Son bir haftadır evden çıkmıyordum. Daha doğrusu çıkamıyordum. Artık iyileşmeme rağmen Jarvis dışarıda olduğu için benim güvende, yani içerde kalmam gerekiyordu. En azından şimdi başıma bebek bakıcılarını dikmiyorlardı, yani bu da bir şeydi.
Yine de eve tıkılıp kalmaktan hoşlanmıyordum. Sıkıntıdan patlamak üzereydim, üstelik bir de arkadaşlarım için endişeleniyordum.
'Nerde bu telefon?' Diğer odadan Mason'ın sesi yükselmişti. Kendisi üzerini değişip, tekrar çıkacaktı. 'Burda masanın üzerinde!' Hızlı adımlarla içeriye gelip, telefonunu aldı. Yüzünde gergin bir ifade ile şifresini tuşladı. Ne yaptığını göremiyordum, ama telefonu kulağına götürdüğünde birini aradığını anlamıştım. Karşısındaki kişi cevap vermeyince Mason sinirlenmeye başlamıştı.
'Sorun ne?' Nefesini sıkılmış bir şekilde dışarıya üfleyerek telefonu koltuğun üzerine fırlattı. 'Sorun benden sadece bir tane olması.'
Güldüğümde gözlerini, gözlerime dikti. Tamam sinirli olduğu belliydi, yine de kendimi tutamadım. 'Dünya senden bir tane daha kaldıramaz.' Parmaklarını şakağına götürerek hafifce ovaladı. 'Buldun dalga konusunu aferin.' Oturduğum yerde hafifce doğruldum. 'Eğer anlatırsan, yardım edebilirim.' Daha sözümü bitirmeden başını iki yana sallamıştı.
'Senin yapabileceğin bir şey değil.' Gözlerimi devirdim, yine mi başlayacaktık?
'Şu lanet çantayı depoya götürecek bir kişi bulamadım.' Çantanın içinde ne olduğunu tahmin etmek zor değildi. Neden aceleyle depoya gitmesi gerektiğini de açıklıyordu.
Kaç gün olmuştu ve Jarvis hâla elini kolunu sallaya sallaya dolanıyordu dışarda.
'Mason.' Ağzımı açmam ile elini havaya kaldırdı. 'Olmaz Grace çıkar aklından.' Götürmeyi teklif edeceğimi biliyordu.
'Aşağıda binanın güvenliği hariç, üç kişi senin için burada. Her yer kameralar ile dolu. Jarvis buraya gelemez, ama dışarıya çıkmanı dört göz ile beklediğine eminim.' Söylediklerini duyduğumda aklıma bir fikir gelmişti.
'Tamam işte, zaten olması gereken bu!' Kocaman gülümsediğimde, Mason anlamayarak yüzüme baktı. 'Ne?'
'Siz bu adamı günlerdir bulamıyosunuz değil mi? İşte bırak o bize gelsin.' Demek istediğimi anladığında başını iki yana salladı.
'Mason dinle, bütün bunlardan kurtulmuş olacağız işte!' Nefesini dışarıya üflediğinde onunda bu durumdan en az benim kadar sıkıldığını anlamıştım.
'Sen çıktıktan on dakika sonra ben de çıkacağım. Bir kaç sokak ileride bir bar var. Genelde fazla kalabalık olmaz, hatta bu saatlerde boş bile olabilir. Jarvis, ya da beni bekleyen her kimse kaçtığımı düşünecek, ve yanımda kimse olmadığından emin olunca içeriye girecek. İşte al sana yakalama fırsatı.' Umarım anlattığım kadar kolay olurdu.
'Aklınızı mı kaçırdınız siz? Olmaz! Kesinlikle hayır!' Aiden'ı arayıp planı anlattığımızda vereceği tepkiyi zaten tahmin etmiştik. 'Kuzen bizim çocuklar yanında olacak.' Onu ikna etmemiz zaman alacaktı belli.
'Aiden, onu yakalamak için tek şansımız. Artık rahat rahat nefes almak istiyorum.' Korktuğunu biliyordum, bana bişey olmasından. Ama bu riski almak zorundaydık.
'Oraya geliyorum.' Ben cevap veremeden Mason atlamıştı. 'Olmaz kuzen, şimdi evi izleyen varsa olayı çakabilir.' İzleniyor olmak korkunç bir şeydi, bunu düşünmek istemiyordum bile.
'Ortada bir olay falan yok, Grace o evden çıkmayacak.' Onu ikna edemeyecektik. Aiden buna asla izin vermeyecekti, ama ben de elim kolum bağlı oturmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...