Bir Gün Eshâb-ı Kirâmdan Ebâ-Derdâ Radiyallâhû Anh’a Biri Geldi ve Ondan Yardım İstedi:▬ “Yâ Ebâ-Derdâ! Benim Büyük Bir Hastalığım Var. Bana Bu Hastalığını İyi Edecek Bir İlaç Salık Ver.”
▬ “Hastalığın Nedir?”
▬ “Benim Gönlümde Muhakkak Dünyâ Muhabbeti Vardır. Gönlüm Âdeta Kararmıştır. Abdestimin ve Namazımın Nûrundan Eser Göremiyorum. Zikirden, Tesbihten ve İbâdetten Zevk Alamıyorum!”
▬ “Bu Senin Hastalığın, Hastalıkların En Büyüğü ve Kötüsüdür. Eğer Vaktinde Tedavi Etmezsen, Bunun Sonu Îmânın Zevâlidir.”
▬ “Aman Yâ Ebâ-Derdâ! Lütfet Söyle, Ne Yapayım?”
▬ “Sık-Sık Hastaları Yoklamağa Git, Cenaze Namazı Kıl ve Kabir Ziyâretlerinde Bulun. Bu Üç Şeyi Muntazaman Yaparsan, Bu Hastalık Hemen Senden Defolur, Gider. Senden, Dünyâ Muhabbet ve Meşgûliyeti Zâil Olur. Bu Dediklerimi Yapacak Olursan, Gönlün Nûrlanır ve Bâsiret Gözün Açılır.”
O Kişi Bu Üç Şeye Devam Etti Fakât Hastalığı Geçmedi. Tekrar Ebâ-Derdâ Radiyallâhû Anh’a Geldi ve:
▬ “Söylediklerini Yaptım Ama Dünyâ Muhabbeti Benden Gitmedi?”
Dedi. Ebâ Derdâ Hazretleri Sordu:
▬ “Hastaları Yokladın mı? Cenaze Namazı Kıldın mı? Kabir Ziyâretine Gidip Uzun-Uzun Oturdun mu?”
▬ “Yâ Ebâ-Derdâ! Günlerden Beri Hep Bunlarla Meşgûlüm.”
▬ “Öyle ise Sen, Bir Hayvan Ölüsüne Gider Gibi Gitmişsin. Şimdi Söyleyeceklerimi İyi Dinle; Hasta Yoklamağa Gittiğin Zaman Farz Et ki, Bir Gün Sen de Onun Gibi Zayıf ve Hasta Düşmüşsün. Döşeğine Uzanmış Yatıyorsun, Bir Yudum Suyu Bile Zorla İçiyorsun. İş Sonunda Böyle Olacağına Göre, Bu Kavga ve Telâş Neye İyi? Mademki Sonunda Tıpkı O Hasta Gibi Yataklara Düşecek, Hâlsiz ve Mecâlsiz Kalacaksın, Boğazından Bir Yudum Su, Bir Lokma Yiyecek Geçmeyecek. Nefsine İhtar Et ve “Şunun Hâline Bak, İbret Al! Senin de Sonun Budur, O Hâlde Şu Dünyâ Muhabbetinden El Çek!” Deyiver...
Cenaze Namazı Kılmağa Gittiğin Zaman, Tanıdığın veyâ Tanımadığın Kim Olursa Olsun, Kaba Tahtadan Bir Tabutun İçerisine Yatırmışlar ve Musallaya Bırakmışlar. Dört Kişi Sırtlarına Alır ve O Ebedî Yolculuğa Doğru Hızla Götürür, Giderler. Bu Cenazeyi Görünce Nefsine De ki, “Ey Nefs! Şu Cenaze Farz Et ki Sensin! Bütün Sevdiklerini, Malını, Mülkünü, Evini, Barkını Bırakmış Gidiyorsun. Zirâ Bu Tabut Denilen Şey Öyle Bir Binektir ki, Ona Herkes Binse Gerektir! Tabut Öyle Bir Binektir ki, Her İnsan Ona Binecektir. Önünde Sonunda Sen de Bu Bineğe Bineceksin. Kişinin Başına Gelecek Şeyi Gelmişe Saymak Hayırlıdır, Çünkü Her Gelecek Yakındır. Biriktirdiğin Bu Mallar, Bu Davarlar Hepsi Ortaya Dökülüp Kalacaktır. Öyle ise Gel, Ölmeden Evvel Âhiret Tedarikinde ve Hazırlığında Olalım. Bu Fâni Şeye Gönül Vermeyelim. Bak, Bu Cenazeyi Görüyorsun Yâ; Evinden, Barkından, Oğlundan, Kızından, Kavminden, Kabilesinden Nasıl Yüz Çevirmiş? Bütün Sevdiklerini ve Sevdiği Malları Nasıl Terk Etmiş? Bütün Malını Arkada Bırakmış da, Yanına Bir Yudum Su ve Bir Öğünlük Ekmek Bile Almamış. Baş Açık, Yalınayak, Çırılçıplak Olmuş, Hepsini Bırakmış Gidiyor. Kimse Bilmez ki, Hâli Nice Olacaktır? Bir Gün Sen de Bunun Gibi Olacaksın. Şimdiden Buna Hazır ve Hazırlıklı Ol!” Dersin...
Mezarlığa Varınca, Kabirlerde Yatanları Gözünün Önüne Getir ve Onların Hâllerini Düşün. Düşün ki, Nasıl Harâp Olup Giderler. Gelen-Geçen Üzerlerine Basar, Ayaklar Altında Kalmışlar, O Nâzik Tenleri Çürümüş, O Güzel Ağızlar Çenelerinden Ayrılmış, O Yakışıklı Başlar Gövdelerinden Kopmuş, O Elâ Gözleri Yılanlar-Çıyanlar Yemiş. Gece-Gündüz Kur’an Okuyan, Zikreden O Bülbül Diller Kim Bilir Hangi Böceklere Yem Olmuş, Kemikleri Birbirinden Ayrılmış, Öyle Yatıyorlar. Dünyâda Kırk, Elli, Seksen, Yüz Yıl Ömür Sürenlerin Ömürleri Hebâ-i Mensur Olmuş, Gitmiş. Nefs-i Emmârenin Kötü ve Çirkin Sıfatları ile Türlü-Türlü Azâplara Düçâr Olmuşlar, Nefs-i Emmârenin Hakk Teâlâ Tarafından Sevilmeyen ve Reddedilen Sıfatları, Birer Canavar Şeklinde Cesetlerine Üşüşmüş, Azâb Ediyorlar... İşte Mezarlığa Gidince Bütün Bunları Göz Önüne Getirirsin. Onların Hâllerine İbret Gözüyle Bakarsın ve Dönüşünde Nefsine Dersin ki, “Ey Nefs! Hâlâ Îmâna Gelmez misin? Bu Murdar Dünyânın Muhabbetinden Usanmaz mısın? Mevlâ Muhabbetine Hâlâ Gönül Vermez misin? Senin de Sonunun Onlar Gibi Olacağını Düşünmez misin? Başına Gelecekleri Hiç Aklına Getirmez misin? O Mezarlıkta Yatanların Hepsi de Senin Gibi İzzetli ve Hürmetli İnsanlar idiler. Onlar da Bu Dünyâda Yer-İçer, Güler-Eğlenir, Alır-Verirlerdi. Hüküm ve Hükûmet Ederlerdi. Yıkanır, Pâklanır, Temiz ve Nefis Elbiseler Giyerlerdi. Üzerlerine Toz Kondurmazlardı. Gördün Yâ, Şimdi Kara Topraklara Karışmış Yatıyorlar. Evlerini-Barklarını, Mal ve Mülklerini, Evlâd ve İyallerini Bırakıp Gitmişler, Her Biri Bir Çukurda Yapayalnız ve Belirsiz Yatıyorlar. Ey Nefs! Bir Gün Sen de Tıpkı Onlar Gibi Tek ve Tenhâ, Amellerinle Baş Başa Yatacaksın. Gel, Bu Dünyâdan Gönlünü Geçir, Biraz Sâlih Amel Kazan, Bu Karanlık Çukura Düşmeden, Yılan-Çıyan Başına Üşüşmeden Gel Hazırlık Görelim, O Günlere Hazır Olalım!” Dersin...
Eğer Hasta Yoklamağa Gittiğin Zaman Söylediğim Gibi Düşünür, Cenaze Namazı Kıldığın Zaman Söylediklerimi Hatırlar ve Mezarlığa Gidince Orada Yatanların Hâllerini Göz Önüne Alarak Aklını Başına Devşirirsen, Dünyâ Muhabbeti Kısa Zamanda Senden Gider, Gönlün Nûrlanır ve İbâdetten Zevk Alırsın...”
O Kişi Ebâ-Derdâ Radiyallâhû Anh’ın Dediği Gibi Yaptı ve Gerçekten Kısa Zamanda Dünyâ Muhabbeti Hastalığından Kurtuldu, Dünyâdan İğrenmeğe ve Tiksinmeğe Başladı, Gönlü Nûrlandı ve Bâsiret Gözleri Açıldı, Hakkı Bâtıldan Seçti, Elinde Olanları Fakirlere Dağıttı ve Sırtına Bir Aba Giyerek Bir Mescîd Köşesine Sığındı ve Ömrünün Sonuna Kadar İbâdet ve Taât ve Ebâ-Derdâ Radiyallâhû Anh’a Duâ ile Meşgûl Oldu. Her Zaman, “Ey Ebâ-Derdâ! Allahû Teâlâ Senden Râzı Olsun! Benim Ölü Gönlümü Dirilttin...” Derdi.
Şimdi Ey Aziz! Ölümü Sık-Sık Ânmak, Birçok Se’âdetlere Sebeptir. Evvelâ, Ölümü Sık-Sık Ânanlar, Dünyâdan İğrenir ve Tiksinirler. Sonra, Dünyâyı Kendilerine Uzak Sanır ve Gönül Vermezler. Öleceklerini ve Ölüm Sonrası Hâllerinin Başına Geleceğini, Günâhlarının Çoğalacağını Düşünerek Sık-Sık Tevbe ve İstiğfâr Ederler.