Bismillâh...
☞ Kul, münker ve nekir meleklerinin sorgulamasına inanmalıdır. Bu iki melek, kulu kabirde düzgün olarak oturturlar. Kul, ruh ve bedeniyle birlikte bu suâle muhatap olur. Melekler ona tevhid/Yüce Allah’ın birliği ve risalet/Hazret-i Muhammed’in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) peygamberliği ile ilgili sorular soracaktır.Bu mü’minin karşılaşacağı son imtihandır.Bu iki melek, kabirdeki imtihanı gerçekleştirecek meleklerdir. Bu konu da Allah Rasûlü’nden (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) rivayetler gelmiştir.Allah’ü Teâlâ’nın şu âyet-i kerimesi de bu manadadır:
“Allah, inananları dünyada ve âhirette sağlam sözde sabit tutar.”
Bu durum. “Münker ve Nekir’in sorgusu anında olur. Âyet şöyle bitmektedir:“Allah zalimleri saptırır. O, her istediğini yapar.”☞ Kabir azabı haktır. Bu azap, ilahi hikmet ve adalet gereği olup, ruh, beden ve nefse birlikte tattırılır. Bu üçü dünyada isyanda birlikte hareket ettikleri için, kabirdeki azapta da birlikte olurlar. Eğer kul, kabirde nimet içinde ise, bu nimeti ruh, beden ve nefis birlikte tadarlar. Dünyada taat ve ibadette birlikte oldukları gibi kabirdeki nimette de birlikte olurlar.
Bunlar âhiret hükümleriyle ilgili huşular olup Allah’ın kudreti ile meydana gelirler. Bunlar, akıl ölçülerine ve dünyada alışılan hale göre olmaz. Allah’ü Teâlâ, azabı ve nimeti, ruh ve beden birbirinen ayrı iken, ikisine birden ulaştırır. Onların olması buna mani olmaz. Yüce Allah, her ikisine de azap veya nimeti ulaştırır; sanki birlikte imiş gibi olurlar. Allah’ü Teâlâ’nın kudreti için mesafe, sıralama, uzaklık ve zaman söz konusu değildir.☞ Kul, iki gözü ve bir dili bulunan, günah ve sevapları tartacak olan mizana iman etmelidir. Mizan, hak, adalet ve hikmetin gereği olup Allah’ın insanlara bir lütfudur. Bir haberde mizanın gök ile yeri içine alacak büyüklükte olduğu bildirilmiştir. Allah’ü Teâlâ’nın kudreti ile ameller onunla tartılacaktır. O gün tam bir adalet uygulanacak ve zerre kadar ameller dahi hesaba getirilecektir. Dünyada yaptığı zulüm ile ahirete gelenler kaybedecektir. İyilikler, Güzel bir surette mizanın nurdan kefesine konulacaktır ve terazi Allah’ü Teâlâ’nın rahmetiyle ağır gelecektir. Kötülükler de çirkin bir surette mizanın zulmet kefesine konulacak ve ilahi adalet gereği o kefe hafif gelecektir.
☞ Mü’min hadislerde anlatıldığı şekilde sıratın hak olduğuna da inanmalıdır. Sırat hadislerde zikredildiği şekilde, kıldan ince ve kılıçtan keskindir. O, cennetliklerin ve cehennemliklerin üzerinden geçecekleri, ayakların kaydığı bir yoldur. Mü’minlerin ayakları Allah’ın kudretiyle onun üzerinde sabit kalacak, kaymayacak Allah’ü Teâlâ onları lütfuyla cennete geçirecektir. Ve sırat onları cennete ulaştıracaktır. Münafıkların ayakları sıratta kayacak ve Allah’ü Teâlâ’nın hikmetinin gereği, onlar cehenneme düşeceklerdir.
Sırat, Allah’ın izniyle cehennemin üstünde duran bir köprüdür. Onu geçen Allah’ın izniyle cehennemden kurtulacaktır. Orada ayağı kayan ise, Allah’ın hikmeti gereği cehenneme yuvarlanacaktır.☞ Mü’min hesabın yapılacağına ve insanların farklı farklı şekillerde hesaba çekileceklerine de inanmalıdır. Kimi insanların hesabı kolay olacaktır. Kimisinin hesabı çok çetin olacak; inceden inceye hesaba çekilecektir. Kimileri, hiç hesaba çekilmeden cennete girecektir. Bunlar, mukarrebûn/Allah’ın huzurunda özel yakınlık elde etmiş velilerdir. Kimisi hesaba çekilmeden cehenneme atılacaklardır; bunlar kafirlerdir.
Ebû Muhammed Sehl (Rahimehullâh) şöyle demiştir:“Peygamberlere, peygamberliği insanlara tebliğ edip etmedikleri sorulur. Peygamberleri inkar edenlere, onları niçin yalanladıkları sorulur. Bid’atçılara sünneti niçin terk ettikleri sorulur. Müslümanlara da, kendilerine emredilen amelleri yapıp yapmadıklarından sorulur.”
Bu konu da biz de onun gibi söylüyoruz.☞ Mü’min, Hazret-i Peygamber’in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) havzına iman etmelidir. Mü’minler cennete girmeden önce ve sıratı geçtikten sonra ondan içeceklerdir. Ondan bir kere içen kimse bir daha ebediyen susamayacaktır. Havzın genişliği bir aylık yoldur. Rengi sütten daha beyaz, tadı baldan daha tatlıdır. Etrafında bardaklar/kâseler vardır. Sayıları, gökteki yıldızlar gibi çoktur. Bu havzın iki tane oluğu vardır;
Kevser Havzından akıp gelen içecek, bu oluklarla bu havza dökülür.☞ Mü’min, âhirette, cennette Allah’ü Teâlâ’yı gözle görmeye de inanmalıdır. Allah’ü Teâlâ’nın dilediği şekilde, O’nun zatını perdeleyen perde ve örtüler Allah’ın kudreti, dilemesi, nuru ve rahmetiyle kaldırılacak ve kullar O’nun cemalini seyredeceklerdir. Şu âyeti kerime de bu konuyla ilgilidir: “İyi işler yapanlara daha güzeli ve bir de fazlası vardır.” Buradaki “daha güzeli” cenneti, “fazlası” ise Allah’ı görmeyi ifade etmektedir. Rasûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) âyeti bu şekilde tefsir etmiştir.
☞ Mü’min cehennemde cezasını çeken Allah’ın birliğine inanan kimselerin azaptan sonra çıkarılacağına iman etmelidir Allah’ın rahmeti ve lütfu ile cehennemde hiçbir tevhid ehli kalmayacaktır Ayrıca günahkar kimseler için peygamberlerin ve sıddıkların şefaati vardır. Allah’ın izniyle cennetlik olan her mü’min için şefaat yetkisi vardır.
Peygamberler, sıddıklar, alimler, şehidler ve salih mü’minlerden her biri, Allah katındaki hatırı ve derecesi ölçüsünde şefaat edeceklerdir. Şefaat ve Allah’ın birliğine iman eden herkesin cehennemden çıkarılacağı konusunda gelen hadislerde ittifak vardır.
Bunlar cehennemlik Müslümanlar olarak bilinen ve onun en üst tabakasını oluşturan kimselerdir. Onların durumuna şu âyette işaret edilmektedir: “İnkar edenler, keşke Müslüman olsaydık, derler.”
Müfessirler, bu ayetin tefsirinde şöyle demişlerdir: “Allah’ın birliğine inananlar, cehennemden çıkarılırken inkar edenler böyle söylerler.”
Cehennemde en geriye kalan iman ehlini, merhemetlilerin en merhametlisi olan Allah rahmetini göstermek için geride bırakır; sonuçta hiçbir şefaat edenin şefaat etmediği, peygamberlerin ve diğer salihlerin bir yardım etmediği bu kimseleri, Allah’ü Teâlâ geniş rahmeti, ihsanı ve iradesiyle cehennemden çıkarır. Hazret-i Rasûlullâh’tan (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) rivayet edilen hadisin manası budur.Buraya kadar zikrettiğimiz hususlar, hidayet rehberi sünnetin ve razı olunmuş ümmetin yolunun belirlediği akaid esaslarıdır. Önceki ve sonraki müminler bu anlatılan konularda görüş birliği içindedirler. Mü’minler içinde bu konularda farklı bir görüş süren kimse yoktur. Hazret-i Rasûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bunun aksi bir haber nakledilmemiştir. Tam tersine, bu zikrettiğimiz olayların varlığını gösteren ve onlara iman etmeyi gerektiren haberler rivayet edilmiştir.
Ismen Duâ ile Selâmetle...