TATSIZIZ

80 12 12
                                    

Hem etrafımızdakiler lezzetsiz, hem de biz de en tatlı halimizde değiliz.
Beş duyunun beşi de "beş benzemez" durumda, hiç biri tek başına zaten keyiflendirmiyor, lâkin kombinasyonları bile cazip değil. Abartıyoruz, yine de yetemiyoruz kendi kendimize. Hem nefesimiz dar, hem yerimiz, hem yenimiz dar, bir türlü eski oyunları oynayamıyoruz. Uykular kesintili ve uzun, derin, bol rüyalı, lâkin dinlendirmiyor. Spor bedeni daha çok yoruyor ve eskisi kadar mutlu etmiyor. Başta F(friends) vitamini, hiç bir vitamin yaralarımıza merhem olmuyor. En önemlisi, ayak ve bacak sorunları. Minik ya da büyük kazalar, kramp ve tutulmalar, kısa ya da uzun süren acı ya da ağrılar. Koşuyorsanız yürümeye, yürüyorsanız yavaşlamaya, yavaş yürüyorsanız duraklamaya neden olan beden stopları. Canımız gelen kavşağı istemiyor. Yürüme zorlukları başta olmak üzere, yaşananların tek sebebi bu. Ekim ortasında başlayıp, Kasım ortasına dek sürecek bir dönemde, hayatlarımıza yeni yönler seçeceğiz. Ve kavşakta, dümdüz devam edebilme seçeneği yok, hangi yol ve yönü seçersek seçelim, şimdiki yol ve yönde olmayacağız. Bu sadece bireysel düzeyde de olmayacak, orta vade de, aile, gruplar, toplum hatta dünya bile değişecek. Lâkin şu anda canımızı sıkan, bireysel değişim ve dönüşümdeki belirsizlik. Belirsizlik en can sıkıcı şeydir, hele hele, seçeneklerin hiç biri çok cazip değilse, daha da sıkıcıdır. Ben hep neşenin rehberliğini öneriyorum,ama bu kez neşe de hiç ipucu vermiyor.
Ama yaklaşmamak için direndiğimiz, yavaşladığımız o kavşakta, muhakkak neşenin sesini yeniden duyacağız.O zaman yine neşeyi dinleyelim, ve mutsuzluklardan korunmak için saklanmayalım, mutluluk ihtimallerini ıskalamayalım. Unutmayalım ki, sürekli neşe ve mutluluk yok. Amaç sürekli nötr halde kalmak da değil. En dip noktamızı nötr hale çıkarıp, nötr ve tam pozitif arasında dalgalanmak mümkün. "Sular durulmaz dalgalanmadan" derler ya, durgun geçen bu günler, yeni ve daha büyük dalgalar için. Daha duru olmak için, daha büyük dalgalı, daha büyük denizlere yol alacağız. Emin olun can sıkıntımız tamamen geçecek, çünkü sıkılmaya pek vaktimiz olmayacak.
Elle gelen düğün bayram, tadını çıkaralım... Düğünde ki bayram tadını çıkarmamız içinde kendimiz olabilmeliyiz. Kendin olmanın bir takım alternatifleri vardır ki bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:
✴ Asla kendinden şüphe etme…
Sen ne hissediyorsan o her zaman doğrudur. Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana aksini söylese bile senin hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir.
✴ Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düşünen, seni anlayan insanlar yoksa, o zaman çirkin ördek yavrusu hikayesini hatırla… Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin ait olduğun yeri bulmak olmalıdır. Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.
✴ Geçmişte yaptıkların için pişmanlık duyma ve özür dileme…. Yaşadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın hataları ve yeniden aynı durumda olsan nasıl davranacağını iyice düşün ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir edilemez ama gelecekte başka vazoların kırılması önlenebilir
✴ Mümkün olduğunca kimsenin senin adına karar vermesine izin verme ama başkalarının haklı olabileceğini de unutma. Bu hayat senin ve istediğin gibi yaşamaya hakkın var, fakat başkalarını dinle ve onların bakış açısını anlamaya çalış.
✴ İnsanlarla ilişkilerinde asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma. Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme. Sen kaldırabiliyorsan, onlarda kaldırabilir. Karşındaki insan senin mutluluğunu düşümüyorsa ve senin üzülmene yol açıyorsa, o zaman o insan sana deger vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini yada sana zamanla önem vereceğini düşünme.
✴💥 Asla kaybetmekten korkarak, sırf inanmak istediğin için karşındaki insanın sevgi sözcüklerine inanma. Sevgi insanin kalbindedir, gözlerindedir, davranışlarındadır, ses tonundadır, sana verdiği önemde ve değerdedir, senin için yaptığı fedakarlıklardadır. İnsanlar çok kısa zamanda sevgi sözcüklerini umarsızca dağıtmaya başlarlar. Bunları dinle ama gerçek sevgiyi karşındakinin davranışlarina bakarak bul. İnanmak istediğin için değil gerçek olduğu için karşındaki insanın sözlerine inan…
✴ Her zaman ama her zaman, mutlaka kalbini dinle. Hayatta senin için neyin doğru olduğunu bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısıyla içindeki sesle konusmayı öğren. Her gün kendinle kalmak icin zaman ayır ve kalbini dinle. Başka şekilde hissetmek için ikna etmeye değil, gerçekten ne hissettiğini bulabilmek için dinlemeye çalış. Bazen içindeki ses sana çok zor geleni yapmanı söyleyebilir yada duymak istemediklerini söyleyebilir… Korkma… Ve içindeki sesi dinlemeye devam et…
✴ Her zaman ama her zaman, mutlaka kendine iyi davran. Kendini sev, şefkatle yaklaş. Yanlış yaptığında acımasızca kendini eleştirip üzme… Aksine başını okşa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini söyle. Üzgün olduğunda, kığıldığında, acı çektiğinde, mutsuz hissettiğinde kendine özen göster, tıpkı hasta bakar gibi kendine bakım uygula. Yapmaktan hoşlandığın aktivitelerle meşgul ol ve bu durumdan çıkarak kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin vermeyeceğini göster.
✴⚠💥Hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu asla unutma ve bedel ödemek istemediğin için kendini boşlukta bırakma. Örnegin bir insanı incitmişsen, ödeyeceğin bedel o insanın güvenini yitirmektir. Eğer seni sevmeyen biriyle birlikteysen, yalnız kalmaktan korkup ilişki de kalma, çünkü kalmanın bedeli sevgisiz bir hapiste yaşamaktır. Eğer farklı olmaktan korkuyorsan ve başka insanları taklit edip onlar gibi olmaya çalışıyorsan, ödeyeceğin bedel kendine olan saygını yitirmek olacaktır. Diğer taraftan bazen kendin gibi olmanın bedelinin de yalnız kalmak olduğunu unutma. O halde yaşamda her zaman bir bedel ödeyeceğini hatırla. Bir adım atmadan önce mutlaka ödeyeceğin bedeli bil ve kazanacaklarına değip değmedine bakarak kararlarını ver.
✴ İnsanlara karşı nazik ve sevecen ol, ne olursa olsun asla bir başka insanı kırmak için konuşma, bilinçli olarak üzmeye çalışma ve kendi acını hafifletmek için bir başkasını yaralama.
✴⚠💥⏩ Hayatta en büyük dostun sen olabileceğin gibi hayattaki en büyük düşmanın gene sen olabilirsin. Seçimini yap ve kendin için dostu mu yoksa düşmanı mi olacağına karar ver. Yaşamdaki tüm acıları atlatabilirsin, her şeye rağmen mutlu olmayı başarabilirsin, istersen kötü alışkanlıklarını bırakabilir ve her zaman yeniden başlayabilirsin. İstersen kendine yeni bir hayat kurabilirsin. Eğer kendinin dostu olabilirsen.
✴ Asla tecrübe kazanmaktan kaçma… Ne kadar zor olursa olsun, yeniden ayağa kalk ve yola devam et. Hayatı öğrenmek için o tecrübelere ihtiyacın var. Kalbin aşk acısı ile yaralanmış ise, sonsuza kadar kendini aşka kapatma. Ruhun insanların acımasızlığı ile incinmiş ise, hayata küsüp kendini karanlık bir dünyada yaşamaya zorlama. Bedenin çok büyük acılar çekmişse, kendini uyuşturup bırakma. Unutma bilge insan hayatı yaşayandır. Cesur insan korkusuzca devam edebilendir. Kahraman insan tüm acılarına rağmen yenilmeyendir.

Işte tüm alternatiflere nazâran, kalp kırıklığı da, kırılmış bir vazo gibidir.
Tamir edilse bile kan sızdırır ve canınız acır. Yaralar da çatlaklar gibidir, iyileşseler de, izleri hep görünür. Böyle bir durumda çok seçenek yok. Ya size el uzatan, sarılmak için göğsünü açan o eski kalp kıranla, geçmişi bırakıp, geleceğe bakacaksınız. Ya şimdinin ve geçmişin arabesk sancılarında oyalanmayı seçeceksiniz. Ya çok zorlu bir kentsel dönüşüm projesi gibi, kendiniz ve herkesle pazarlıkla, kendinizi tamamen ve yeniden inşa etmeye karar vereceksiniz. Ya da kırık kalbinizin tamir edilmemişliğiyle, yeni sevgiler, sevgililer(!) arayacaksınız.

Hepsi çok saygı değer seçimler. Kimsenin haddi, bu seçimleri değerlendirmeye de yetmez, yargılamaya da... Siz ne seçerseniz o, ve bu kadar basit. Ancak neyi seçeceğinize karar vermeden önce, iki konu çok önemli:
Birincisi şu, siz kalp kırıklığınızı aşmak için ne yaptınız ya da bir şeyler yaptınız mı? Yoksa sadece beklediniz mi? Ki bu sık yapılan bir hata. Kalbimizi kim kırdıysa, ona tüm samimiyet ve dürüstlüğümüzle, duygularımızı anlatmalıyız. Eğer hatasını düzeltmek isterse ona izin vermeli, hatta çabasını kolaylaştırmalıyız ki  ikimizin de vicdanı sonraki muhasebelerde rahat olsun. Anlamaz, hatasını kabul etmez, düzeltmeye çalışmazsa, bu onun vicdanının sorunu olur, bizimki yine de rahatlar.
İkincisi şu, mevcut durumda gerçekten objektif misiniz?
Kalbinizi kıran, sizi üzen o durumda sorumluğunuz var mı ve aslında kesin vardır da, ne kadar? Hata ve eksiklerimizle yüzleşmenin en büyük fırsatı, kalp kırıklıkları. Biz yeterince çaba gösterseydik, kalbimizi kıran o deneyim, olmayabilir miydi? Bu sorgulama da zor. Çünkü kalp kırıklığı bireysel ve bu yüzden sübjektif. Kalp kırıkken, zihin çok objektif olamıyor. Ama kendimize objektif olmadan, sorumluluklarımızı kabul etmeden, yeni bir başlangıç da mümkün değil. İster, size el uzatıp bağrını açanla sarılın, ister yas yaşayın, ister yepyeni bir size yönelin.
Tümünde bu iki sorgulama şart. Ben, saygımla beraber, yas ve arabeske karşıyım. Ya eskilere ya da yenilere sevgiyle sarılmak en iyi seçimlerdir.
Yeter ki vicdanımız önceki sorumluluklarımızla ilgili olarak rahat olsun. Unutmayalım, kimseden beklentisi olmayanın, kalbi de kırılmaz. Kalpler kırılıyorsa, beklentilerden vazgeçmek en iyi çözüm yoludur.

BİR OKU BİN DÜŞÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin