Namaz'da Kadınların Erkekler İle Bir Hizada Bulunması :
Eğer kadınlar erkeklere bir rükn miktarı muhâzî (ayni hizada) olurlarsa, malûm olsun ki, namazı bozar.Bunun bir takım şartları vardır;
Birincisi: Kadının erkekle bîr hizada bulunduğu yerde bir rükn eda edecek kadar kalmasıdır. Ancak bir rüknden az durmak bozmaz.
İkincisi: Erkekle bir hizada bulunan kadının, vücudca iri ve cîmâa elverişli bir müştehât [1] olmasıdır. Sahih olan budur. Cimâa elverişli olmaktan murâd, fil cümle yani (halde veya mâzîde) [2] şehvet ehlinden olmasıdır. Yalnız o hizada duran, mecnûne veya iştah hâsıl olmayan küçük kız olursa, namazı bozmaz. Velev ki o muhâziye [3], «mahrem veya insanların tabiatlarının hoşlanmadığı» bir yaşlı kadın olsun, yine namazı bozar.
Üçüncüsü : Erkek ve kadının ikisinin de namazının rükû ve sücûdlu namaz olmasıdır. Eğer ikisi de imâ ile kılarlarsa; hattâ,eğer kadın Cenaze Namazında erkekle bir hizada durursa, namazı bozmaz.
Dördüncüsü : İkisinin edâ edecekleri namazda, ikisinden birinin diğeri için imâm olması veya edâ edecekleri namazda ikisinin bir imâma uyması suretiyle o namazın ikisi arasında ortak olmasıdır. Şu halde, ortaklık imâm ile me'mûm (imâma uyan) arasına ve iki me'mum arasına şâmil oîur. Sonra muhâziye ile imâmın namazda ortaklığı, bazan hakikaten oîur. Nitekim müdrikde [4] olduğu gibi. Bazan da hükmen olur. Nitekim lâhikde [5] olduğu gibi. Çünkü lâhik, kaza edeceği namazda, sanki o imâmın ardında gibidir. Nitekim izahı yakında gelecektir. Şüphesiz, zikrolunan şekilde ortaklık, Bayram Namazı, Teravih Namazı ve Ramazanda Vitr Namazı gibi Namazın edasına, kazasına; farzlara ve gayrına şâmildir. O halde muhâzât [6] zikredilenlerin hepsinde namazı bozucudur.
Beşincisi: Erkek ile bir hizada namaza duran kadının, hâilsiz [7] bir yerde olmasıdır. Çünkü hâil muhâzâtı kaldırır. Hâilin en azı, muahhara-ı rahl [8] miktarıdır. Çünkü, Namaz ahvâlinin en aşağısı oturmaktır. Bu bakımdan, hâilin en azı muahhara-ı rahl ile takdir edilmiştir. Hâilin kalınlığı parmak kalınlığı gibidir. Ferece (ferace) de, hâil yerine geçer. Ferecenin en aşağısı, bir adam ayakta duracak kadar miktardır. Zeylaî' (Rh.A.) de böyle demiştir.
Altıncısı : Erkekle bir hizada duran kadının yönlerinin bir olmasıdır. Hattâ yön ayrı olsa, namazı bozmaz. Halbuki yönün ayrılığı ancak, Ka'be'nin içinde [9]veya karanlık bir gecede her biri araştırma ile namazlarını kılmaları hâlinde tasavvur edilir. İmâm Serûcî (Rh.A.), «Gaye» adlı kitabında, Ka'be'de Namaz Babında böyle zikretmiştir.
Yedincisi: İmâmın kadına veya kadınlara namaza başladıktan sonra değil de, başladığı vakitte [10] niyet etmesidir.
Sonra erkekle bir hizada namaza duran kadının bütün uzuvlarıyla muhâzî olması gerekmez. Hattâ bu muhâzât onun bazı uzuvlarıyle bile olsa yeterlidir.
Ebû Ali Nesefî (Rh.A.) demiştir ki: Muhâzâtm haddi, erkek ile bir hizada olan kadının uzvundan bir uzvunun erkeğin bir uzvuna muhâzî olmasıdır. Hattâ eğer kadın bir sofa (zulle) üzerinde, erkek de oradan aşağıda kadının hizasında olsa, eğer erkek kadının uzvundan birine muhâzî olursa, erkeğin namazı bozulur.
Zeylaî (Rh.A.) demiştir ki: Muhâzâtta mu'teber olan - sahîh kavle göre - kadının inciği ve topuğunun muhâzî olmasıdır. Bazısı, muhâzâtta mu'teber olan, kadının ayağıdır, demişlerdir.
Şayet sen (ey müslüman!) bu şartlan Öğrendinse, malûm olsun ki; musannifin «müştehât» sözü «şayet ona muhâzî olsa» sözünün failidir. Yâni müştehât kadın, erkeğe, namazın rükünlerinden bir rükn edâ edecek kadar muhâzî olsa; eğer o, erkeğin bir uzvuna muhâzî olursa erkeğin namazı bozulur. İmdi musannifin «bir rükn miktarı» sözü, birinci şarta işaret olur. Yine musannifin «müştehât, şayet ona mahrem de olsa» sözü, ikinci şarta işarettir. Bu mahrem olanlar erkeğin kızkardeşi, kızı veya bunlara benzeyenlerdir. Musannifin, «müştehât ile erkek, kâmil namazlarında bir hizada bulunsalar» sözü, üçüncü şartta işarettir. Musannifin «edâ etmek yönünden müşterek olan kâmil namaz» sözü, dördüncü şarta işarettir. Kaza Namazının karşılığı sanılmasın diye musannif «edâen» dememiştir. Yine musannifin «hâlisiz bir yerde» sözü «Hâzethü = ona muhâziye oldu» -sözüne mütealliktir ve beşinci şarta işarettir. Musannifin, «müştehât ile erkeğin yönleri bir olsa» sözü, altıncı şarta işarettir. Yine musannifin «namazı bozulur» sözü, «ona muhâziye olsa» sözü için ceza (cevap) dır. Musannifin, «eğer erkek kadına imamete niyet ederse, erkeğin namazı fâsid olur, ve eğer erkek ona imamete niyet etmezse müştehâtın namazı fâsid olur.» sözü yedinci şarta işarettir.
Bir cemâat bir mescidde olan gölgeliğin (sofanın) /Zulle/ [11] üzerinde namaz kılsalar ve o (erkeklerin bulunduğu) gölgeliğin altında, önlerinde kadınlar yahut yol olsa, o cemâatin namazları caiz olmaz. Çünkü yol ve kadınların saffı, iktidâya manîdir. Hâniye'de böyle zikredilmiştir.
Eğer o mescidin gölgeliği (zulle) üstünde namaz kılan erkeklerin altlarında, hizalarında kadınlar olsa, o yerin üstünde olan erkeklerin namazları caiz olur. Çünkü onların arası ile imâmın arasında kadınlar yoktur. İmdi o yerde hâil bulunduğundan muhâzât olmaz. Şu halde onların namazları fâsid olmaz. Meselâ : Bir erkek bir kadın ile beraber, aralarında duvar olduğu halde, bir namaz kılsalar, namazları fâsid olmaz. [12]
DIPNOTLAR:
[1] Müştehât: Erkeklik hissini tahrik edecek hale gelmiş kız.
[2] Halde tabiri: İştah sahibi küçük yaşdaki kıza; Mazide tabiri: Yaşlıya şâmildir.
[3] Muhâziye: Namazda erkeklerle bir hizada bulunan kadın.
[4] Müdrik : İmâma tamamen uyan, yâni namazın evvelinden sonuna kadar fasılasız olarak İmâma uyup bütün rek'atleri İmâra ile beraber kılan kimsedir.
[5] Lâhik : Namaza imâm ile başladığı halde kendisine uyku, gaflet veya cemâatin çokluğundan dolayı bir zahmet ya da bir hades meydana gelip de namazın tamamım veya bir kısmım İhıâm ile kılamayan kimsedir.
[6] Muhâzât (Muhâzât-ı Nîsâ): Kadınların namazda erkeklerle bir hizada bulunması.
[7] Hâil: İki şey arasında veya bir şey önünde perde olan, iki şey arasında bulunup birinden diğerinin görünmesine veya birleşmelerine manî olan, arayı kapayan engel.
[8] Muahhara-ı rahl: Deve semerinin arka ağacı. Deveye binen kimsenin semere oturduğu zaman baş hizasına gelen enli bir tahta.[9] Veya avlusunda.[10] Erkeklere niyetle birlikte.
[11] Zulle: Metinde geçen bu kelime lügat mânâsı itibariyle gölgelik, sofa, sundurma demektir.Cami içindeki zulleden maksad ise şudur: Camilerde orta sahnın zemininden biraz yüksekte olan yan sahınlar; cümle kapısının iki yanında bulunan yüksek ve revaklarla Örtülü son cemâat yeri (sofa) dır.
Camiin son cemâat yerindeki revak kemerinin cümle kapısına rastlıyan orta kısmı daha geniş, üstündeki kemer de daha yüksek ve büyüktür. Buraya sertak (baş kemer) denir. Zikredilen revakların yâni üstü örtülü, önü açık ve zemini yüksek yerin arkasındaki duvarın üstünde dışarıya çıkma olarak yapılmış balkon gibi küçük kısma mükebbire de denir.
Müezzin buradan hem caminin içini hem de dışını rahatça görebilir. Cami içindeki imâmın tekbirlerini aynen tekrar ederek dışarıdakilerin de cami içindeki cemâatle birlikte namaz kılmalarını temin eder.
[12] Molla Husrev, Büyük İslam Ansiklopedisi1, Eser Neşriyat: 165-168.