'Aklınızı mı kaçırdınız siz? Sikeyim yapacağınız işi.' Son on beş dakikadır Aiden'ın diğerlerini azarlamasını dinliyordum. Henüz sıra bana gelmemişti, ama gelecekti biliyorum. 'Ben yapmayacaksınız demedim mi? Ya işler ters tepseydi?' Sam ile tanımadığım diğer adam başlarını yere eğmiş sadece dinliyorlardı. Mason ise umursamaz tavırları ile elindeki içki bardağı ile oynuyordu. 'Bana baksana amına koduğumun piçi!' Aiden, Mason'dan tepki alabilmek için onu sertçe geriye itti. Bunu daha fazla dinleyemeyecektim. Mason sadece benim dediğimi yaptı, diğerleri de öyle. Benim yüzümden zaten yeterince azar işitmişlerdi.
'Aiden.' Hafifce yüzünü bana doğru döndü, bütün öfkesi gözlerinden okunuyordu. 'Sen dur, daha sana gelmedi sıra.' Başımı iki yana sallayarak oturduğum bar taburesinden kalktım. Daha fazla bekleyemeyecektim. 'Aiden!' Mason ile arasına geçerek ona dik dik bakmasını engelledim. 'Bütün bunlar benim fikrimdi, onlar sadece bana yardım etti.' Aiden hâla gözlerimin içine bakmıyordu. 'Sana emanet ettim lan onu, güvende tutman için.' Bana aldırmıyordu bile!
'Aiden!' Sesimi yükselttiğimde sonunda gözlerimizi buluşturdu. Derin bir nefes alarak solumda duran iki adama baktım. 'Bize biraz izin verir misiniz?' Onlar dışarıya çıktıktan sonra Aiden ve Mason ile kalmıştım.
'Haftalardır kendini hırpalıyorsun, seninle birlikte kim bilir kaç kişi gecesini gündüzüne katıyor. Doğru dürüst eve bile gelmiyordun artık.' Sözümü kesmek için ağzını açtığında elimi havaya kaldırarak onu durdurdum. 'Bak, ben bir fırsat buldum ve bunu değerlendirdim. Yine olsa, yine yaparım. Pişman da değilim. O yüzden istediğin kadar bağır, çağır ama bana bağır çağır. Çünkü hepsi benim fikrimdi. Mason'u ben zorladım.'
Biraz yumuşasa bile hâla öfkeliydi. 'Ya sana bir şey olsaydı, ya sana yine bir şey yapsaydı?' Olabilecekleri göze almıştım ve pişman değildim. 'Bir şey yapmadı, üstelik adamı tekrar yakaladınız işte.' Sinirinin yatışması biraz sürecekti belli ki. 'Aiden, ben çok yoruldum, arabada bekliyorum.'
Aiden'ı, Mason ile baş başa bırakarak dış kapıya doğru ilerledim. 'Bu kız'ın gözü en az senin kadar kara kuzen..' cümlesinin geri kalananını dinlemeden kapıdan dışarıya çıktım. Bütün bunların sonunda bitmesine sevinmiştim. Artık sadece eve gidip, uyumak istiyordum. Aiden'ın kollarında tabi ki. Bir kaç dakika sonra, ikisi de dışarıya çıkmışlardı. Hâla gergin gözükseler bile arayı düzeltmiş gibilerdi.
'Hadi, artık eve gidelim. Konuşacağımız çok şey var.' Galiba beni de evde azarlayacaktı. Aiden'ın arabasına doğru ilerlerken, Mason olduğu yerde kaldı. 'Sen gelmiyor musun?' Elindeki anahtarı havaya kaldırdı. 'Anahtarı teslim etmem gerekiyor, ardından da işim var.' Jarvis'in yanına gidecekti belli ki. 'Peki, sonra görüşürüz.'
Bütün yol boyunca tek kelime etmemişti. Hatta asansör ile yukarıya çıkana kadar konuşmamıştık. 'Küs müyüz?' Dış kapıyı ardımdan kapattıktan sonra üzerimdeki cekedi çıkartıp, askıya astım. Cevap vermediğinde arkasından salona geçtim. 'Aiden?' Hâla bir cevap alamıyordum. Bana kızgındı, ama artık ben de kızmaya başlıyordum. 'Yeter artık! Beni duymamazlıktan gelemezsin! Az önce bütün söylediklerimin arkasındayım. Seni bir kere kaybettikten sonra bunu bir daha göze alamazdım anlasana!'
Birden bana doğru dönerek hızlıca üzerime doğru geldi. Sertçe dudaklarımızı birleştirdiğinde şaşırmıştım. Böyle bir tepki beklemiyordum. Ona ilk önce karşılık vermediğimde, elini belime yerleştirerek beni kendine doğru çekti. 'Aiden.' İçimdeki bütün hücreler ona karşı koymamamı söylüyordu. Sonuçta benim de istediğim bu değil miydi? Onu özlememiş miydim? Karşılık vermeye başladığımda beni adım adım arkaya yönlendiriyordu, sırtımı duvara yasladıktan sonra beni hafifce kaldırdı. Destek alarak, bacaklarımı beline sardım. Bu işin nereye varacağı belliydi, ama böyle olmazdı. Hiç bir şey olmamış gibi davranamazdık.
'Aiden, dur.' Bana aldırmadan dudağımı dişledi. Sanki bana kontrolun onda olduğunu göstermek istiyormuş gibi. Kendimi ona teslim etmek istesem bile içim rahat değildi. Başımı geriye çektiğimde beni tekrar yere indirdi. 'Konuşmadan olmaz.' Parmağıyla yüzümün önüne düşen saçlarımı arkaya atarak, boynumu açtı. 'Sen konuş, ben dinliyorum.' Dudakları, boynuma temas ettiği anda bütün söyleyeceklerimi yutmuştum, gözlerimi kapatıp ondan destek aldım tekrar. Tırnaklarımı beline geçirdiğimde başını hafifce geriye çekti. 'Dinliyorum dedim.' Islak tenime vuran nefesi ürpermeme sebep oldu. Gözlerimi açtığımda sırıtıyordu. 'Bilerek yapıyorsun bunu değil mi?' Duvar ile arasından çekilerek, koltuğun üzerine geçtim. Aiden ise gülerek yanıma geldi. 'Ellerimi üzerinden çekemiyorum, ne yapıyım?' Yanıma oturduktan sonra tekrar üzerime eğilmek istediğinden onu omuzundan geriye ittim. 'Çekeceksin, hâla ağrım var.' Ağrım falan yoktu, sadece Aiden'ı sinir etmeye çalışıyordum. Yanlız pek inanmamıştı, çünkü sırıtarak gözlerimin içine bakıyordu. 'Az önce bir şeyin yoktu.' Yakalanmıştım işte.
'Her şey bitti, peki şimdi ne yapacağız?' Konuyu değiştirmeye çalışsam bile hiç oralı olmadı. 'Şimdi, ilk önce kaybettiğimiz zamanı telafi edeceğiz. Ayrıca beni dinlememek neymiş, sana göstereceğim.' Burnunu boynuma sürttüğünde derin bir nefes aldım. Toparlan Grace! 'Aiden ben ciddiyim!'
Yüz ifadesi ciddileşirken arkasına yaslandı. 'Tamam, artık her şey düzeldi, istediğimizi yapabiliriz. İstersen Miami'ye döneriz, burda kalırız hatta sen iste Abu Dhabi'ye bile gideriz.' Bu sefer gerçekten bittiğine inanmak istiyordum. 'Sen ciddi misin?'
'Düşünsene, sen, ben sıcak kum, deniz.' Düşüncesi bile çok güzeldi, ama bizim hayatımız buradaydı. Ailelerimiz, arkadaşlarımız herkes burdaydı. 'Burda kalalım, yani Los Angeles'da. Burda kuralım hayatımızı yeniden, sen de istersen tabi.' Gülümsemesinden anlamıştım istediğini.
Artık kaçmamıza gerek yoktu, burda başlayabilirdik tekrar, birlikte. 'Tamam, burda kalalım.' Heycanlandığımı hissedebiliyordum, yeni bir evimiz olacaktı, bu sefer gerçekten yaşayabileceğimiz bir yer. Mutlu olacağımız ev. Kollarımı sım sıkı boynuna sardım. Bütün olanlardan sonra bu mutluluğun da kısa sürmesinden korkmuyor değildim. Ama inanmak istiyordum, bize inanmak istiyordum.
'Bu sefer evimiz ile ben ilgileneceğim tamam mı?' Aiden gülerek şakağıma bir öpücük kondurdu. 'Tamam, ben hiç bir şeye karışmıyorum. Ev sende.' Onayını aldığımda ayağa fırlayarak, mutfak masasının üzerinde duran tabletimi aldım. O kadar heycanlanmıştım ki, bir an önce halletmek istiyordum. Bu hayalin bir an önce gerçek olmasını istiyordum.
Sandalyenin üzerine geçerek Los Angeles'da ki bütün satılık evlere baktım. 'Grace, nereye kayboldun?' O kadar dalmıştım ki Aiden'ı duymuyordum bile.
'Bu kadar hızlı davranacağını bilmiyordum.' Çenesini omuzuma yasladığında tabletin ekranını kitledim. 'Bir an önce kendi evimize geçmek istiyorum.' Aiden gülerek oturduğum sandalyeyi kendine doğru çevirdi. 'Ben de istiyorum, seninle bir an önce baş başa kalmak istiyorum.' Başını bana yaklaştırıp kulağıma fısıldadı. 'O evin her köşesinde sen ismimi haykırırken..' gözlerimi kocaman açarak cümlesini kestim. 'Aiden!' Kızardığımı hissedebiliyordum, bu ise onun hoşuna gitmiş olmalıydı ki gülüyordu. 'Ne var bunda? Sen benim sevgilim değil misin? Aşık olduğum kadın değil misin?' Bana böyle baktığı sürece sanki ona istediği her şeyi verebilecek mişim gibi hissediyordum. Dudaklarımızı birleştirdiğinde bu sefer onu geriye itmek gibi bir fikrim yoktu. Zaten Aiden'da bütün öfkesini bir kenara bırakmış gibiydi.
Bacaklarımı beline sardığımda beni yavaşca kaldırarak yatak odasına doğru götürdü. Dudaklarımızı ayırmadan yolu bulduktan sonra beni yavaşca yatağın üzerine indirdi. Teker teker kıyafetlerimizden kurtulduktan sonra kendimi bu kadar çok sevdiğim, güvendiğim adam'a, Aiden'a teslim ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...