Efendimiz s.a.v anlattı :
—Bir zamanlar Musul şehrinde Dâziyâne isminde zâlim, puta tapan bir padişah vardı. Bu kâfirin bir putu vardı ve halkı, zorla bu puta taptırırdı.
Bir gün Şeytan Aleyhillâne o putun içine girerek Dâziyâne ile konuştu ve:
'— Sen benim hizmetimde bulunursun, amma benim emirlerimi yerine getirmezsin." dedi.
Melik:
"—Ben senin kulunum. Gücümün ve kudretimin yettiği kadar, gece-gündüz önünde diz çöküp hizmet ve ibâdet etmekteyim." diye cevap verdi.
Şeytan:
'—Ben sana bu kadar memleketler verdim. Sen de cümle kullarımı bana taptırasın. Her kim emrini yerine getirmezse, evlerinde yakasın." diye emretti.
Dâziyâne isimli Melik, o putun önünde başını yere koyup secde etti. "Emrin baş üstüne!" deyip dışarı çıkarak kendi vezirlerine:
"Hükmümde bulunan vilâyetlerin sancak beylerine emirler gönderin ki, vilâyetlerindeki bütün insanları sürüp Musul'a getirsinler. Ondan sonra da on kere yüzbin yük odun toplayıp hazır edin." diye emir verdi.
Toplanan odunlarla, Cehennemi andıran büyük bir ateş yakıldı. Sonra o putu altun ve gümüşlerle süsleyerek meydana getirdi. Zâlim Melik ayak üstü durarak:
'— Her kim bu puta secde ederse azad olacak, secde etmezse mancınıklarla ateşe atılacak." dedi. Secde edenler etti, etmiyenleri mancınığa koyup eteşe attılar.
Bu hikâye burada dursun, gelelim Cerciyes hikâyesine:
O tarihlerde Cerciyes adında Hakperest, âlim bir zât vardı. Aynı zamanda ticaretle uğraşan zengin biri idi.
Bir gün o tüccar, zâlim padişahın yanına varıp ona armağanlar vermeyi, hem de padişahın yanında makbul olup izzet bulmayı ve böylece de kendisine yapılabilecek olan zulümlerden korunmayı düşündü. Bu düşünce ile çeşitli hediyeler toplayarak Musul şehrine geldi.
Orada padişahı gördü ki, büyük bir ateş yaktırmış, cihanın halkını toplamış puta taptırıyor, tapmıyanları da o büyük ateşe attırıyor.
Bu hali gören Cerciyes'in yüreği sızladı. "Bu kâfirleri puta tapmaktan men edeyim. Eğer beni şehid ederlerse, hiç olmazsa Hak Tâlâ benden hoşnut olup kendi fazlından bana rahmet ve keramet verir!' diye düşündü. Bu düşünce ile inancını kuvvetlendirdikten sonra bütün malını dervişlere verdi, bir parça malı kalmadı. Ondan sonra padişahın yanına vardı ve ona:
'— Ey zâlim, yolunu şaşırmış! Allah'tan korkmadan işlediğin bu fesad nedir? Niçin Allah'ın kullarını ateşte yakarsın? Bir taş parçasını mâbud edinmişsin ki, ne hayra yarar, ne de şerre... Allah'tan gelecek bir belâyı, sizden ve kendinden uzaklaştırmaya dahi kadir değildir. Bu azgınlığı terkeyle! Kendi kulluğunu, acizliğini anla da imâna gel. Ve bu kadar âlemleri yoktan var eden, yerlerin ve göklerin sahibi olan Allah'a inan. Cümle mahlûkları yaratan O'dur. Yine O, yaratmış olduğu bütün mahlûkata azab etmeye ve helak etmeye kadirdir. Gel, şeytana uyma! Allah'ın kullarını fesada verme. Kimini puta taptırıp, kimini de ateşe atıp yakma." dedi.
Bu sözleri Cerciyes'ten işiten mel'un gazaba gelerek: '—Tutun şunu..." diye emreyledi.
Cerciyes'i tutup getirdiler. Mel'unun emri ile bir ağaca bağlayıp demir tarak ile etini taradılar. Mübarek vücudu parça parça oldu. Fakat o, yüksek sesle Hak Teâlâ'ya hamd-ü sena etmeye devam etti.
Hak Teâlâ onu o belâdan sakladı, bir elem erişmedi. Bir meleğe emreyledi. O melek Cennetten yemek ve su getirerek, o taşı Cerciyes'in üzerinden indirdi. Ve Cennet yemeğini yedirip suyunu içirdi. Elini ve ayağını çözdü, sabaha kadar onunla sohbet etti. Cerciyes'i zindandan çıkardı, melek de geldiği yere semaya gitti.
Cerciyes tekrar zâlim padişahın yanına gitti ve onu tekrar dine davet etti:
O sordu:
"—Seni zindandan kim çıkardı?.."
Cerciyes:
'—Beni zindandan çıkaran, seni ve cümle mahlûkları yoktan var eden ulu padişahtır." diye cevap verdi.
Bu sözü işiten Melik, tekrar gazaba geldi ve adamlarına emrederek Cerciyes'i bir tahtaya çiviletti. Etini parça parça ettirip arslanlara attırdı. Fakat o arslanlar onun etini yemediler.
Akşam olduğu zaman Hak Teâlâ ona tekrar hayat verip diri kıldı. Yanına bir melek gelerek sabaha kadar sohbet eyledi. Sabah olunca yine kalkdı, zâlim Padişahın yanına gitti. Karşısına durup:
'— Ey yolunu şaşıran! Gel bu yaramaz işlerden vazgeç. Âlemleri yaratan Allah'a imân eyle!" dedi.
Zâlim Melik tekrar gadaba gelerek:
"—Meydana bir ateş yakın. Bunu da bir kazanın içine koyun ve eriyip yok olana kadar kaynatın. Tâ ki kurtulayım." diye emretti.
Meydana büyük bir ateş yakıp Cerciyes'i de bir kazan içine koyduktan sonra kaynattılar. Fakat o anda Musul şehrinde öyle bir zelzele oldu ki, yer yere geçti sandılar. Evler yıkıldı ve bir çok insan telef oldu.
Hak Teâlâ, lütfundan Cerciyes'e yine hayat verdi. Sabah olunca yine o mel'un dinsizin sarayına varıp, yemek yemekte olan Melik'i Hak dine davet etti. Melik:
'—Yâ Cerciyes! Eğer gerçek peygamber isen Allah'ından niyaz eyle ki, bu ağaç çanak ve bu kürsi evvelki halleri gibi taze ağaç olsunlar!' dedi.
Cerciyes:
'—Ben Allah'tan böyle bir küstahlık istemeğe utanırım. Fakat sizin şüphenizi gidermek için arzuhal edeyim." diyerek ellerini kaldırıp Hak Tâlâ'ya dua etti.
Hak Tâlâ'nın keremi ile o ağaç çanak ve kürsi hemen taze bir ağaç olup yemişler verdi. Bunu gören Melik'in yanındaki bazı kimseler imâna geldiler. Melik:
"—Ey Cerciyes! Allah'ına dua et de, benim zamanımda ölmüş olan insanlan diri kılsın. Onlar, senin gerçek hak, bizimkinin de bâtıl olduğunu söylerse, o zaman sözünü tutup dinine gireceğim." dedi.
Cerciyes:
'Yâ Mel'un! Bana ölülerini göster!' dedikten sonra kalkıp hep beraber, o kavmin kabristanına geldiler.
Cerciyes, yüzünü semaya çevirerek:
'—Allahım! Bu kâfirlerin muradı hazretinde malumdur. Bunların muradını ver!' diye dua etti.
Henüz duası tamam olmadan o kabirler yarıldı. Dokuzu erkek, beşi kadın ve üçü de çocuk olmak üzere tam onyedi cenaze, kabirlerden başlarını çıkarıp gözlerini zâlim Melik'e çevirerek:
'—Ey Melik! Cerciyes'in sözü doğrudur ve dini Hak'dır. Allahımızın peygamberidir. Biz kabul eyledik, sen de kabul ederek canını Cehennem ateşinden kurtar. Allah'ın birliğine inan." dediler.
Bu sözleri işiten Melik:
'—Ey Cerciyes! Sen gayet sihirbaz bir âlimsin." dedi ve onun peygamber olduğuna inanmadı, ibret almadı. Vezirlerine:
"— Bunun dermanı nedir?" diye sordu. Vezirler:
"— Falan yerde âmâ kadın ve onun da kötürüm bir oğlu vardır. Bunu oraya hapsedelim ki, kimse ona ekmek ve su vermesin,açlıktan ölsün." dediler.
Bunun üzerine Cerciyes'i o eve hapsettiler. Üç günden sonra Cerciyes o kadına:
"— Evinde yiyecek bir şeyler var mı?" diye sordu. Kadın da:
"—Melik'in emri, bize yemek ve su vermeyip aç ve susuz olarak helak edecekler." diye cevap verdi.
Cerciyes:
'—Yâ kadın! Gözüne ve oğluna dua edeyim. Şifa bulursanız, imân eder misiniz?" diye sordu.
Kadın:
"—Evet imân ederiz..." diye cevap verdi. Cerciyes dua etti, Hak tâlâ'nın lütfü ile kadının gözleri açıldı ve oğlunun ayaklan sıhhate kavuştu, ikisi de müslüman oldular. Cerciyes orada kurumuş bir ağaç gördü. Dua etti, o ağaç derhal yaprak ve yemiş verdi. Bu mucizeyi görenler hemen imâna geldiler.
Bir gün Melik, kadının evinin bulunduğu sokaktan geçiyordu. Evvelce kuru olan o ağacı görüp taaccüp eyledi ve sordu. Oradakiler durumu anlattılar. Melik, yeniden gazaba gelerek Cerciyes'i dışan çıkarttı, bu sefer yere çiviletti.
Cerciyes'e o kadar işkence ettiler ki, mübarek vücudu parça parça oldu. Ondan sonra cesedini yaktılar ve külünü semaya savurdular.
Daha sonra Melik sarayına geldi, sabahlara kadar zevk-i safa ile meşgul oldu. Gece oldu, Hak Teâlâ kemal-i kereminden Cerciyes'e yeniden hayat verdi. Cerciyes kalkıp yine Melik'in sarayına geldi. Melik onu görünce çok şaşırdı. Cerciyes:
'—Ey Melik Taaccüp etme! Ben Cerciyes'im. ibret gözü ile bana nazar eyle ki, beni bu kadar cezalar ile öldürüp külümü semaya savurdun. Fakat Hak Teâlâ bana yine hayat verdi ve sana gönderdi. Gel, yaramaz işlerden vazgeç. Allah'ın kahr ve gazabından kork!" dedi.
Melik:
"Yâ Cerciyes! Benim seninle bir işim kaldı. Eğer kabul edersen, sözünü tutup dinine gireceğim." dedi.
Cerciyes de:
"—Kabul ettim." diye cevap verdi. Amma maksadı delil idi.
Melik:
"—Arzum şudur ki, bu gece benimle sarayda kalacaksın. Yarın sabah da benim ölü putuma secde edeceksin. Ondan sonra ben de senin dinine gireceğim." dedi. O, Cerciyes'in puta tapacağını zannediyordu, cerciyes puta secde edecek diye her yere haber yayıldı. Cerciyes o gece sabaha kadar sarayda dua ve ibâdet ile meşgul oldu. Cerciyes'in ibâdet ettiğini gören Melik'in hanımı hemen imâna geldi ve kalbi Allah sevgisi ile nurlandı. Hemen o gece Melik'e:
'—Onun dininin Hak, bizimkinin ise bâtıl olduğuna inanıyorum. Sen de imâna gel." dedi.
Hanımının bu sözlerini işiten Melik, derhal onu dört parçaya ayırttı. O merhume, şehâdet mertebesini bulup Allah'ın rahmetine kavuştu.
Daha sonra Melik emreyledi, o putu alıp ziynetlerle süsleyerek, tahtırevan üzerinde meydana getirdiler. Melik:
"—Ey Cerciyes! Ahdine vefa eyle!" dedi.
Bunun üzerine Cerciyes, o putun yanına vardı; mübarek ayağı ile yere vurdu. O put yüzü üstü düştü, parça parça oldu ve içinden dev bir şeytan çıktı. Kaçmak istedi. Cerciyes elini uzatarak onu tuttu ve ona:
'—Yâ Mel'un! Bunca zamandır halkı azdırdın, şimdi de kaçmak mı istiyorsun?" diye sorduğu zaman, o şeytan Cerciyes'in ayaklarına kapanarak:
"—Yâ Nebiyyallah! Eğer bir daha put içine girip halkı azdırırsam, ne cezan varsa bana eyle.' diye Cerciyes'in önünde ahdedip tevbe eyledi.
Cerciyes de devi âzâd etti, Melik:
'—Yâ Cerciyes! Bize itimadın kalmadı, bunca yıllık mabuduma sihir edip, onu parça parça ettin." dedi.
Cerciyes gördü ki, o mel'unun imâna gelmeye niyeti yok, o zaman ellerini havaya kaldırdı ve:
'—Yâ ilâhi! Bu kâfir yolunu şaşırmış, senin kulluğunu kabul etmez. Bunu helak eyle." diye dua etti. Bunun üzerine semadan ansızın bir ateş belirdi ve o kavmin cümlesini helak eyledi, işte, Âdemoğlundan olup da dört kere ölüp dirilen insan, Cerciyes Aleyhisselâm'dır.