Ey cahil !
İşlerini bilgi ile yürüt. Bilgisiz işte hayır yoktur. Bilginin olmadığı yerde ne iman, ne de imkan olur. Öğren ve çalış. Bunu yaparsan, dünya ve âhiretin kurtulmuş olur. İlim tahsil
edip amel et-meye dayanmayacak kadar sabrın yoksa nasıl kurtulabilirsin? Sabırlı ve anlayışlı ol. İlmin hepsini birden kavraman kabil değildir.Bütün varlığını ilim yoluna harcarsan ancak bir parça öğrenebilirsin.Büyüklerden birine ilmi nasıl tahsil ettiği ve tahsil yolunu nasıl bulduğu soruldu.Cevap verdi: “Kuşların erken kalkması, devenin tahammülü, domuzun hırsı, köpeğin yaltaklanması üzerimde derin tesirler yaptı. Onları gördüm, bir hayvan oldukları hâlde yaptıkları işe baktım. Ben de insanım, onların hareketinden ibret aldım. Kuş gibi erken kalktım. İlmin bütün ağırlığını çektim. İlme karşı bir ihtiras duydum.İlim sahiplerinin kapısında günlerce yalvardım.”
Ey ilim talep eden, işit bu sözleri. O büyük zâtın kelâmını iyi dinle.
Bilgi ve kurtuluş istiyorsan böyle yap. İlim hayat, ilimsizlik ölümdür. İlmi ile âmil olana ve bilgiyi öğretmek için sabredene ölüm yoktur; maneviyatı ölmez.Hak Teâlâ'nın ilim sıfatına iltihak eyler. Hayatı onunla devam eder.Allah'ım(cc), bize bilgiyi ve ihlâsı nasib eyle. Âmin!Güzel tefekkür edilecek bir kissa;
Mekke’de ricalden (adamlar) birisi olan Mısırlı Abdülkerim el-Vahşi, beş yüz doksan dokuz senesinde bana şöyle demişti: ‘Mısır’a gitmek üzere Cidde’den gemiye binmiştik. Gece olmuş, denizin ortasına gelmiştik. Gemidekiler uyumuştu. Topluluktan biri ihtiyacını gidermek üzere ayağa kalktı, ayağı kaydı ve denize düştü, dalgalara kapıldı, kaptan sustu ve konuşmadı. Sakin bir rüzgar vardı ve geminin kaptanı henüz işin farkında değil iken adam su üstünde çıkageldi ve gemiye girdi. Büyük bir kuş kendisine eşlik ediyordu. Gemiye geldiğinde, kuş uçtu ve köyün yakınındaki bir direğin üzerine kondu. Sonra onun gagasını adamın kulağına doğru uzattığını gördü, konuşur gibi yaptı ve tekrar uçtu. Kaptan kendisine bir şey söylemedi. Gündüzün bir vakit kaptan adamı aldı ve ikramda bulunarak kendisinden dua istedi.
Adam şöyle karşılık verdi: ‘Ben dua istenilen o topluluktan değilim.’ Bunun üzerine, ‘dün başına gelenleri gördük dediğinde, adam şöyle dedi: ‘Kardeşim İş zannettiğin gibi değil.
Denize düşüp dalgalara kapıldığımda, öleceğimden emindim. Sizden yardım istememin de işe yaramayacağını anladım ve Allah’ın takdirine teslim olarak şöyle dedim: ‘Bu Aziz ve Kadir'in takdiridir.’ Baktım ki, bir kuş beni tutmuş ve dalgaların arasından kaldırmış, gördüğünüz üzere gemiye gelinceye kadar dalgaların üzerinde tuttu. Ben de Allah’ın fiili karşısında hayrete düşerek kuşa bakıyor ve şu sözleri söylüyordum: ‘Bu ne haldir! Allah’ın benim kurtuluşuma ve yaşamama vesile yaptığı bu kuş da nedir böyle?’ Kuş yukardan gagasıyla kulağıma uzanarak, bana şöyle dedi: ‘Ben senin, ‘bu Aziz ve Kadir'in takdiridir' sözünüm ve bu adla isimlendirildim.’ Öyleyse söz konusu kuşun adı, ‘bu Aziz ve Kadir’in takdiridir' şeklindedir. İşte bu, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, Allah’ın kelimelerden melekler yaratmış olmasıyla ilgilidir.Bu durumda ahiret yolunda kendilerinden istifade ettiğimiz şeyhlerimiz(Rehberlerimiz) arasında sözünü ettiğimiz ümmetlerden de kimseler vardır.
Örneğin Fas şehrinde bir duvarın üzerinde bir oluk gördüm. Oluktan yere su akıyordu, tıpkı Ka'be'nin oluğu gibi. Onun ibadetini fark ettim. Onunla birlikte bu ibadeti yerine getiririm diye kendimi zorladım.
Bunlardan biri de kendi gölgemdir. Gölgemden iki ibadet türünü aldım, ki bu iki ibadeti yerine getiriyordu.
Bunun gibi bir çok örnek vardır.
Hayvanlara gelince; onlardan da şeyhler vardır, dedik.
Onlardan güvendiğim şeyhlerimiz arasında at vardır. Ki atın ibadeti çok ilginçtir. Şahin, kedi, köpek, pars ve balansı da bu şeyhlerdendir. Ne kadar uğraştıysam, onların ibadetlerini onların düzeyinde yerine getirmeye güç yetiremedim.
Sadece kimi zaman onlar düzeyinde bu ibadeti yapabilirken, kimi zaman da yapamadım. Ama onlar her an bu düzeyde ibadetlerini gerçekleştirirler. Üstelik benim kendilerinin efendileri olduğuma da inanarak beni ayıplıyor, kınıyorlardı. Onlara özgü ibadeti yerine getirme hususunda eksik kaldığımı gördüklerinde bana karşı sert davranırlardı.Hatta bazıları bana öfkeleniyordu.Öyle ki bu öfkesi Allah(cc)'ın dinine ilişkin gayretini perdeleyecek düzeyde olurdu.
Bunun sebebi de onların ibadeti ile ilgili eksikliğimdi. Asiliğim ve Allah(cc)'a karşı sergilediğim kötü muamele yüzünden üzerlerindeki efendiliğim de kaybolurdu.
Üzerlerindeki itaatim de zail olurdu.
Ben de onları bu hususta mazur görür ve ihlaslarından dolayı onların ihlasını teslim ederdim.
Çünkü Hz. Ebubekir (r.a) halife olduğu zaman şöyle demiştir:
"Allah(cc) ve resulüne(A.S.V) itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Eğer isyan edersem, bana itaat etmeniz gerekmez."Hiç kuşkusuz Ebubekir (r.a) gerçeği söylemiştir.
Ey dostum!
Köpek, sürüngen ve yırtıcı hayvan ümmetlerinden biri sana eziyet ederse veya bitki ümmetinden bir odun ya da yaprak seni incitirse yahut üzerine tökezlemen, bir duvardan üzerine düşmesi veya bir çocuk yahut bir adamın bir şeyden dolayı
sana atması sonucu bir taştan sana eziyet ilişirse ve taş sana yönelirse öfkelenme, insaflı davran ve içinde bulunduğun o hal ekseninde kendi nefsine bak.
Allah(cc)'ın nefsi denetleme ve sürekli olarak huzurda tutma hususunda emrettiği adalet terazisini onun için kur. O zaman mutlaka kendinde sana yöneltilen ve bu esasa göre gerçekleştirdiğin ibadetle ilgili bir kusur veya aşırılık bulacaksın.
İşte bu kusur ya da aşırılıktan dolayı hayvandan, bitkiden veya taştan eziyet görmüşsündür. Allah(cc)'tan bağışlanma dile, tevbe et, ihlaslı ol ve bir daha bu kusur ve aşırılığı işlememeye azmet. Eğer bu bağlamda sakınırsan, seni inciten bu varlık, seninle konuşacaktır ve buna da sen keramet adını verirsin.
Oysa bu gerçekte keramet değildir.
Sadece bu gerçeğin farkına varmandan, tevbe etmenden ve varlıklarla uyum mekanına kaçıp sığınmandan ibarettir.