Farz olan, öğrenilmesi terk edilmeyen ilim:
Ebû Necîb Sühreverdî’nin Enes bin Mâlik’den rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ) buyuruyor ki: “İlim Çin’de de olsa taleb ediniz. Zîrâ ilim öğrenmek her müslümana farzdır.” Âlimler farz olan ilmin hangisi olduğunda ihtilâf etmiştir. Ba’zısı dediler ki: “Farz olan ilim, ilm-i ihlâs ve nefsin âfetlerini ifşa eden şeylerin ilmidir. Zîrâ şu âyet-i kerîmede meâlen; “Hâlbuki onlar, ancak Allaha, O’nun dîninde ihlâs sahibleri olarak, diğer bâtıl dinlerden İslama yönelerek ibâdet etsinler, namazı gereği üzere kılsınlar ve zekâtı versinler diye emrolunmuşlardı. İşte bu emredildikleri şey, dosdoğru hak dindir” (Beyyine-5) amel emredildiği gibi ihlâslı olmak da bir emirdir. İhlâsın temellerini tahrib eden; nefsin aldatması, gurûru, hileleri ve gizli isteklerini bilmek için bu ilmi öğrenmek farzdır. Zîrâ kul, farza ancak farz ile ulaşabilir.
Ba’zı âlimler ise, öğrenilmesi farz olan, ilm-i hâl ilmidir dediler. Sehl bin Abdullah buyurdu ki: “Farz olan ilim, ilm-i hâli öğrenmek, ya’nî kulun dünyâ ve âhıretinde, Rabbi ile arasındaki hâlin hükmünü bilmesidir.” Denildi ki: “Öğrenilmesi farz olan ilim ilm-i bâtındır. Bu ilimle kulun, Allahü teâlâya yakınlığı artar. Bu ilim, Allahü teâlânın kendi askerlerinden kıldığı ve talibleri O’na kavuşturan, doğru yolu kuvvetlendiren ve insanlara doğru yolu gösteren âlimlerin sohbetinde kazanılır. Bu âlimler, Peygamberlerin vârisleridir.”
Ebû Tâlib-i Mekkî buyurdu ki: “Farz olan ilim, İslâmın bina edildiği beş temelin bilgisidir. Zîrâ Allahü teâlâ, bu beş şeyi insanların hepsine farz kılmıştır. Yapılması farz olan şeyin öğrenilmesi de farzdır. Tevhîd ilmi de buna dâhildir. Zîrâ beş temelin ilki şehâdettir. İhlâs da buna dâhildir.
Bir müslümanın bütün dînî ilimleri öğrenmesi mümkün değildir. Eğer bütün ilimlerin hepsi insanların üzerine farz olsa idi, Allahü teâlânın ihsân ettiği kimseler hâriç, insanların çoğu bundan âciz kalırlardı. Benim gönlüm (Sühreverdî’nin gönlü) daha ziyâde Ebû Tâlib-i Mekkî’nin sözüne ve alış-veriş, nikâh ve talâk gibi bilgilerin lâzım oldukları zaman öğrenilmesinin farz olduğuna meyl ediyor. Doğrusunu Allahü teâlâ bilir.
Yine derim ki (Sühreverdî): “Öğrenilmesi farz olan ilim, emir ve yasaklardır. Emredilen; yapılmasında sevâb, yapılmamasında ceza olan şeydir. Yasaklanan; yapılmasında ceza, terkedilmesinde sevâb olan şeydir. Emîr ve yasakların bir kısmı İslâmiyet devam ettikçe, kula devamlı lâzımdır. Ba’zısı ise, kul bir hâdise ile karşı karşıya geldiği anda devamlı lâzım olur.”
Ebû Hafs Sühreverdî buyurdu ki: “Evliyâdan, yüksek mertebede bulunan birine, hiçbir kerâmet ve hârika verilmiyebilir. Çünkü kerâmetler, yakîni (inanmayı) arttırmak için verilir. Yakîn ihsân edilen birinin kerâmetlere, hârikalara ihtiyâcı olmaz. Bütün bu kerâmetler, Zât-ı ilâhînin zikrinden ve kalbin bu zikr ile zînetlenmesinden aşağıda kalır.”