Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle…
Hamd, -âlemlerin Rabbi olan- Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlüdür… Bundan sonra:
Bilinmelidir ki! Îmânın tanımı çok önemli ve pek büyük bir mes’eledir. Zîrâ bu mes’ele, îmân ve küfür ayrımının temeli olup, Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Bid’ât’ı birbirinden ayıran bir esastır. Bu sebeble îmânın tanımı hakkında yapılacak olan bir hatâ, diğer mes’elelerde yapılacak hatâlardan çok daha vahim sonuçlar doğuracaktır. Nitekim ümmete en çok zararı dokunan Mürcie tâifesinin ayağının kaymasının sebebi, îmânın tanımı hakkında yaptıkları hatâdan kaynaklanmaktadır. Böylece îmânın tanımı hakkında Ehl-i Sünnet’in görüşünün önemi ortaya çıkmaktadır.Îmânın tanımı hakkında Kur’ân, Sünnet ve icmâ nasslarına ve de selefin bu nasslar hakkındaki kavillerine dayanan Ehl-i Sünnet’in görüşü -özetle- aşağıda zikredileceği üzeredir.
Îmânın Lügat ve Istılâh Mânâsı:
“Îmân” kelimesi lügatte: “Emniyet ve tasdîk” olmak üzere iki mânâya gelir. Emniyet: “Güven vermekve güven içinde olmak” demek olup, korkunun zıddıdır. Nitekim âyet-i kerîme’de şöyle buyrulmuştur: “Allâh onları korkudan emin kıldı.” (Kureyş: 106/4)Tasdîk ise: “Doğrulama ve onaylama” demek olup, yalanlamanın zıddıdır. Nitekim âyet-i kerîme’de şöyle buyrulmuştur:
“Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz.” (Bakara: 2/75)
İslâmî ıstılâhta ise: “Îmân: Kalb ile tasdîk, dil ile söylemek ve âzâlarla amel etmektir. Artar ve azalır.”
Buna göre îmân: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Allâh’u Teâlâ’dan getirdiklerini kalb ile kabul etmek, bunları dil ile söylemek ve gerektirdikleriyle amel etmektir. İbâdetlerle artar. Günâhlarla azalır. [Bak: “E-m-n” Maddesi, İsfahânî, el-Müfredat; Firûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab; Cevherî, es-Sıhâh; İbn Fâris, Mucemu Makâyisi’l-Luğa…]
Ehl-i Sünnet Âlimleri Îmânın Tanımında İcmâ Etmişlerdir:
Ehl-i Sünnet âlimleri îmânın kalb ile tasdîk, dil ile ikrâr ve âzâlarla amel etmek olduğunda ve itaatlerle artıp, masiyetlerle azalacağında icmâ etmişlerdir. Nitekim:1. İmâm Sufyân bin Uyeyne rahîmehullâh şöyle demiştir: “Îmân, söz ve ameldir. Bizden öncekilerden onu, söz ve amel olarak aldık. Amel olmadan söz olmaz.” [Abdullâh bin Ahmed, es-Sünne: 1/346; İbn Battâ, el-İbâne: 2/855; el-Acurrî, eş-Şeria: 2/604.]
2. İmâm Şâfiî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Sahâbe, tabiin ve onlardan sonra bizim kendilerine yetiştiğimiz kimseler: ‘Îmân: Söz, fiil ve niyettir. Bu üçünden birisi diğeri olmadıkça geçerli değildir’ diye icmâ ettiler.” [el-Lalekâî, Şerhu Usuli İtikadi Ehli’s-Sünne: 5/956; İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 7/209.]
3. İmâm Ahmed bin Hanbel rahîmehullâh şöyle demiştir: “Tabiinden, Müslümanların imâmlarından, selef imâmlarından ve çeşitli ülkelerin fıkıhçılarından doksan kişi Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefat ettiği esnadaki sünnetine göre: ‘Îmân: Söz ve fiildir. İtaatle artar, masiyetle eksilir’ diye icmâ ettiler.” [İbn Receb, Tabakatu’l-Hanabile: 1/130.]
4. İmâm İbn Abdilberr rahîmehullâh şöyle demiştir: “Fıkıhçılar ve hadîsçiler îmânın söz ve amel olduğu üzerinde icmâ ettiler. Niyetsiz amel olmaz. Onlara göre îmân itaatle artar, masiyetle azalır. Onların nazarında bütün itaatler îmândır.” [İbn Abdilber, et-Temhîd: 9/238.]