Yaklaşık yarım saat sonra kocaman bir binanın önünde indim. Mason buradamı yaşıyordu? Bu bina gökdelenlerle yarışırdı resmen.
Telefonumun çalması ile çantamdan çıkarttım. Ekranda Jay'in ismi yazıyordu. Gözlerimi devirip onu meşgule attım. Onunla birdaha konuşmayı düşünmüyordum. Ardından telefonumu tekrar çantaya koydum.
Ön kapıdan girdiğimde beni bir görevli karşıladı. 'Nasıl yardımcı olabilirim?' Etrafıma bakmayı kesip görevliye cevap verdim. 'Bay Jones için gelmiştim.'
Başını sallayarak onu takip etmemi işaret etti. Asansöre girdiğimde, görevli bir kaç tuşa bastı. 'Bay Jones sizi bekliyor.' Ardından tekrar asansörden çıktı. Kapılar kapanıp asansör haraket etmeye başladığında gözümü hangi katta olduğumu bildiren sayılara diktim.
17, 18, 19.. hâla durmamıştı.
Sonunda kapılar açıldığında sayılar 44'ü gösteriyordu. Yani sonuncu kat. Asansörden çıktığımda direkt bir antreye girdiğimi fark ettim. Demekki evi bütün katı kaplıyordu ve kapılar evine açılıyordu.
Kimseden ses gelmeyince antrede ilerledim. 'Mason?' Salona girdiğimde yerden, tavana kadar ulaşan camlardan dışarıya baktım. Bütün şehir ayaklarımın altındaydı resmen!
Karşımdaki manzaraya aşık olmamak münkün değildi.
'Ah gelmişsin.' Mason'un sesinin kulağıma dolması ile ona baktım.
'Evet.' Eliyle koltuğa işaret etti. 'Otur lütfen.' Manzaraya okadar dalmıştım ki, içeriye bakmamıştım bile. Beyaz ve kahverengi renklerin hakim olduğu salon gayet sakin ve güzeldi.
Koltuğa oturduktan sonra Mason'a baktım. 'Birşey içermisin?' Başımı iki yana salladım.
Bir an önce şu işi bitirip gitmek istiyordum. 'Bu teslimat, senin için neden bukadar önemli?' Merakıma yenilip sormuştum bu soruyu.
Mason karşımdaki koltukta oturuyordu. 'Bu seni ilgilendirmez Grace.' Gözlerimi devirdim, zaten cevap vermesini beklemek aptallıktı.
'Tamam, ilk olarak teslimat yarın akşam.' Arkasına yaslanarak bana baktı. 'Peki nerde?' Başımı iki yana salladım. 'Önce kayıdı sil.' Güldü. 'Peki.' Cebindeki telefonunu çıkartıp bana verdi. 'Silebilirsin.' Ayağa kalkıp elindeki telefonu aldım. Ardından çektiği görüntüyü silip telefonu tekrar ona verdim.
'Şimdi sıra sende.' Dediğinde çantamdan telefonumu çıkartıp adresi ona mesaj olarak attım. 'Adresi aldığına göre burada işimiz bitti.' Başını salladığında, telefonumu tekrar çantama koydum. 'O hâlde ben gidiyorum.' Antrete doğru ilerlemek istediğimde, Mason önüme geçti. 'Buna izin veremem.' Kaşlarımı kaldırıp şaşkınca yüzüne baktım. 'Ne?'
'Gidemezsin Grace.' Başımı iki yana salladım. Şaka falan yapıyor olmalıydı 'Saçmalama, çekil önümden.' Dedim yanından geçmeye çalışarak.
Çekilmeyince ellerimi göğsüne koyup itmeye çalıştım. 'Ne demek gidemezsin?' Beni burada zorla tutacak hali yoktu herhalde.
'Teslimatı biliyorsun, yerini ve zamanını da biliyorsun. Bu yüzden seni teslimat bitene kadar misafir edeceğim.' Başımı iki yana salladım. 'Saçmalama lütfen, kimseye birşey söylemem.'
'Sana gidemezsin dedim.' Ses tonu sertleşmeye başladığında bir adım geriledim. Evet tehlikeli olduğunu biliyordum ve susup oturmam gerekiyordu. Ama malesef pek te denileni yapan bir kız değildim.
'Beni burda tutamazsın.' Gayet de tutabilirdi. 44. Kattaydık ve aşağıya atlayacak halim yoktu. Ama inattım işte. Gülerek tekrar koltuğun üzerine oturdu. 'Varmısın iddiasına?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game of Seduction | 18
Teen FictionAdım Aiden.' Diğer kulaklığımı da çıkartıp başımı adının Aiden olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. 'Adını sorduğumu hatırlamıyorum.' Onu bozmaya çalışsam bile sırıtmaya devam ediyordu. 'Biliyorum, ama az sonra şu ilerideki tuvalet kabininde ihtiyacın...