Eider, onun başını eğmesi ve ellerinden kurtulup önüne geçerek yürümeye başlamasıyla, biraz olsun daha iyi hissetmeye başlamıştı. Asiliğini, sessizliğine tercih ederdi. İkisi yan yana geldiğinde, taht odasının büyük ve gösterişli kapısı açıldı, o altın işlemelerle dolu soğuk yapı onlara bir şeyler fısıldıyor gibiydi.
Ben, sizin yeni hayatınıza açılan bir kapıyım. Yeni, temiz ve güzel bir sayfa gibi...
Rose ve Eider oradan kurtulmak isterken, ruhlarına saplanan aynı sesle irkildiler.
"Siz ikiniz, benim en büyük silahım olacaksınız. Mutluluklar dilerim McDucklar!"
Edward'ın kahkahası, Rose ve Eider'in içinde yankılanıyordu. Eider, hırsla arkasını döndüğünde aklında olan tek şey onu ne pahasına olursa olsun kralı öldürmekken, eline yapışan güçlü ve soğuk el onu durdurdu. Rose, onun durmasını istiyordu. Şimdi ölemezlerdi. Yapması gereken, yapmaları gereken onca şey varken... Koruması gereken insanlar varken ölemezlerdi! Rose, bunu hatırlatmak için onu durdurmuş gibiydi.
"Bir şey mi diyeceksin kurdun oğlu?"
Edward, oturduğu yerden temkinli bakışlarla ona güvenmediğini belli ediyordu. Sakallarını okşuyor ve tüm dişlerini onlara göstermek ister gibi gülümsüyordu.
"Sadece teşekkür etmek istemiştim," dedikten sonra Rose'u da çekip, kapının önünde toplanan kalabalığı hızla geçti. Artık temiz hava alması gerekiyordu. Boğuluyor ve nefes alamıyordu. Bir günde bu kadar çok İngiliz görmek ve bir İngiliz'le evlenecek olmak, ona iyi gelmemişti. Eric'i atların yanına gitmesi konusunda uyardı ve hazırlanmaları gerektiğini söyledi. Şimdi Rose'un elini tutuyor ve görmeyen gözleriyle kalabalığı yararak ilerlemeye devam ediyordu.
"Bırakın beni, lordum."
Eider, ne kadar zamandır gözü kararmış bir şekilde yürüdüğünün farkında değildi. Tuttuğu eli aniden bırakarak, Rose'dan hızla uzaklaştı. Kadın, homurdanarak morarmış elini ovuşturuyordu. Onunla ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Evlenmek ise kesinlikle son düşüncesiydi.
Rose onun da iyi olmadığını biliyordu, en az kendisi kadar sinirli ve çaresizdi. Bu durumda karşısında güçlü görünmeye çalışması ise gözünden kaçmıyordu. Ona hayranlık beslemesi yanlıştı, ama buna engel olamıyordu, onu öldürmek istemeli ve bunun için uygun anı kollamalıydı. Fakat aklından geçen düşüncelerin, bunlarla alakası bile yoktu. Duygularının, onu aksi yöne sürüklediğinin farkındaydı.
"Bana lordum demeyi kes!"
"Benim lordumsunuz ve asla daha fazlası olmayacaksınız."
Rose neden böyle bir cevap verdiğini bilmiyordu, ama evlendikten sonra bu İskoç'un malı olmayı istemiyordu. Tüm kadınlar gibi, bir erkeğin kullanıp kenara attığı değersiz bir eş olmayacaktı.
"Sen gerçekten cesur bir kadınsın, ama bir İngiliz olman ve bana zorla verilmen bu güzel özelliklerini benim gözümde fazlasıyla değersiz kılıyor."
Eider, onu üzmek istiyordu. Canını yakmak, sinirlendirmek, kızdırmak... Şu an yaşadığı tüm duyguları, karşısında duran gizemli kadının da hissetmesini diliyordu.
"Tamam İskoç, şimdi homurdanmaktan ve bana hakaret etmekten vazgeç. Böyle davranarak rahatlayamazsın. Sana önceden de lordum demiştim ve böyle seslenmeye devam edeceğim. Ama her şeyden önemlisi, farkında mısın bilmiyorum ama zorla evlendirilmek üzereyiz," dedi Rose, titreyen vücudunu sakinleştirmeye çalışarak.
"Biliyorum İngiliz, biliyorum... Bunu yapalım ve şu lanet topraklardan çıkalım, sen de biliyorsunki başka şansımız yok ve ben bir an önce kardeşimi görmek istiyorum. Burada, pantolon giymiş ve tüylerle donatılmış, kendini erkek sanan adamların arasında dolaşmaya daha fazla dayanamam. Ve bana lordum dediğini şimdilik unutacağım."
Eider'in kalın kalkık kaşları, onu uyarıyordu. Rose, şansını fazla zorlamaması gerektiğini anladı. Bir an etrafına baktı ve onun İngiliz askerleri konusunda ne kadar haklı olduğunu gördü, McDuck'a baktığında onun gerçek bir erkek olduğunu her kadın anlayabilirdi ama etrafında dolanan onlarca sarışın süslü erkek için aynısını söyleyemezdi. Rose, vücudunun buna olumlu tepki vermesinden nefret etse de, dolgun göğüsleri ona hak verircesine sızlamaya başlamıştı.
Evet, o gerçek bir erkek...
Rose başını toprağa gömmek, düşüncelerinden ve çevresindeki herkesten saklanmak istiyordu.
"Kardeşlerimle vedalaştıktan sonra gideceğiz lordum, size söz veriyorum."
Ve Eider'e, yine sadece bir lord olduğunu hatırlatmıştı. Ama bunun yanında, onu kardeşinden uzaklaştıranın kendisi olduğunu da açıkça vurgulamıştı.
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...