Ey Rabbimiz! “Müminler ancak kardeştirler” ilahi fermanınca bizleri zihinleri bir, yürekleri bir, gayeleri bir, sevgileri ve hüzünleri bir kardeşler eyle! Rabbimiz! Birbirimize karşı rahmet, merhamet, şefkat ve muhabbetle muamele etmeyi nasip eyle! Allahım! Bizleri, bütün insanlığın özlemi olan barış ve huzur ortamını tesis edenlerden eyle! Amin.
İNSANOĞLUNUN NUTFE OLUŞUNDAN CENNET VEYA CEHENNEMDE KARAR KILIŞINA KADARKİ AŞAMALARI
Allah'u Teâla şöyle buyurmuştur:
"Andolsun biz insanı çamurdan meydana gelen bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alakaya çevirdik, alakayı mudga'ya çevirdik. Mudğayı da kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir! Sonra siz bunun ardından öleceksiniz. Sonra siz kıyamet günü mutlak diriltileceksiniz."
[1]
Bu ayette Allah'u Teâlâ, Ademoğlunun nutfe oluşundan -hatta toprak ve su oluşundan- kıyamet günündeki dirilişine kadar merhalelerini topluca zikretmiştir. İnsanın ilk yaratılış aşaması çamurdan bir süzme olmasıdır. Sonra aşağılık bir sudan meydana gelen bir süzme -ki bu, bütün vücuttan süzülmüş olan nutfedir- haline gelir Bu halde kırk gün kalır. Sonra Allahu Teâlâ, bu nutfeyi alaka'ya çevirir. Alaka siyah, bir kan pıhtısıdır. Bu da aynı şekilde ikinci bir 40 gün kalır. Bu merhalede azalan, suret ve şekli takdir edilir.
Ceninin, şekillenen ve yaratılan ilk organın hangisi olduğunda ihtilaf edilmiştir.
Bazıları bunun "kalp," kimileri "akıl," kimileri" karaciğer" ve kimileri de "omurga kemikleri" olduğunu söylemişlerdir.
İlk görüşün sahipleri şöyle delil getirmişlerdir.
"Kalp, hayatın sentezi durumundaki tabii hararetin kaynağı olan temel bir uzvudur. Öyleyse ilk yaratılan uzvun kalp olması gerekir. Anatomi ve otopsi uzmanları, nutfe iyice sertleşince, içerisinde siyah bir noktanızı görüldüğünü söylerler."
İlk yaratılan uzvun akıl olduğunu söyleyenler de şöyle delil getirmişlerdir:
"Beyin, insanın temel uzvudur. Hislerin toplandığı bölgedir. Canlılara mahsus olan şey ise hareket ve irade özellikleridir. Bunun kökü ve hareket noktası da akıldır. Madem ki canlılara mahsus özellikler, hissetme ve iradeli hareket etmedir ve madem ki bunlar beyinden kaynaklanmaktadır, öyleyse ilk yaratılan uzvun beyin olması gerekir."
İlk yaratılan uzvun karaciğer olduğunu söyleyenler ise şöyle delil getirmişlerdir:
"Canlıların kendisiyle kaim olduğu beslenme ve gelişme özellikleri, karaciğerden kaynaklanmaktadır. Tabii nizam, ilk yaratılan uzvun karaciğer, sonra kalp, sonra da beyin olmasını gerektirmektedir. Çünkü canlıların ilk anı gelişme ve büyüme ile başlar. Bu esnada onun ne hissetmeye, ne de iradeli bir harekete ihtiyacı vardır. Zira henüz bitki mesabesindedir. Dolayısıyla bu aşamada, gelişip büyümeden ' başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Bu yüzden his ve irade gücü ona ancak ruh üflenince verilir. Bu ise, yaratılışının dördüncü aşamasında gerçekleşir. Öyleyse onda yaratılan ilk uzuv gelişip büyüme aletidir ki, bu da karaciğerdir. Anatomi ve otopsi uzmanları ittifak halinde müşahede etmişlerdir ki, canlıların vücudu yaratılırken birbirine yakın karaciğer kalp ve akıl şekillerine benzeyen üç nokta ilk olarak görülmektedir. Daha sonra hamilelik günlerinin uzamasına göre gittikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar."
Anatomi alimlerince bilinenler bu kadardır. Bu noktalardan hangisinin ilk olarak yaratıldığı meselesine gelince, kıyas, evleviyyet ve tahmin dışında ellerinde buna ait bir delil yoktur. Allahu a'lem. [2]Yaratılış Merhaleleri:
Bundan sonra ceninin eklemleri, azaları, kemikleri, damarları ve sinirleri yaratılır. Kulağı, gözü, ağzı yarılıp açılır. Bitişik olan boğazı açılır ve orada dili yaratılır. Şekil ve suretinin çizgileri belirlenir. Kemiklerine et giydirilir. En sağlam ve güçlü bağlarla birbirine bağlanır. Bu bağ "Onları biz yarattık ve bağlarını sıkıca bağladık" [3] ayeti kerimesinde sözü geçen bağdır. Kendisiyle bağlanılan şey anlamındaki "işar" ile bağlanmış anlamındaki "esir" kelimeleri buradan türemiştir.
İmam Ahmed,"Ravh b.Ubade'den, o da Ebu Hilâl'den, o da Sabit'ten, o da Safvan b. Muhriz'den, şunu nakletmiştir:"
“Allah'ın nebisi Hz. Davud (a.s.), Allah'ın azabını zikrettiği zaman, eklemleri çözülür ve vücudunun bağı tutmaz olurdu. Nihayet Allah'ın rahmetini zikrettiği zaman eski haline gelirdi." [4]