KÜFRÜ KORUYAN NAMAZLILAR(!)

63 6 8
                                    

Cahilî sistemlerinin oluşturdukları ordular küfrün hükümlerini topluma uygulanmasında etkili bir rol oynamaktadırlar. Cahilî hükümlerin uygulanmasında silahlarını kullananlar, silahlı güç sahibi ordulardır. Onlar küfür kanunlarının koruma görevini üstlenmiş küfrün bekçileridir. Onlara destek olmak, küfre destek olmaktır. Onların ordularında onların saflarında yer almak, şirkin yasalarına destek olmaktır.

‘Hâkimiyet ancak Allah’ındır’ diyen bir insan nasıl böyle bir cürüm işleyebilir? İslam’a karşı kurulan ordularda yer alanlar neyi galip kılmaya çalıştıklarının farkında mıdırlar? Tağutu tanımamakla mükellef olanların, tağutların yardımcı olmaları değil,hiçbir şey ellerinden gelmiyorsa, dinlerini ve imanlarını korumak için onlardan uzak durmaları gerekmez mi?

Müslümanlığından ve dindarlığından bahseden kişi, Rabbinin dinini, O’nun emirlerini baş tacı yapmalıdır. Rabbinin dinine, O’nun dininin emirlerine saldırırlarken, onun saldıranlara buğz etmemesi nasıl mümkün olabilir? Ya buğz etmeyi bir kenara atıp, bu saldırganların tarafında, onların hizmetinde bulunmak ne ile ifade edilebilir?

Zalim tağutların cezalarını bulacakları hesap gününde onlara küfürde destek olan abdestli-namazlılar kendilerinin af mı edileceklerini sanmaktadırlar? Onlarla efendileriyle aynı akıbeti paylaşamayacaklarını mı sanıyorlar ?

Yeryüzünde fitne ve fesadın, küfrün ve zulmün başları ve onların destekçilerinin akıbeti elbette ve elbette hüsrandır. Bakınız Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de bizlere firavun ve onun destekçilerinin de halini haber vermektedir:
“O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir. Bu dünya da arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.” (Kasas 28/39-42)

Firavun, zulmün ve azgınlığın temsilcisidir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu temsilci yalnız bir başına değildir. Onun çevresinde, onun zulmüne ve tuğyanına ortaklık eden, akıl danıştığı insanlar; Karun, Haman, sihirbazlar ve de askerleri vardır.

Bu gün de aynı düzen tüm dünya da aynıdır. Firavunların mele(Molla!) tabakası günümüzde farklı adlar alsalar da firavunlara destekleri dün olduğu gibidir. Günümüzde tağuti sistemlerde milletvekilleri ve bakanlar, holdingler ve medya kurumları, askerler ve polisleriyle zulmü ayakta tutmakta ortaktırlar.

Şimdi birileri; ‘firavun ve askerleri asli kâfirlerdir, bu yüzden bu söylenenlerle şimdikilerin ne alakası var?’ derlerse, onlara deriz ki:Peki, Musa aleyhisselam’ın kavminden insanların da dünyevi menfaatleri için firavunun ordusunda Musa aleyhisselam‘ın karşısında yer alsalardı, onlara ne diyecektiniz?
Bu kimseler Allah subhanehu ve teâlâ’nın peygamberine karşı savaşsalar da, sırf Allah subhanehu ve teâlâ’ya ve ahiret gününe inandıkları için Müslüman mı sayılacaklardı?
Ya da, Rasulullah Sallallahu aleyhi vessellem’in karşısında Ebu Cehil’in yanında Müslümanlara silah doğrultanlar, nasıl Rasullullah sallallahu aleyhi vessellem’e ve Onun dinine iman edip, tabi olduklarını söyleyebililerdi?
Rasulullah Sallallahu aleyhi vessellem’in karşısında, ona karşı savaşıp, onun dininin galip olmasını insan nasıl isteyebilir?

Bilinmelidir ki, Müslümanlara karşı tağutların safında olanlar Ebu Cehil’in safında olanlar gibidirler. Onların dünyevi mazeretleri geçerli değildir. Onlar, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın dininin hâkimiyetini istemeyenlerin saflarında tüm güçlerini harcayanlar olarak, tağutların destekçileridirler. Bunlar için, yani İslam’a karşı cahiliye hükümlerinin hayata hâkim olması için çabalayanlar için hangi mazeret öne sürülebilir? Onlar, dünyası için ahiretlerini satanlar değil midir?
Elbette ki, geçici dünya menfaatleri için ebediyetlerini satan insanların mazeretleri İslamî değil, nefsidir.
Ve nefisleri onları hüsrana sürüklemektedir.

İslam’a açıkça saldırılar yapılırken, İslamî hiçbir madde içermeyen şeytanî kanunlarla İslam düşmanlığı korunmaktadır. Kolluk güçleri bu kanunların hayata hâkim olmaları için çalışıp çabalarlar. Bir tane bile “Allâh(cc)” ismi geçmeyen besmelesiz yasaların korunması ve hayata hâkim olması adına abdestli, namazlılar seferber olmaktadırlar. Heyhat!

Cahiliye sistemlerindeki İslam düşmanı tağutların ellerindeki basın-yayın ile İslam’a saldırırlar yapılırken -görev icabı- bu İslam düşmanlarını koruyan ve kollayan bu emir kulları değil midir?
Elbette, küfür tek millettir.Nasıl ki Müslümanlar, İslam milleti olarak tek milletse, Müslümanların dışındaki tüm kâfirler;Yahudiler, Hristiyanlar, Budistler, ateistler ve komünistler, laik ve demokratlar da küfrün milleti olarak, farklı ırklarda, farklı inançlarda olsalar da tek millettirler.

Öyleyse, kendilerinin İslam milletinden olduğunu söyleyenlerin küfür milletinden ayrılmaları gerekir. Onlardan ayrılmayıp, onların zulmüne ve küfrüne yardımcı olanlar, İslam milleti üzere olduklarını düşünmesinler.Peygamberini katleden bir Yahudi'nin peygamberini sevdiğinden bahsetmesi ne kadar inandırıcıdır?

Ves' Selâmetle...

BİR OKU BİN DÜŞÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin