Geri kalan gün boyunca eskileri anıp bolca gülmüştük. Altı yıl boyunca değişen çok şey olmuştu. Abby yakında evleniyordu, hatta şimdiden benden baş nedimesi olmamı istemişti. Sırf kafamı dağıtabilmek için beni düğünün detaylarına boğmuştu. Noah tabi bundan sıkılmıştı, ama bizi bırakıp da gidememişti. Bir taraftan haline gülerken, diğer taraftan Abby'i dinliyordum.
Saat geç olmaya başladığında Abby bizden ayrılıp, kendi evine döndü. Tabi ilk önce yarın erkenden tekrar geleceğine söz verdikten sonra. Şimdi ise Noah ile birlikte televizyon izliyorduk.
'İstersen gidebilirsin, bana yeterince bakıcılık yaptın bugün.' Noah gülerek başını iki yana salladı. 'Olmaz, emir büyük yerden. Üstelik bu hâlde seni zaten bırakmam.'
Nefesimi dışarıya üfleyerek tekrar arkama yaslandım. 'Peki ne oluyor? Neden herkes ayağa kalktı birden?' Gözlerini üzerimden alıp tekrar televizyona dikti. 'Boş ver sen bunları.' Boş vermek istemiyordum. Ne olduğunu bilmek istiyordum.
'Noah, neler döndüğünü bilmek istiyorum.' Yüz ifadesi ciddileşirken tekrar bana baktı. 'Yok bir şey işte Grace.' Gözlerimi devirerek ayağa kalktım. 'Peki sen anlatmazsan, ben bulurum.' Ayağa kalktığımı gördüğünde önüme dikildi. 'Saçmalama, bu hâlde nereye gideceksin.' Omuzlarımı silktim. 'Çekilir misin önümden?'
Tam o anda koridordaki asansörün kapıları açıldı. İçeriye Mason girdiğinde, ona doğru döndüm. 'Noah, sana ihtiyaçları varmış, Grace'in yanında ben duracağım.'
Noah başını salladıktan sonra dışarıya çıktı. Hiç bir şey demeden.
'Neler oluyor Mason? Aiden nerde?' Mason elimi tutarak beni koltuğun üzerine çekti. 'Sen neden bu kadar inatçısın? Kendini yorma dedikçe, yoruyorsun.' Başımı iki yana salladım. 'Aiden nerde?' Soruma cevap vermekten kaçıyordu.
'Gelir o da birazdan.' Yalan söyluyordu. Bunu anlayacak kadar iyi tanıyordum onu. Tekrar ayağa kalkıp, asansöre doğru ilerledim.
'Grace, nereye gidiyorsun?' Önüme geçip, duvara yaslandı. 'Aiden'ı bulmaya.'
'Aiden kayıp değil ki.' Sinirlenmeye başladığımı hissedebiliyordum. Asansörü çağırdıktan sonra kapıların açılmasını bekledim. Ne hâlde olduğum umrumda bile değildi. Ben evde elim kolum bağlı bir şekilde oturmak istemiyordum. Üstelik neler olduğuna dair bir fikrim bile yoktu. Asansöre adım atmak istediğimde, Mason beni kolumdan tutup geriye çekti. 'Bırak beni Mason!' Kolumu sertçe geriye çekmek istediğimde hissetiğim acı ile nefesim kesildi.
'Laf dinle diyorum işte bak.' Mason kolunu belime sararak bana destek verdi. 'İyiyim ben, bırak.'
'Tamam iyisin, gel. Anlatacağım neler olduğunu.' Beni tekrar salona götürmesine izin verdim. Koltuğun izerine uzandıktan sonra, yanıma oturdu.
'Jarvis elimizden kaçtı Grace. Yani her yerde olabilir. Bizimkiler de delik delik onu arıyorlar. Bu yüzden de senin bir yere çıkmana müsade edemem anladın mı?' Başımı salladım.
Jarvis en son Aiden ile karşı karşıya geldiğinde olanlar ortada. Kim bilir şimdi nasıl sonuçlanacaktı.
'Kafanda kurmayı bırak Grace.' Başımı iki yana salladım. 'Ya başına bir şey gelirse?' Mason nefesini dışarıya üfledi. 'Aiden'a bir şey olmaz. Ama senin neler yapabileceğini gördük, nasıl sonuçlandığını da. O yüzden sakın burdan çıkmayı aklından bile geçirme. Neredeyse seni kaybediyorduk.'
Gerçekten benim için endişelendiğini görebiliyordum. 'Tamam, bir yere gitmeyeceğim söz ama sen de bana olanları, gelişmeleri anlatacaksın anlaştık mı?' Mason gülerek başını salladı. 'Tamam söz.'
❄❄İki gün olmuştu, Mason Jarvis'e yaklaştıklarını söylese bile henüz bulamamışlardı. Aiden ise eve sadece bir kez uğramıştı ve 2 dakika bile durmamıştı. Onun için endişeleniyordum. Üstelik onu fazlasıyla özlüyordum. Bana ise sürekli vardiye değiştirerek bir bakıcı gönderiyorlardı. Noah, Mason, Chris ve Abby. Bir şey yapmamdan korkuyorlardı, çünkü Aiden için ölümü bile göze aldığımı biliyorlardı.
Saat gece bir'e gelmek üzereydi ve Aiden'dan hâla bir haber yoktu. Artık o kadar çok endişeleniyordum ki, kendimi dışarıya atmamak için zor tutuyordum. Galiba evin içinde onuncu turumdu. Yerimde oturamıyordum bile. Mason'ın uyarılarına rağmen oturmuyordum.
Asansörün tanıdık sesi üzerine nefesimi dışarıya üfledim. Galiba vardiyelerin değişme vakti gelmişti. Gelene aldırmadan pencerenin önünde dışarıyı seyrediyordum. 'Neredesin Aiden?'
'Burdayım.' Kulaklarıma dolan sesi ile neredeyse boynuna atlıyordum. 'Seni çok merak ettim.' Ona sımsıkı sarılarak burnumu boynuna gömdüm.
'Kuzen, sen de biraz dinlen artık. Ben çıkıyorum.' Aiden'ın başını salladığını hisettim. Ardından da Mason'ın uzaklaşan ayak seslerini duymuştum.
'Her şey yolunda mı?' Başımı kaldırıp, gözlerine baktım. 'Az kaldı sevgilim. Her şey yoluna girecek.' koltuğun üzerine oturduktan sonra bana doğru yürümesini izledim.
Aiden'ın ne kadar gergin olduğunu görebiliyordum. Canı da sıkkındı. Onu rahatlatmak için bir şeyler yapmak istiyordum.
Aiden yanıma geçtiğinde başımı omuzuna yasladım. Hâla bana fazla yaklaşmıyordu. Bir zarar vermekten korkuyordu ama bana uzak davranarak en büyük zararı veriyordu zaten. O yanımdayken özlüyordum onu. Beni öpmesini, bana dokunmasını..
Yavaşca başımı kaldırıp dudaklarına doğru uzandım. 'Seni çok özledim.'
Dudaklarımızı birleştirdiğimde ondan istediğim karşılık gelmedi. Aiden sadece dudağıma küçük bir öpücük kondurup başını geriye çekmişti.
'Ben içecek bir şeyler almaya gidiyorum.'
Böyle olmasını istemiyordum. Benden uzak durmasını hiç istemiyordum. Benim ona ihtiyacım vardı, aynı şekilde onun da bana. Ayağa kalkarak arkasından mutfağa geçtim.
'İstediğin bir şey var mı?' Diye sorduğunda hafifce dudağımı ıssırdım. 'Evet,' tezgah ile arasına geçtim. 'Sen.' Göğüsüne yasladığım ellerimi yavaşca aşağıya kaydırdım.
Beni durdurduğunda nefesimi dışarıya üfleyerek ellerimi geri çektim. 'Bana bir zarar vermekten korktuğunu biliyorum, ama iyiyim ben bak.' Hafifce gülümseyerek başıma bir öpücük kondurdu.
'Bu kadar yakınımdayken özlüyorum seni ben.' Bakışı bile erimeye yeterdi. 'Kaç gündür uğraşıyorsun, ne kadar gergin olduğunu da görebiliyorum. Kafanı biraz olsun dağıtmama izin ver.'
'Grace,' ne diyeceğini biliyordum tabi ki. Yapamam, sen iyileşmeden olmaz.. O yüzden bitiremeden cümlesini kestim.
'Tamam, anladım. O hâlde ben uyumaya gidiyorum.' Aiden gitmemi engellemek için elini belime yerleştirdi. Ardından ise beni kendine doğru çekti. Dudaklarıma yapıştığında ise şaşırmıştım.
Normal bir öpücük değildi bu çünkü. Kalp atışlarım hızlanırken aynı anda nefesimi kesen türdendi, özlediğini hissetiren bir öpücüktü. Dizlerimin bağının gevşediğini hissediyordum. Aiden beni tutmasa kesin yere kapaklanırdım. Nefes nefese kalmıştım adeta. 'Aiden,' dudaklarına karşı söylemiştim ismini. Aramızda sadece küçük bir ara oluşacak kadar geriye çekti başını. Nefesini hâla yüzümde hissedebiliyordum ama.
'Eğer devam edersem kendimi kaybederim. Durduramam olanları. Eğer devam edersek dikişlerinin patlamasına neden olabilirim. Tekrar başlar kanaman, hatta yara iltihap bile kapabilir. Senden uzak durmak istemiyorum Grace. İnan uzak durabilmek için bütün irademi kullanıyorum. Seni istediğim gibi öpememek, dokunamamak sanki bir işkence gibi.' Az önce göğüsüne yaslamış olduğum elimi yavaşca yanağına çıkarttım.
'Bu durumu benim için daha fazla zorlaştırma Grace, kendimi daha fazla tutamamaktan korkuyorum.'
'Tamam, yaram iyileşene kadar seni kendime yaklaştırmayacağım söz. Şimdi seni tekrar biri çağırmadan biraz uyu.' Aiden gülümseyerek elimi tuttu. 'Birlikte uyuyalım.' Başımı iki yana salladım. 'Az önce ne sözü verdim?' Aiden gülerek beni arkasından yatak odasına çekti. 'Vur dedik öldürdün sen de.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...