İnsan, ruh ile cesetten mürekkeptir. Ruh, âlem-i emirdendir, ulvî ve yücedir. Ruh hakkında fazla konuşmaya ruhsat yoktur: “Yâ Muhammed! Sana ruhu sorarlar. De ki, ruh Rabbim celle şânenin emrindedir. Ve size ilimden ancak pek az şey verilmiştir.” (İsrâ sûresi, 85.âyet)
Evet; ruh hakkında fazla konuşulmaz. Zira,lisan ile anlatılamaz, anlatılması da mümkün ve muhtemel değildir. Bizim ve bizden önce gelip geçenlerin buracıkta bu kadarcık yazmaya cür’et edişimiz, verilen azıcık ilim sayesindedir. Âyeti celîlelerden aldığımız cesarettir.Ehlullâh’ın verdiği malûmata göre, insanda beş ruh vardır:
1. Ruh-u nebâtî
2. Ruh-u hayvanî
3. Ruh-u insânî
4. Ruh-u sultânî
5. Ruh-u sır’dır.
Ruh-u nebatî ile ruh-u hayvânînin mekanı, insan vücudunda et ile kan arasındadır.Ruh-u insânînin mekanı, kalptir.
Ruh-u sultânînin mekanı fuat’tır. (Fuat, kalbin merkezidir.)
Ruh-u sırrın ise mekanı olamaz. Ne cesedin dahilin de, ne de cesedin haricindedir. (Kul-ir-ruhu min emri rabbi…) bu beşinci ruha itlâk olunmuştur ki, anlamaya ve konuşmaya azıcık ruhsat verilen bunun haricindeki diğer dört ruhtur. Rü’yalar da, bu dört ruha gösterilir. Göz kapalı olduğu ve madde bulunmadığı halde, gören ruhtur. Gösteren ise, ya şeytandır, ya bir melek veya Rahman’dır. Dereke-i hayvaniyyette olanlara, yani insan şeklinde oldukları halde, henüz insan olamayanlara gösterilen rü’yalar, ya ruh-u hayvaniyye veya ruh-u insaniyye gösterilen rü’yalardır. Ruh-u hayvaniyye gösterilen rü’yalar şeytan tarafından olup, tuzlu şeyler yiyip de susuz kalan kimsenin rü’yasında çeşme, pınar, dere vs gibi sular görmesi ve içtiği halde bir türlü kanamaması, yahut küçük veya büyük abdesti gelerek helâ veya virane görmesi, gündüz şehvet nazarıyla bakması sonucu gece rü’yasında ihtilâm olması, herhangi bir hastalık ve fiyevrinin tesiriyle görülen rü’yalar gibi hayalden ibaret olup, tam manasıyla hayvan rü’yasıdır. (Aç tavuk, kendisini arpa anbarında görür.) atasözünde olduğu gibi, hayvânî ve fizyolojik zorlamalarla görülür.
Böyle rü’ya gören kimselerin, uyandıkları zaman yataklarından kalkmadan sol taraflarına dönüp üç kerre tükürür gibi yapmaları ve Allah’ü Teâlâ’ya istiğfarda bulunmaları, aleyhis-selâtü ves-selâm efendimizin tenbihlerindendir.
Bu nevi rü’yalar, ruh-u hayvaniyyeye şeytan tarafından verilen vesvese ile veya bir hastalık sonucu sağlık durumu yerinde olmayanlarca görülür.
Ruh-u insaniyyenin gördüğü rü’yalar ise pislik, balık, yılan görülmesi gibi, görenin ve gösterilenin durumlarına göre para ile te’vil olunur. Çünkü, aynı rü’yayı bir padişah ile bir çoban görseler, te’vil ve tabirleri ayrıdır. Rü’yayı gören kâfir dahi olsa, te’vile muhtaçtır, gördüğü rü’ya çıkar. Ne var ki, rü’ya tâbir edenin bu işten anlaması şarttır. Kâfirin gördüğü rü’ya da, ruh-u insânîsi iledir. Misal verelim:
“Biz böyle rü’yalar yorumlayıcı, bunun aslını bilici kimseler değiliz.” (Yusuf sûresi, 44. âyet)
Dediler. Sonra Hazret-i Yusuf aleyhisselâmın bu rü’yayı tabir ettiği ve tabir ettiği gibi de çıktığı Kur’ân-ı azim ile sabittir. Yine, Hazret-i Yusuf aleyhisselâm hapishanede yatarken, Mısır melikinin iki yakın hizmetkârı da, aynı hapishanede idiler. Bu iki kişi de mü’min değillerdi. Onların da gördükleri rü’yaları, Hazret-i Yusuf aleyhisselâm te’vil ve tabir etmiş ve aynen zuhur eylemiştir. Demek, kâfir dahi olsa insana gösterilen rü’ya zuhur etmektedir. Bazı dar görüşlü, anlayışı kıt kimselerin: “Şu cünüp, bu kâfir, o abdestsiz, bu namazsız… Onların gördükleri rü’ya, rü’ya değildir.” demeleri, asılsız bir iddiadır. İnsan, zatı bakımından mukaddes, sıfatı bakımından çirkindir. 80 – 100 sene küfr-ü dalâlette dolaşan, ömür boyu günahlar ve isyanlarla uğraşan kişiye, îman nasip olur ve tövbe gelirse, af ve mağfiret olunur. Çünkü, kâfir veya fâsıkın zatı mukaddes, sıfatı çirkindir. Madem ki insandır, cennet onun, cehennem onun, dünya ve âhiret onu, melek, felek, her şey ama her şey onun için yaratılmıştır. O insan ise, Allah’ü Teâlâ’ya kulluk için halk olunmuştur. Kâfirlerin de gördükleri rü’yaların hak olduğuna siyer, tarih ve nice sâdık kişiler şahittir. Bu îtibarla, kâfirin, fâsıkın, cünübün rü’yaları rü’ya değildir, diyenlerin sözlerine îtibar olunamaz.
Ruh-u sultânî ile görülen rü’yaları peygamberlere, velîlere, sâdıklara, sâlihlere ve âşıklara, Hak Teâlâ kudretiyle gösterir ve aynen çıkar.
Hazret-i İbrâhim aleyhisselâmın ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin, nübüvvetinin ilânında gördüğü rü’yaları misal olarak gösterebiliriz. Bazen, peygamberlere ve velîlere de ruh-u insânî ile melekler tarafından rü’ya gösterildiği vâkîdir. Ekseriya, enbiyâ ve evliyanın gördükleri rü’yalar, tarafı ilâhiden olup, aynen zuhur eder.
Sülehâdan bazı zevâta da, Hak sübhânehû ve teâlâdan ruh-u sultânîleriyle rüya gösterilir ve onlar da aynen zuhur eder. Tarafı ilâhiden gösterilen rü’yalar, te’vile muhtaç değildir.Rü’ya hakkında sunduğumuz bu kadarcık malûmat, hidayete erenler için kâfidir. Bu kitap, bir tabirname olmadığı gibi, konumuz da baştan sona rü'ya tabiri olmadığından, bu kadarıyla iktifâ ediyoruz. Allah azze ve celle, bizi ve sizi sırât-ı müstakiymden ayırmasın, sâdıklar, sâlihler ve âşıklar zümresine ilhâk buyursun.(Amin)
Duâ ile Selâmetle...