Hakk Teâlâ Meleklere, “Ben Topraktan İnsan Halk Ediciyim!” Buyurdu ve Yine Meleklere, “Ben Yeryüzünde Hâlîfe Halk Ediciyim!” Buyurdu. Buradaki Meleklerden Murâd, Bütün Meleklerdir. Dehhâk (Rahmetullâhi Aleyh) İbni Abbâs (Radiyallâhû Anh)dan Rivâyetle, Burada Hususî Tâifeler Kastedildiğini Söylemiştir. Açıklaması Şöyledir ki; Allahû Teâlâ Âdem Aleyhisselâm’dan Evvel Yeryüzünde Cinlerin Babası Olan Cân’ı ve Evlâdını Yarattı. Sonra Evlâd-ı Cân İsyân Ettiler. Hakk Sübhânehû ve Teâlâ, Bir Kısım Melekleri, Bunları Helâk Etmeleri İçin Yeryüzüne Gönderdiler. Azrâil Aleyhisselâm Başkanları idi. Yeryüzüne Gelip Bunları Öldürdüler ve Yeryüzünden Çıkardılar, “Senin Rabbin Meleklere Dedi ki; Biz Arzda Bir Hâlîfe Yaratacağız!” Meâlindeki Âyet-i Kerîmede Buyurulan Meleklerden Murâd, Bunlardır.
Allahû Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’in Hicr Sûresi Yirmi Yedinci Âyet-i Kerîmesinde, “Âdem’den Önce Cinlerin Pederi Olan Cân’ı Ateşten Yarattık.” Buyurdu. Bu Ateş Büyük Bir Ateştir ki, Hem Nûru Hem Dumanı Vardır. Nûrdan Melekleri, Zulmetten Cinleri Halk Etti. Cinlerin Babasına Dûmas yahût Tarnûs Derlerdi. Melekler Nûrdan Yaratıldıkları İçin İbâdete Başladılar. Cinler Zulmetten Halk Olunduklarından Küfür, İsyân ve Tuğyân Ettiler. Zamanla Çoğaldılar. Hakk Teâlâ Bunlara Bir Şeriat Gönderdi. Taât ve İbâdete Çağırdı. Tarnûs ve Evlâdı İtaât Edip, Hakk Teâlâ’ya İbâdete Koyuldular. Nice Müddet Bu Hâlde Devam Ettiler. Altı Bin Otuz Yıl yahût Beş Bin Yirmi Yıl, Muhyiddin-i Arabî (Kuddise Sirrûh)a Göre Dört Bin Yirmi Yıl Geçti. Bu Müddetin Sonlarına Doğru, İnat ve İsyâna Başladılar. Zirâ Ateşin Zulmet Kısmından Yaratılmışlardı. Kibir Edip İbâdeti Bıraktılar. Hakk Teâlâ Büyüklerini Çeşitli Cezalarla Helâk Eyledi. Zayıfları Şeriattan Ayrılmamışlardı. İbâdete Devam Ediyorlardı. Onun İçin Sağ ve Sâlim Kaldılar. Hakk Teâlâ Kendi Cinslerinden Hülyânis Nâmında Birini Bunlara Vâli Tâyin Edip, Yeni Bir Şeriat Emretti. İlkin İtaât Ettilerse de, Uzun Bir Devir Geçtikten Sonra Bunlar da Âsi Oldular. Hakk Teâlâ Bunların da Kibir Edenlerini Helâk Edip, Doğru Yolda Olanları Sağ Kaldı. Bunların Başına Hâlet Adında Bir Cinni Hâkim Etti. Üçüncü Bir Devir Geçti, Yine Doğru Yoldan Ayrıldılar. Hakk Teâlâ’nın Gazâbına Uğradılar. Sâlihlerden Az Kimse Kaldı. Zamanla Çoğaldılar. İçlerinde Hâmüs Adlı Birisi En İyileri idi. Onu Kendilerine Vâli Yaptılar. Bütün Ömrü Boyunca Emr-i Bil-Ma’rûf Nehy-i Anil Münker ve Şeriatın Hükümlerini Uyguladı. Ömrü Tamam Olunca Hakk Teâlâ’nın Rahmetine Kavuştu. Bunun Vefâtından Sonra Cân’ın Kötü Evlâdları, Küfrân-ı Nimet Edip, Fesâd Yolunu Tuttular. Hakk Teâlâ Onlara Nasihâtçiler Gönderdi. Asla Fayda Etmedi. Dördüncü Devir de Nihâyet Buldu. Hakk Teâlâ Hikmeti Gereğince Melekler Gönderip, Onların Çoğunu Katlettiler. Arda Kalanlar Adalarda, Harabelerde Saklandılar. Dağıldılar. Bulûğa Erişmeyenleri Melekler Esir Ettiler. Onlardan Biri Azâzil idi. Meleklerle Göğe Çıkıp, Aralarında Büyüyüp Günden Güne İlerledi. Öyle Oldu ki, Meleklerin Muallimi Oldu. Bâzıları Derler; Onun Babası Hablîs Adında, Aslan Suretinde idi. Anasının Adı Teblis idi, Kurt Suretinde idi. Baştan Babasına İsyân Etti. Sonunda Onun İçin Bu Belâya Düştü. Bir Rivâyette Göğe Çıkmasına Sebep, Cân Evlâdı Helâk Olunca, Fesâdlarından Ötürü Azâzil Onlardan Ayrılıp, Bir Köşede İbâdetle Meşgûl Oldu. Şöyle ki, Onun Edebinden ve İbâdeti Çokluğundan Melekler Duâ Edip, “Böyle Kimsenin Meleklerle Beraber Olması Uygundur.” Dediler. Hakk Teâlâ, Meleklerin Bu Dileğini Kabûl Buyurup, Onu Dünyâ Göğüne Çıkardı.
Burada da O Kadar İbâdet Etti ki, İkinci Gök Melekleri Bunu Kendi Yanlarına İstediler. Hakk Teâlâ Buyurdu, Böylece Yedinci Göğe Kadar Yükseldi.
Cennet Meleklerinin Reîsi Olan Rıdvân, “Yâ Rabbi, Bütün Gök Tabakalarındaki Melekler Onun İbâdetiyle Haz Duydular. Birkaç Gün de Cennettekiler Ondan İstifâde Etsinler?” Dedi. Hakk Teâlâ Kabûl Buyurup Azâzil’i Cennete Aldı. İbâdete Devam Etti. Arş-ı Âlâ’da Yakûttan Bir Minber Üzerinde Oturur, Melekler Başı Ucunda Nûrdan Bayrak Tutarlardı. Bu Vaziyette Meleklere Va’z Verirdi. Etrâfına O Kadar Melek Toplanırdı ki, Adedini Allahû Teâlâ Bilir.
Azâzil Böylece İbâdete Nice Yıllar Devam Etti. Bir Zaman Geldi ki, Yeryüzünde Vaktiyle Helâk Olan Kavminden Sağ Kalıp Öteye-Beriye Dağılanlar ve Dağlarda Yaşayanlar Zamanla Çoğaldılar. Öyle ki, Yeryüzünü Doldurdular Lâkin Hakk Teâlâ’ya Nasıl İbâdet Edileceğini Bilmezlerdi. Azâzil Bunları Hakk Yoluna Çağırmak İçin Hakk Teâlâ’dan İzin İstedi. Kabûl Olup Bir Kısım Melekler ile Beraber Yeryüzüne İndiler. O Kavmi Doğru Yola Dâvet Ettiler. Az Kimse İtaât Etti.
Bunun Üzerine Azâzil, Cehlut bin Belânet İsminde Sâlih Bir Kimseyi, O Kavmin Büyüklerine Gönderdi. Elçi Emre Uyarak O Kavme Geldi. Doğru Yola Dâvet Etti Lâkin Dinlemeyip Şehid Ettiler. Azâzil’in Haberi Olmadı. Elçi Geç Kalınca Bir Başkasını Daha Gönderdi. Onu da Şehid Ettiler. O da Gelmeyince Azâzil Birbiri Ardınca Birçoklarını Gönderdi. Hepsini Şehid Ettiler. En Son Gönderilen Yûsuf bin Yâsif Adında Biri, Bir Hile ile Ellerinden Kurtulup Azâzil’e Geldi. Vaziyeti Anlattı. Azâzil, Hakk Teâlâ’dan İzin İsteyip Meleklerle Beraber O Kavmin Üzerine Yürüdü. Çoğunu Öldürdü. Kalanı Etrâfa Dağıldılar. Azâzil Yeryüzünü Bunlardan Temizleyince, Hakk Teâlâ Yeryüzünün İdâresini de Ona Verdi. Azâzil Kâh Göklerde Hakk Teâlâ’ya İbâdet Eder, Kâh Cennette Taât ile Meşgûl Olurdu. Ne Zamanki Yerin ve Göklerin İdâresi Kendisine Verildi, Benlik Sıfatı Zâhir Oldu. Kendi Kendine Gurur Geldi. Kendi Kendine Dedi ki, “Eğer Hakk Teâlâ Benim İşimi Başka Bir Kimseye Verirse, Ona İbâdetten Geri Dururum. Zirâ İlim ve Amel Bakımından Benden Üstün Kimse Yoktur. Benden Başka Bu Hilâfet İşine Lâyık Kimse Olamaz...”
Bu Hâlde iken Meleklerden Bâzıları Levh-i Mahfûz’a Baktılar, Gördüler ki, Allahû Teâlâ’ya Yakîn Olanlardan Birisi Pek Yakında Gadâb-ı İlâhîye Uğrayıp Melûn Olur ve Tard Edilir. Derhâl Azâzil’in Huzuruna Geldiler. Azâzil Onları Üzüntülü Görüp Sebebini Sual Edince, Melekler Gördüklerini Haber Verdiler ve Bu Belânın Kendilerinden Birine Gelmemesi İçin Duâ İstediler. Azâzil, “Bu Belâ Bize ve Size Değildir. Ben O Yazıyı Senelerdir Görüyorum. Kimseye Söylemedim.” Dedi. Onlar Duâ Etmesi İçin Isrâr Ettiler. Azâzil El Kaldırıp, “Yâ Rabbi, Bunları Bu Belâdan Emin Eyle!” Dedi. Gururundan Kendisini Söylemedi ve Kalbine Azıcık Bile Korku Gelmedi. Bunun İçin Ebedîyen Mahrûm ve Hüsrâna Müptelâ Oldu. O Belâ Kendine Geldi. Azâzil’in Bir Adı İblis idi.
Rivâyet Olunur ki, İblis Cennete Varıp Kapısında Şu Yazıyı Yazılmış Gördü:
Benim Bir Kulum Vardır. Onu Çeşitli Nimetlerle Mükerrem Kıldım. Yerden Göğe, Gökten Cennete İlettim. Sonra Ona Bir Şey Emretsem Yapmaz!
İblis Bu Yazıyı Okuduktan Sonra Bin Yıl Devamlı, Bütün İbâdet ve İtaâtini Bırakıp, Hakkında Yazı Yazılan O Kimseye Lânet Etti.
Bir Rivâyette İblis, Levh-i Mahfûz’a Baktı, “Eûzü Billâhi Mineşşeytâni’rracîm” Yazılmış Gördü.
▬ “Yâ Rabbi! Şeytân Kimdir?”
Dedi. Hakk Teâlâ Hazretleri Buyurdu ki:
▬ “Kullarımdan Bir Kuldur ki, Ona Nice Nimetler Veririm. O ise Benim Emirlerimi Dinlemez. Ben de Onu Zelil ve Hâkir Eder, Onu Tard Ederim!”
İblis:
▬ “İlâhî! Onu Bana Göster, Onu Helâk Edeyim!”
Dedi. Hakk Teâlâ Buyurdu ki:
▬ “Yakında Görürsün...”
Rivâyet Olunur ki, Yerde ve Gökte Bin Yıl Secde Ettiği Yerden Başını Kaldırdığı Zaman, “İblise Lânet Olsun!” Yazısını Gördü.