MEDYA VAİZLERİ VE GERÇEK ALİMLER
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Bilinmeli ki İslam dini hiçbir tahrifata uğramadan günümüze kadar gelmektedir. Bize Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i Nebeviyi yorumlayan müctehidlerimiz
Asr-ı Saadetten hemen sonra olmaları hasebiyle bir nevi birinci ağızdan dinimizi bize ictihad edip kaleme almışlardır. İmam-ı Azam tabii olması itibariyle sahabeden ve tabiinden ilmini almıştır. İmam-ı Malik, İmam-ı Azam’ın çağdaşı, İmam-ı Şafii ise İmam-ı Malik’in talebesi İmam Ahmet İmam-ı Şafii’nin talebesidir.Bu silsileye bakıldığında bu dört mezhebin imamları Peygamber Efendimiz’den ilmi alan sahabelerden hemen sonra dinimizi günümüze kadar sıhhatli bir şekilde getirmişlerdir.
Buna binaen dindeki yeniliklerin kabul edilemez bir dereceye varması İslami açıdan talihsizlikten başka bir şekilde yorumlanamaz.
Çünkü elimizde var olan sahih kaynakları bir kenara bırakarak oryantalizm (şarkiyatçılık) etkisinde kalan modernizm ile yeni bir din anlayışının İslamiyette yeri yoktur.
Geçmiş tarihe bakıldığında İslam’da modernizme benzer fikirler piyasaya çıkmışsa da varlıklarını kısa sürede yitirmişlerdir.
Mutezile bir zamanlar Emeviler’in devlet itikadi mezhebi olmasına rağmen bugün isminden başka bir varlık söz konusu değildir.
Dolayısıyla günümüzde piyasalarda medya aracılığıyla propagandası yapılan değişik değişik ehli sünnet vel cemaat akidesine ters fikirlerin varlığını idame ettirmesi düşünülemez.
Özellikle Ramazan ayı gibi kutsal zamanlarda, müslümanların hisleri yumuşak olduğu dönemlerde onların inançları ve ibadetleri ile oynayarak kök salmaları mümkün değildir.
Yüce Allah bu dinin sahibidir. Bu dini Ancak O koruyacaktır.
1500 seneden bu güne kadar siyasi, sosyal ve ekonomik olarak bu ehli sünnet itikadı üzerine olan dini yok etmeye çalışmışlarsa da bugüne kadar Dünya genelinde ağırlığını korumuştur.
Bu da yüce Allah’ın inayetiyle olmuştur. Gerçek şu ki; bu dinin sahibi büsbütün hilelere karşı nurunu mutlaka tamamlayacağı vaadini bizlere Kur-an’ı Kerim’de söylemiştir.
Tarih boyunca İslam’a sokulmaya çalışılan yeni fikirlerin kaynağına bakıldığında mutlaka Yahudi ve Hristiyanlar’ın parmağını görmek mümkündür.
Bir zamanlar felsefe aracılığıyla İslam’da büyük tahribatlar meydana getirilmeye kalkışılmış, İslam dünyası felsefenin tehdidiyle büyük sıkıntılar çekmiştir.
İmam-ı Gazali gibi büyük mutasavvıf mütefekkirler, felsefenin tehdidini Kur-an’ı Kerim’in derinlikleriyle yok etmiştir.
Daha sonra sanayi devriminde İslam’da modernleşme fikrini sözde İslam alimleri aracılığıyla büyük bir gayretle yerleştirmeye çalışmışlardır.
Hatta misyonerler bunu yerleştirmek için büyük paralar harcamışlardır. Onların sloganları “Hristiyanlık kiliseyi bırakıp çağ atlamıştır.
İslam da var olan katı dedikleri kuralları bırakıp modernize edildiğinde çağ atlayacaktır.”
Halbuki muharref din olan Hristiyanlık, din temellerinden uzak sömürücü yapısıyla gelişmeye engeldi.
Öyle bir Hristiyanlık’tan vazgeçmekle ilerleme sağlamak mümkün olabilirdi.
Bence her ne kadar muharref din olan Hristiyanlığın Katolik mezhebi insanlığa birşey vermiyor idiyse de bugünkü Protestan mezhebi hatta bugünkü Avrupa dinsizliğinden daha da iyiydi.