onun da hakkıydı ama onun için doğru kişi Jackson değildi.
Sonunda gate'ye geldiğimde bilet ve pasaportumu görevliye uzattım. Elindekileri kontrol ettikten sonra bana gülümseyerek geri uzattı. 'İyi uçuşlar.'
Uçağa girdikten sonra derin bir nefes aldım. Biletdeki koltuk numarama baktım ve oturacağım yere doğru ilerledim. Elimde çantaları yukarıdaki dolaba yerleştirdikten sonra yerime oturdum.
Yolculuk babamın yanına, yani Birleşik Devletlerin California eyâletinin Los Angeles ilineydi. Annem ile ayrıldıktan sonra babam hotel zincirinin başını oraya taşımıştı ve işleri oradan yönetiyordu.
Ağabeyim bir kaç yıl önce taşınmıştı babamın yanına. O zamanlar kızsamda şimdi ona hak veriyordum. Kendisinden başkasını düşünmeyen annemin yanında bende kalmak istemiyordum artık.
Önümde 8 saatlik bir yolculuk vardı ve ben bu yolculuğu uyuyarak geçirmek istiyordum. Koltuğumun cam kenarında olması beni sevindirmişti, böylelikle rahatça uyuyabilirdim.
Aslında gitmem iyi olmuştu. Londranın kalabalıklığından, yağmurlu havasından sıkılmıştım. Los Angeles bana kesinlikle iyi gelecekti.
Cebimdeki kulaklığı çıkartıp telefonuma taktım. Ardından muzik listeme girip shuffle'ı açtım. Yolculuk artık başlayabilirdi.
Daha henüz yolculuk moduna giremeden yanımdaki koltuğun sarsılması ile gözlerimi açtım. Yanıma oturan kişi, rahat oturamayıp koluma çarptığında başımı çevirdim.
Normal bir günümde böyle birini görmüş olsaydım galiba erirdim. Koyu saçları, koyu gözleri ve keskin yüz hatlari ile birçok kızın ruyalarını süsleyebilen erkeklerdendi.
Dediğim gibi normal bir günümde. Şu anda fazlasıyla sinirliydim ve yakışıklılığını düşünecek durumda değildim. Başımı çevirip, dışarıya baktım. Elimdeki telefonum hâla titriyordu ve ben annemi yine meşgule verip telefonumu kapattım.
Yanımdaki kişi koluma tekrar çarptığında nefesimi dışarıya üfleyip başımı ona doğru döndüm.
Ona baktığımda, zaten sırıtarak bana bakıyordu. Tanrım, normal bir yolculuk geçiremiyecekmiydim? Kulaklığımın tekini çıkardım. 'Bir sorun mu var?' Daha fazla sinirlenmemeye çalışıyordum. Başını iki yana salladı. 'Hayır.' Cevap verirken sırıtmayı kesmemişti ve bu beni rahatsız ediyordu.
Gözlerimi devirip kulaklığımı geri taktım. Bir sorun yoktu. Şimdi gözlerimi kapatıcaktım ve açtığımda Los Angeles havaalanına inmiş olacaktım.
'Sayın yolcular, ben pilotunuz James Brown. Uçağımızın kalkmasına son iki dakika kalmıştır. Hepinize iyi yolculuklar dilerim.'
Pilotun anonsu muziğim arka planinda duyuluyordu. Anons bittikten sonra şarkının sesi açtım ve gözlerimi tekrar kapattım. Bir süre sonra uçağın hareket ettiğini hisettim. Gözlerimi açıp dışarıyı izledim. Uçak hızla ilerlerken kalkışını yaptı. İşte güle güle Londra.
--
'Böyle olmaz ama, henüz ismini bile bilmiyorum güzelim.' Kulağıma dolan boğuk ve bir okadar da etkileyici ses ile gözlerimi açtım. Uçak kalktıktan bir süre sonra uykuya dalmışım tıpkı planladığım gibi. Henüz kendime daha yeni gelirden birden başımın altında titreyen birşey hissettim. Aniden başımı kaldırdım. 'Ben ım, şey pardon.' Ellerim ile saçımı düzeltmeye çalışarak yanımda oturan erkeğe baktım. Kendime inanamıyorum, resmen omuzunda uyumuştum ve ben onu henüz tanımıyordum bile.'Önemli değil, eğer bana ismini bağışlarsan yatmaya devam edebilirsin.' Eliyle göğsünü gösterdi. Bu çocuk kendini ne sanıyordu acaba? Ona gülerek hemen ismimi söyleyeceğimi falanmı? 'İstemez.' Dedim kendimi toparladıktan sonra. Ardından hâla bağlı olan kemerimi çözerek ayağa kalktım. Fırst class uçtuğumuz için, ön koltuk ile aramız normalden biraz daha büyüktü. Bu yüzden geçmem için adını bilmediğim çocuğun kalkmasına gerek yoktu. Tabi fazla da büyük olmadığı için geçerken ona değmiştim. Hızla koltukların arasından tuvalete ilerledim. Ne halde olduğumu bilmiyordum.
Tuvalet şansıma boştu ve beklemeden girebildim. İçeride asılı olan aynada kendimi süzdüm. Fazla dağılmamıştım uyurken. Makyajım yerinde duruyordu. Sadece ellerim ile saçlarımı düzelttim ve ardından tekrar tuvaletten çıktım.
Koltuğuma doğru ilerlerken uçak sallanmaya başladı. Sanırım türbülansa takılmıştık. Tam kendi koltuğuma oturmak için çocuğun önünden geçerken, uçağın tekrar sallanmasıyla birlikte çocuğun kucağına düştüm. İnanamıyorum resmen kucağına düştüm! Hızla başını yüzüne cevirdiğimde o bundan hiç rahatsız olmamış gibi sırıtıyordu.
Kalkmak istediğimde ise ellerini belime yerleştirdi. 'Kucağıma oturmak istiyorsan, sorman yeterliydi.' Fısıldayışı kulaklarıma dolmuştu ve nefesini boynumda hissedebiliyorum.
Ellerini üzerimden itip kendi yerime geçtim. 'Sadece bir kazaydı.' Sesim mesafeli ve soğuk çıkmıştı, tam istediğim gibi. Koltuğum üzerindeki telefon ve kulaklıklarımı alıp geri taktım. Şu yolculuk bir an önce bitmeliydi artık. Saate baktığımda daha sadece iki saat geçmişti.
Birisinin kulaklığımı çıkardığını hissettiğimde gözlerimi açtım. 'Adım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın olacak adıma.' Bunları kulağıma fısıldamıştı. Ne demek istediğini anlamam bir kaç saniye almıştı.
Demek Aidan'ın canı oyun istiyor. Peki oynayalım o hâlde. 'Bundan o kadar emin olma.' Ona bir gülümseme atmıştım. 'Neden?' Bu sorusu üzerine kulağına doğru eğildim. 'Bana ismini bağırtabileceğini düşünmüyorum çünkü.' Ardından erkekliğinin olduğu bölgeye bir bakış atıp arkama yaslandım.
Tabi bunu kendine yediremiyen Aiden doğrulup gövdesini bana doğru çevirdi. 'Denemek istermisin?' Elini bacağıma koyduğunu hissetim ama hiç bir tepki vermedim. Tepki vermememe sinirlenmiş bir şekilde elini kalçama doğru götürdü.
Kendi elimi onun elinin üzerine koydum. 'Bitiremeyeceğin işi başlatma bence Aiden.' Dedim ve elini yavaşca üzerimden ittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...