Ertesi sabah kalktıktan sonra fazla birşey yapmadım. Saatlerimi evde yanlız başıma geçirmekten fazlasıyla sıkılmıştım. Keşke Alyssa burda olsaydı. En azından yanlız kalmamış olurdum. Nefesimi dışarıya üfleyerek instagramda dolaşıyordum.
Birden odamın kapısı çaldığında başımı kaldırdım. 'Grace Londradan eşyaların geldi.' Laurel elindeki kutuları bıraktıktan sonra 'diğerlerinide getireyim' deyip çıktı. Yattığım yerden kalkıp kutuyu kucağıma alıp yatağımın üzerine koydum.
Artık resmen buraya taşınmıştım.
Kutuyu açıp içindeki eşyalarımı yatağın üzerine serdim. Kıyafetlerim, makyaj malzemelerim, Ava sağolsun hepsini göndermişti.
Aslında Annemin buna zorluk çıkarmadan izin vermesine şaşırmıştım. Biraz da üzülmüştüm dürüst olmak gerekirse. O herifi bana tercih ettiğine inanamıyordum.
Laurel son kutuları da getirdikten sonra bana bütün bu eşyaları yerleştirmeye yardım etti.
Bir kaç saat sonra kendimi yorgun bir şekilde yatağa attım. Herşeyi yerleştirmiştim, tabi bu arada fena yorulmuştum. Gözlerim kapalı dinlenirken birden odama birisinin dalması ile yatakta doğruldum. 'O kapı orada boşunamı duruyor, çalmayı denesene?' Ağabeyim gülerek yanıma yaklaştı.
'Bende buraya sana iyi bir haber vermek için gelmiştim, neyse boşver.' Yanımdaki yastığı suratına fırlattım. 'Kes şu gıcıklığı ve anlat.' Omuzlarını silkti. 'Bunu hakettiğini düşünmüyorum.' Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutup sadece şirince gülümsemeye çalıştım. 'Ağabeyciğim lütfen?' Gülerek kendini yatağımın üzerine attı. 'Peki, bu akşam arkadışımın verdiği bir parti var. Gelmek istermesin?' Gözlerimi kocaman büyüttüm. 'Delimisin tabiki isterim, sıkıntıdan patlıyordum neredeyse.' Bütün yorgunluğumu unutmuştum bir anda. 'O hâlde hazırlan hadi, bir iki saate çıkarız.'
'İki saat mi?' Saate baktığımda beş buçuğu gösteriyordu. Hangi ara bu kadar geç olmuştu ya? 'İnsan önceden haber verir, iki saatte nasıl hazırlanacağımki?' Ağabeyim omuzlarını silkerek kalktı. 'Acele et bence.' Hemen ayağa kalkıp banyo'ya ilerledim. Hızlıca bir duş almayı pilanliyordum.
Duştan sonra saçlarımı havluya sararak dolabıma ilerledim. Bir süre ne giyeceğimi düşündükten sonra kısa beyaz bir elbise seçtim. Üzerinede bordo çiçek desenli bir kimono. (Mültide var) Üzerimi giyindikten sonra saçlarımı kuruttup, fön makinesi ile şekil verdim. Makyajımı da yaptıktan sonra uygun bir ayakabbı seçtim.
'Grace hadi ama.' Dışarıdan ağabeyim sesi geliyordu. 'Geliyorum!' Diye cevap verdikten sonra hızlıca takı kutumdan kolyelerimi çıkartıp taktım.
'Grace..' ağabeyim galiba sabırsızlanıyordu. Masadaki çantamın içine rujumu, anahtsrlarımı ve telefonumu attıktan sonra aşağıya koştum. Tabi bu topuklu ayakabbılar ile münkün olduğu kadar.
Dışarıya çıktığımda ağabeyim arabasına binmişti bile. Hızlıca kapıyı açıp bindim. 'Bende tam gidiyordum.' Dedi sırıtarak. Gülerek başımı salladım. 'Buna cesaret edemezdin.' Gülerek evden ayrılıp yola koyulduk.
Sonunda bir kaç insan yüzü görüyordum. Tabi evdekiler hariç. Parti kocaman bir villa'da veriliyordu. Müziğin sesi dışardan duyuluyordu, kim bilir içeriden nasıldı.
Ağabeyim'in koluna girip evin içine girdik. Müzik son ses ile kulaklarıma dolarken etrafıma baktım. İçenler, sarhoş olanlar, dans edenler. Fazlasıyla kalabalıktı burası.
'Sen kendine içecek birşeyler, ben birazdan tekrar gelirim yanına.' Onu duyabilmem için kulağıma doğru eğilmişti. Başımı salladım. 'Beni bulabilirsen tabi.' Gülerek yanından ayrılmak isterken beni geriye çekti. 'Fazla dağıtma, birde seninle uğraşamam.' Şirince gülümsedim. 'Beni merak etme!' Kalabalığın içinden geçerek içeceklerin durduğu masaya doğru ilerledim. Kendime bir Redbull-vodka mixi hazırlarken yanıma bir kız geldi.
'Ayakkabılarına gerçekten bayıldım!' Gülümseyerek yüzüne baktım. 'Teşekkürler.' Elini bana doğru uzattı. 'Ben Abby.' Elini sıktım. 'Ben de Grace.'
'Az önceki yakışıklı sevgilinmiydi?' Gülerek başımı salladım. 'Hayır ağabeyim.' Gözlerini büyüterek bana baktı. 'Gerçektenmi?' Başımı salladım. 'Evet.'
'Peki şimdi yanlızmısın?' Diye sordu. 'Malesef, buraya daha yeni taşındım ve hiç bir tanıdığım yok.' Bunun üzerine Abby elimi tuttu. 'Üzülme tanıştırırız o halde.' Bu kızla galiba iyi anlaşabilirdim. Çok cana yakındı.
Beni çekiştirerek bir grup kızın içine getirdi. 'Kızlar bakın sizi kiminle tanıştıracağım. Bu Grace, Los Angeles'a yeni taşınmış.' Gülümseyerek karşımdaki kızlara baktım. 'Merhaba.' Teker teker ellimi sıkıp isimlerini söylediler. Aklımda tutmaya çalışsamda, bu olmamıştı.
'Hangi okula gidiyorsun?' Bu soru Ruby'den gelmişti. En azından adının Ruby olduğunu sanıyordum. 'Şey aslında daha yeni yazıldım. Harvard-Westlake.' Bu cümlenin üzerine Abby gözlerini büyüterek bana baktı. 'Bu bizim okul, umarım aynı sınıfta oluruz. Seninle çok iyi arkadaş olacağımızı düşünüyorum.' Gülümsedim. Bende aynı öyle düşünmüştüm.
'Ben bu partinin bir Stanford öğrencisi tarafından verildiğini düşünüyordum. Harvard-Westlake öğrencilerine rastlayacağımı düşünmemiştim.' Bu soruyu Abby'ye yöneltmiştim. Partiyi abimin arkadaşı veriyordu. Ve gittiği üniversteden arkadaşlardı. Yani Stanford'tan. 'İşte o stanford öğrencisi.' Başı ile karşımızda duran birisine işaret etti. Uzun boylu sarışın bir çocuk. Çocuk demek nekadar doğru olur bilmiyorum. Genç adam. 'Ağabeyim olur kendisi. Eğer bir kaç kişiyi davet etmeme izin vermezse onu babama ispiyonlıyacağımı söyledim.' İkimizde gülerek karşıdaki gruba baktık. Arasında ağabeyim de duruyordu. 'Josh'un bir kardeşi olduğunu bilmiyordum.' Dedi. 'Evet, ben aslında Londra'da yaşıyordum.' Başını bana çevirdi. 'Tabi ya o müthiş aksanından anlamalıydım tanrım!' Gülümsedim.
'İşte geliyor nasıl görünüyorum?' Diye bir ses geldi arkamdan. Bu soruyu soran kız Melanieydi, yada Madisonmu? Bir an önce şu isimleri ezberlemem gerekecekti. 'Yine başlıyoruz.' Diye fısıldadı Abby kulağıma. Ne demek istediğini anlamayıp başların çevirildiği yöne doğru baktım.
Aiden. Aiden'den bahsediyorlardı. Arkadaşılarına doğru ilerlerken fazlasıyla karizmatık ve cool gözüküyordu. Başımı tekrar diğer tarafa çevirdim. 'O kim?' Diye sordum onu tanımazlıktan gelerek.
'Aiden Connor, okulumuzun popüler çocuğu.' Gözlerimi devirdim. Böyle bir ünvana sahip olduğunu bilmeliydim. 'Neyse sen onları boşver hadi dans edelim.' Kalkıp beni kolumdan çekiştirerek kalabalığın içine sürükledi. Ve müziğin ritminde dans ettik. (Yandaki müzik buttonundan dinleyebilirsiniz.
Fazla sarhoş olmasamda geçen görevlilerden baya bi içki almıştım. Müziğe eşlik ederek bütün stresimi atıyordum. Abby bir kaç dakika önce susadığını söyleyerek gitmişti. Şimdi ise yanlız dans ediyordum.
Yanıma birisinin gelmesi uzun sürmemişti. Bana yaklaşan çocuğu tanımıyordum, ama bu şu anda umrumda değildi. Bana yaklaşarak kulağıma eğildi. 'Seni buralarda daha önce hiç görmedim.' Gülümsedim. 'Bundan nasıl bukadar eminsin?' Elini belime koyduğunu hisettim. 'Böyle bir güzelliği fark etmemem münkün değil.' Karşımdaki çocuk koyu saçları ve mavi gözleri ile fazla yakışıklıydı. 'Peki adın ne?' Kulağına doğru eğildim. 'Grace, ve evet burada yeniyim.' Tekrar geriye gidecekken beni engelledi. 'Ben de Jay.' Birden ortalığın fazla kalabalıkması ile gerileyemedim. Ve bu yüzden Jay'e fazla yakın dans ediyordum.
Birden arkadan birisi beni kolumdan kendine doğru çekti ve bu yüzden sırtım gövdesine yaslanmıştı.
'Ne yapıyorsun dostum?' Jay şaşırmış bir şekilde arkamdaki ile konuşuyordu. Bedenim ona yaslı olduğu için kim olduğunu göremiyordum. Ondan uzaklaşmama da izin vermiyordu.
'Bu kız benimle Jay, git kendine başkasını bul.' Aiden'ın sesi kulaklarımı dolduğunda bedenimi ondan ayırmaya çalıştım. 'Ne yaptığını sanıyorsun?' Başımı cevirip yüzüne bakmaya çalıştım. 'O çocuktan uzak dur.' Başımı salladım. 'Sana ne. Bana karışamazsın. Ayrıca ben seninle falan değilim!'
Yüzüne tekrar baktığımda sırıtıyordu.
'Ama boynunda hâla benim izlerimi taşıyorsun.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...