25. Teslimat

25.6K 636 50
                                    

Üç saat. Mason'un evden çıkmasından sonra tam olarak üç saat geçmişti ve hâla bir haber yoktu.

Silah teslimatı için çıkmıştı. Ne yapacağını hâla bilmiyordum, tek bildiğim bu işin fazlasıyla tehlikeli olmasıydı.

Mason'un umrumda falan olduğundan değil, gerçi ölmesinide istemezdim.

Koridordaki asansörün kapısı açıldığında yerimden sıçrayarak ayağa kalktım. Mason içeriye girdiğinde üstü başı kanlar içindeydi. Gözlerimi büyüterek yanına yaklaştım. 'Sen.. Sen yaralandınmı?'

Başını iki yana salladı. 'Benim kanım değil.' Bir anlığına rahatlamış gibi olsam bile, aklıma o kanın şimdi ölmüş olan birine ait olabileceği geldi. 'Ne oldu?' Omuzlarını silkip, sakin bir şekilde ceketini çıkartıp kanlı gömleğine baktı. 'Silahları bize öylece verecek değillerdi ya.'

Birden aklıma Jay geldi. O da orada olacaktı. Bana yaptıklarından sonra hâla onu düşünmem çok tuhaftı ama bilmem gerekiyordu. 'Jay..' sorumu tamamlayamadım bile.

'O piçe birşey olmadı merak etme.' Nefesimi dışarıya üfledim. Mason'un salonun koşesindeki bir dolaba doğru yürüdüğünü gördüm. Açtığı çekmeceden telefonumu alıp yanıma geldi.

'Teslimat bittiğine göre, özgürlüğüne kavuşabilirsin. Tabi çeneni kapalı tutma şartı ile.' Burada tek bir saniye daha durmak istemiyordum. Telefonumu alıp, ardından koltuğun üzerinde duran ceketimi ve çantamı aldım.

Yanından hiç bir şey demeyip geçtiğimde sessisliği bozan oydu. 'Seninle tekrar görüşeceğiz Grace Summers.' İşte bende bundan korkuyordum.

Dışarıya çıktığımda serin havayı içime soludum. Umarım bütün bunları arkamda bırakabilirdim.

Elimdeki telefonumun ekranına baktığımda dört tane cevapsız arama gördüm. Kahretsin! Aiden'a söz verdiğim hâlde yanına gitmemiştim, telefonlarını da açamamıştım. Kim bilir ne düşünmüştür.

Elimi kaldırarak ileriden gelen taksiyi durdurdum. İçinde bindikten sonra da Aiden'ın adresini verdim. Yanına gitmem gerekiyordu evet, ama ne diyecektim ki ona? Olanları kesinlikle anlatamazdım. Mason bunu açık açık dile getirmişti. Ve açıkcası ondan korkuyordum.

Her yanı kanlar içindeyken bile ürkütücü bir şekilde sakindi. Bu durumlara alışkın olduğu belliydi ama ben kesinlikle birdaha bulaşmak istemiyordum.

Taksi durduğunda, şöföre borcumu ödeyip indim. 'Düşün Grace ne diyeceksin?' Önümde duran penceredeki yansımama baktım. Galiba berbat gözüküyordum, çünkü bütün gece gözümü kırpmamıştım.

Ön kapıya doğru ilerleyip zile bastım. Kapının açılması fazla uzun sürmemişti. Açan ise şansıma Aiden'dı. 'Grace?' Gelmeme şaşırmış gibiydi. Birşey demeden ona yaklaşıp kollarımı boynuna sarıp, başımı omuzuna gömdüm ve kokusunu içime çektim.

Tanıdık parfümü ile sıgara karışımı. Ben sıgara içtiğini bilmiyordum bile. Tereddüt etmeden o da kollarını belime sardı.

'Nerdeydin?' Cevap verebilmek için başımı biraz geriye çektim. 'Ben.. Şey..' Cevap veremeden arkasından bir ses geldi. 'Aiden kim gelmiş?'

Omuzunun üzerinden baktığımda, tanımadığım bir kız bize doğru geldi ve üzerinde Aiden'ın gömleği vardı.

İşte tam o anda kalbim, tıpkı o kırdığım vazolar gibi parçacıklara ayrıldı sanki.

Kollarımı geriye çekip bir kaç adım geriledim. 'Sana inanamıyorum.' Ağlamamaya çalıştığım için sesim kısık ve kırgın çıkmıştı. 'Grace dur.'

Game of Seduction | 18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin