Müziğin ritminde hafifce sallanırken elimdeki kokteylden içiyordum. Arkamda olup biteni acayip merak etsem bile dönüp bakmamak için kendimi zor tutuyordum. Mason ile Hailey ne konuşuyorlardı? Acaba barışmışlar mıydı. Dönüp baksa mıydım? Yok hayır, onlara biraz zaman vermeliydim. Kendimle çelişirken birden kulağıma dolan ses ile yaslandığım bardan doğruldum. 'Senin gibi birinin burda yanlız başına ne işi var?' Bu sesin sahibine bakmadan vermiştim cevabımı. 'Nişanlımı bekliyorum.' İçeceğimden bir yudum daha aldıktan sonra barın üzerine bıraktım. 'Nişanlın burda değilken, bence biraz eğlenebiliriz değil mi?' Hafifce gülümsedim. 'Öyle mi diyosun?' Başını salladı. 'İstemiyorsan şansımı bir de şu karşıdaki sarışın ile deneyim.' Bu sefer beni bar ile arasına sıkıştırdığında güldüm. 'Sıkıyosa git dene şansını, bak gör ne oluyo sonra.' Aiden gülerek ellerini belime yerleştirip beni kendine çekti. 'Çok güzel olmuşsun.' Başımı iki yana salladım. 'Sarışın kadar olamamışım galiba dikkatini çektiğine göre.' Başını gülümseyerek iki yana salladı. 'Yapma ama..' Kollarımı boynuna sarıp, dudağının kenarına bir öpücük kondurdum. 'Olsun, ben de zaten ilerdeki esmer çocuk ile ilgilenmeyi düşünüyordum.' Gözleri kararmaya başlarken beni daha da sıkı tuttu. 'Hangisi o?' Omuzlarımı silktim, 'Birazdan bizi birlikte görürsün zaten, tabi sarışın kızdan gözlerini ayırabilirsen.' Beni böyle kıskanması hoşuma gitmiyor değildi. Beni böyle sahiplenmesine bayılıyordum. 'Sen galiba kimin sevgilisi olduğunu unutmuşsun.' Gülerek başımı iki yana salladım. 'Hani gelmiyordun?'
'Seni yanlız bırakmak istemedim.' Tabi, kesin öyleydi. 'Peki öyle olsun bakalım.' Omuzun üzerinden kendimi daha fazla tutamayıp, Mason'ın oturduğu masaya baktım. Hâla konuşuyorlardı, ama ikisi de yumuşamış gibiydi. 'Mason ile birlikte olduğunu sanıyordum.' Kollarımı geriye çekip, başım ile oturdukları masaya işaret ettim. 'Hailey mi o?' Onu tanıdığını bilmiyordum. 'Tanıyor musun?' Tekrar bana doğru döndüğünde gülümsüyordu. 'Günlerdir başımın etini yiyordu, sen mi ayarladın bunu?'
'Yani, Mason'ın halini sen de gördün, buna göz yumamazdım.' Şakağıma bir öpücük kondurduğunda gülümsedim. 'Güzel sevgilim benim.' Beni bırakmadan bu sefer kulağıma doğru eğildi. 'Onlar gerisini halleder, sen benimle gelsene.' Elleri kalçama doğru hareket etmeye başladığında onu durdurdum. 'Olmaz! Yani şimdi olmaz. Aralarının düzeldiğine emin olmam gerekiyor.' Elini tutarak onu masaya doğru çekiştirdim. 'Evet! Artık aranız düzeldiğine göre eğlenmeye başlayabiliriz!' Mason gülerek ayağa kalktı. 'Bizim aslında gitmemiz gerekiyor.' Hailey'nin elini tutarak onu da ayağa kaldırdı. 'Anladımm.' Gülerek kelimeyi uzattım. Neden gitmek istedikleri ortadaydı. 'O hâlde size iyi eğlenceler.' Hailey'e göz kırptığımda gülümsedi. 'Size de.'
Onlara veda ettikten sonra Aiden'a döndüm. 'Benim tuvalete gitmem gerekiyor, sonra gideriz olur mu?' Başını salladı. 'Bekliyorum.' Gitmeden önüne geçtim. 'Eğer o sarışına bakmaya kalkarsan gözlerini oyarım sevgilim.' Dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra tuvaletlere ilerledim. Aynanın karşısına geçtiğimde çantamdan çıkardığım malzemeler ile makyajımı tazeledim. Ardından ise saçlarımı da düzeltip, tekrar çıktım.
Kapıdan çıkar çıkmaz kulağıma dolan ıslık sesi ile gülümseyerek döndüm. Karşımda Aiden'ı beklerken, Isaac ile karşılaşmıştım. 'Seni gökte ararken yerde buldum güzelim.' Yüzümdeki gülümseme yavaşca solarken kendimi toparlamaya çalıştım. 'Isaac?' Başını salladı. 'Ne oldu tanıyamadın mı eski nişanlını?' Onunla burada karşılaşacağımı hayatta düşünmezdim. 'Ben hayır, şey ne işin var senin burda?' Şu anda bu uğraşmak isteyeceğim en son şeydi. 'Unuttun galiba, ben hâla babanın şirketlerinden birini yönetiyorum. Toplantı için geldim, gelmişken de Los Angeles'ın gece hayatını görmek istedim.' Bana biraz fazla yakın durduğu için bir adım geriye attım. 'Isaac ben..' Cümlemi bitiremeden araya girdi. 'Sen burda Ares ile birliktesin biliyorum, ya da Aiden mı demeliyim?' Başımı iki yana salladım. 'Isaac burası konuşmanın ne yeri ne zamanı, lütfen.' Ona bir açıklama borçlu olduğumu biliyordum. 'Yine kaçacaksın yani? Tıpkı Londrada ki gibi.' Şu an tek yapmak istediğim buydu evet. 'Hayır, konuşacağız tamam mı? Bizim hotelde kalıyorsundur. Yarın orda olacağım söz.' Onu arkamda bırakarak kalabalıkta ilerledim. Aiden'a bir şey soyleyemezdim, delirirdi. O yüzden bunu sessizce halledecektim.
Aiden ile birlikte çıktıktan sonra eve gittik. Kendisinin beni pek uyutmaya niyeti olmasa bile benim şu anda aklım başka yerdeydi.
'Bi sorun mu var?' Başımı iki yana salladım. 'Hayır, sadece yorgunum biraz.' Beni zorlamadan sadece anlayış gösterdi. İşte bu yüzden çok seviyordum onu. Onu ne kadar delirtsem bile katlanıyordu bana.
Onu şaşırtarak birden dudaklarına kapandığımda, gülümsediğini hissedebiliyordum. 'Seni çok seviyorum Aiden Connor, çok seviyorum.' Ve bunu hiç kimse değiştiremeyecekti, ne olursa olsun.
Ani dengesizliğime şaşırsa bile bozuntuya vermedi. Sadece kollarını belime sararak beni sıkıca sarmaladı. 'Ben de seni seviyorum Grace.' Modumun birden bu kadar düşmesini aslında ben de tam olarak anlamamıştım. Artık bir şey olacak diye o kadar korkuyordum ki. Sürekli diken üzerinde olmak o kadar yorucuydu ki, gücümün tükenmesinden korkuyordum.
'Sen iyi olduğuna emin misin?' Yüzümü boynuna gömdüğüm için sesim boğuk çıkıyordu. 'Evet.' Elini belimden aşağıya kaydırıp, ardından diğer koluyla bacaklarımı destekleyerek beni kucağına aldı. 'Saat geç oldu, yatalım artık.' Yatak odasına geçtiğimizde üzerlerimizi değiştirip yatağa girdik. Şu an sadece başımı göğüsüne yaslayıp uyumak istiyordum.
---Sabah uyandığımda Aiden çoktan şirkete gitmişti. Ben de evde oyalandıktan sonra Isaac ile buluşmak için hazırlandım. Buluşmanın ardından şirkete gidecektim, Aiden ile konuşmam gerekiyordu çünkü.
Üzerime kısa sıyah bir elbise giydikten sonra üzerine uzun gri renginde bir hırka geçirmiştim. Hızlıca saç ve makyajımı da yaptıktan sonra dışarıya çıktım.
Hotel'e girer girmez resepsiyona ilerledim. 'Isaac Elliot'un oda numarası kaç?' Resepsiyonun arkasındaki kız beni görür görmez kendisini toparladı. '2709 bayan Summers.'
27. Kata çıktığımda 9 numaralı odaya ilerledim. Bunu ne kadar yapmak istemesem bile yapmak zorundaydım. Kapıyı tıklattıktan sonra bir adım geriye attım. Kapının açılması ise fazla uzun sürmedi. 'Hoş geldin.' Kenara çekildiğinde odanın içine girdim. 'Isaac neden geldin?' Konuyu uzatmak istemiyordum. 'Söyledim ya, toplantı..' elimi havaya kaldırarak sözünü kestim. 'O toplantıya yıllarca hiç katılmadın şimdi neden burdasın?' Nefesini dışarıya üfleyerek kravatını hafifce çözdü. 'Seni görmek istedim tamam mı?'
'Isaac, ben gerçekten çok özür dilerim. Seni öylece bırakmamalıydım, kaçmamalıydım ama ben ne yapacağımı bilemedim. Öldü sandığım adam birden karşıma çıkınca affaladım.' Tek bir kelime etmeden yüzümü seyretti. 'Benim yanımda olmadığın kadar mutlusun onunla.' Ağlamak istemiyordum, ama kendimi çok kötü hissediyordum.
' Başta çok sinirlenmiştim, çok kızmıştım ikinize de. Ama sonra düşünce anladım. Senden nefret etmiyorum Grace.'
'Isaac ne söyleceğimi bilmiyorum.' Başını salladı. 'Onu seviyorsun, anlıyorum, bana eğer doğruyu baştan söyleseydin anlardım. Seni asla zorlamazdım.' İşte şimdi başlamıştı gözyaşlarım akmaya. 'Sen benim için hâla çok değerlisin ve benim için tek önemli olan senin mutluluğun.' Bana sarıldığında onu geriye itemedim. 'Mutlu olmanı istiyorum, bu benimle birlikte olmasa bile.' Konuşma beklediğim gibi değildi. Bana bağırıp çağırmasını beklemiştim aslında. 'Isaac, sen çok iyi birisin ve mutluluğu en çok sen hakediyorsun. Bunu sana veremediğim için özür dilerim.' Bir adım geriye atarak elimin tersi ile yanaklarımı sildim. Sulu göz olmaktan nefret ediyordum. Güçlü durmak neden bu kadar zordu?
'Bundan sonra arkadaşız tamam mı?' Gülümseyerek başımı salladım. 'Arkadaşız.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...