Kollarımı Aiden'a sarıp, yüzümü boynuna gömdüm. 'Ben çok yoruldum artık.' Saçlarıma bir öpücük kondurduğunu hissettim. 'Biliyorum, bu sondu.' Başımı hafif kaldırıp yüzüne baktım. 'Eve gitmek istiyorum.' Başını sallayarak arabanın kapısını açtı. Küçük bir çocuk gibi davrandığımın farkındaydım, ama gerçekten çok yorulmuştum artık ve korkuyordum. Logan'ın bizi bulmasından, Thomas'ın birşeylerin ters gittiğini fark etmesinden, bütün bunları düşünmekten yorulmuştum birde.
Sürekli herşey yolundaymış gibi davranıyordum, herşeyin hakkından gelebilecekmişim gibi ama artık bütün olanlar ağır gelmeye başlıyordu. Koltuğa oturup arkama yaslandım. Sadece eve gitmek istiyordum. Diğer öğrenciler gibi şu bahar tatilini plajda geçirmek istiyordum.
Aiden gözlüğünü çıkartıp, arka koltuğa attı. Ardından elini saçlarının arasından geçirerek dağıttı. Gülerek arkaya uzanıp, gözlüğü aldım. Kendimi berbat hissetsem bile, bunu ona fazla belli etmek istemiyordum.
'Bence bu sana yakışmıştı.' Dedim gözlüğü takarak. 'Bence sana daha çok yakıştı.' Gözlerini yoldan ayırıp bana baktı. 'Önüne bak Aiden.' Dedim elimi kaldırıp yüzünü yola çevirerek.
Gülerek elimi tutup, dudaklarına götürdü. Üzerine bir öpücük kondurduktan sonra ise, vitesi geriye almak için bıraktı.
--Eve geleli bir kaç saat olmuştu. Kendime sert bir kahve yapıp, televizyonun karşısına geçmiştim. Aiden ise Mason ile beraber yazılımı inceliyordu geldiğimizden beri.
Birden önümde beliren biletleri görünce, doğruldum. 'Bunlar da ne?' Aiden biletleri geri çekip, yanıma oturdu. 'Eve gidiyoruz.'
Uçak biletlerini elinden aldım. 'Yarın öğleden sonra.' Gülümseyerek boynuna sarıldım. 'Çok teşekkür ederim!'
'Ama ilk önce New Yorktaki son gecemizi değerlendireceğiz.' Ne dediğini anlamayarak gözlerine baktım. 'Nasıl yani?' Gülümseyerek ayağa kalktı.
'Hadi hazırlan, birazdan çıkarız.' Hâla ne yapacağımızı bilmiyordum ve itiraz etmeninde fazla faydası olmayacaktı. Bu yüzden yukarıya çıkıp, hazırlanmaya başladım.
Tam olarak ne yapcağımızı bilmediğim için yüksek bel siyah bir pantolon seçtim. Üzerine ise beyaz bir crop top. Makyajımı da bitirdikten sonra tekrar aşağıya indim.
Aiden salonda bekliyordu bile. 'Çıkabilirmiyiz?' Başımı salladım. 'Çıkalım.'
--
102. kat. Şu anda Empire State binasınun 102. katındaydık ve bütün New York ayaklarımın altındaydı. 'İnanamıyorum.' Aiden bütün katı bizim için kapattırmıştı, baş başa yemek yiyebilmemiz için.'Bunu hangi ara, nasıl ayarladın?' Şaşkınlıkla etrafıma bakmayı bitirdikten sonra Aiden'a döndüm. 'Bu manzaranın tadını çıkartmadan buradan gitmene izin veremezdim.'
Gülümseyerek üzerine doğru bir adım attığımda, o da bana yaklaşarak elimi tuttu. 'İçinde bulunduğumuz durum pek parlak olmayabilir, hatta tam olarak bataklığın içinde olsak bile sen yanımdayken bunların hiç biri umrumda değil.' Bu sözler dudaklarından dökülürken, gözlerimi gözlerine dikerek kaybolmak ile meşguldum. Gözlerine bukadar derin bakabilmeyi çok özlemiştim.
'Daha önce hiç böyle hissetmedim, kimseyi bukadar özlemedim, ama sen, sen yanımdayken bile seni çok özlüyorum. Seni aklımdan tek saniyeliğine bile çıkartamıyorum. Dokunup, kokunu içime çekemediğimde çıldıracak gibi oluyorum. Ben sana aşık olmuşum Grace Summers, sana deliler gibi tutulmuşum.'
Bu itirafları karşısında şaşırmıştım. Duyduklarım doğrumuydu? Az önce Aiden bana aşkını mı itiraf etmişti? Kendimi toparladığımda bir cevap beklediğini farkettim. Ama ben birşey söylemek yerine dudaklarına doğru eğilip, kendi dudaklarım ile birleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...