-37-

9.4K 501 1
                                    

Eider, onun arzuyla tutuşan bedenine aç gözlerle baktı. Kalın gömleğinin altından sertleşmiş göğüs uçları görünüyor ve iki yanında uzanan güzel bacaklar, ona doğru kalkıyordu. Rose'un masum bedeni, her şeyi biliyormuş gibi onu yönlendirmeye çalışıyordu. Beli yerden yükseldikçe ve ismini sayıkladıkça, Eider boğazını sıkan ellerin çoğaldığını hissetti. Yavaş olmak zorundaydı ve bu yüzden, hayatının en zor konuşmasını yaparken kelimelerini özenle seçmeye çalıştı.

"Neresi acıyor? Söyle bana..."

Eider, konuşmaktan çok hırlamıştı. Ekose kumaşından sıyrılmak isteyen sertliği, onu dinlemiyordu. Rose'un bedenine cevap veren, toy bir erkekliği vardı. Buna kahkahalar atarak gülmek istiyordu ama dişlerini sıkıp kendine engel olmaya çalışırken bunu yapabilmesi mümkün değildi. Uzun yıllar boyunca birçok kadını mutlu etmişti ama hiçbir zaman böyle hissetmemişti. Rose'un, ona hissettirdiklerinden korkuyordu.

"Beni utandırma, yapma bunu..." dedi Rose, yüzünü yana doğru çevirerek. Ellerini yumruk yapıyor, kendisini dizginlemeye çalışıyordu.

"Bakışlarını kaçırma ve bize bak, şimdi utanmanın yeri ve zamanı değil İngiliz," dedi Eider, kendinden son derece eminmiş gibi görünse de, o da Rose'a karşı ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Seviştiği hiçbir kadına değer vermemiş, önemsememişti ama şimdi altında yatan kadın karısıydı ve Eider, Rose'un onu sevdiğini görebiliyordu. Bunu bilmek onu rahatlatmak yerine gerilmesine neden oluyordu. Ellerini ve dudaklarını nereye koyacağını bilemiyormuş gibi Rose'un güzel vücuduna bakıyor kendi salaklığına lanetler yağdırıyordu.

"Emir vermek yerine, bana sevgiyle seslensen olmaz mı duygusuz İskoç?" dedi Rose tamamlanmamış arzusunun verdiği öfkeyle, bir an nasıl böyle bir şey söylediğine o da şaşırdı, ama içinde olan her şeyi söylemekten geri durmayacağını anlamıştı. Onu engelleyen ve korkutan hiçbir şey yoktu.

Rose'un yanaklarından dökülen gözyaşlarını gördüğünde, Eider bir hata daha yaptığını anladı. Ona, bir fahişe gibi davranıyordu. Rose, bundan çok daha fazlasını hak ediyordu ve Eider yüzünü ona eğerek yanaklarından süzülen yaşları yakalayarak öptüğünde dudakları arasında tuttuğu gözyaşları ona her şeyden daha ağır gelmeye başlamıştı.

"Ağlama,"

"Ben ağlamıyorum."

"Peki bunlar ne ?"

Eider başının üstünde sabitlediği elleri bırakarak onun gözyaşlarından birini parmağının ucuyla yakaladı ve o damlacığı Rose'un dudaklarına götürdü. Rose onun bir an kaba, bir an melekler kadar tatlı oluşuna, zamanla alışacağına karar verdi. Eider, dudaklarına konan gözyaşını tatmasını istiyordu. O da öyle yaptı, dudaklarına gelen parmağı diliyle sardı ve dudakları arasına çekerek emdi.

"Bende, akıl bırakmıyorsun kadın."

Eider, parmağını çekerek onun verdiği ıslaklıkla elini aşağıya doğru kaydırmaya başladı ve bunu yaparken gözünü kırpmadan, onu izliyor, ikisi de konuşamıyordu. Duyulan tek şey, nefeslerinin sessiydi. Rose onun ne yapacağını bilmiyordu ama Eider onun acıyla yanmasına neden olan yeri çoktan bulmuştu. Kaba davrandığını düşünerek elini hareket ettirmeyi kesti ve Rose'un yüzüne bakarak onun ne hissettiğini anlamaya çalıştı. Bacakları kararsız bir şekilde açılıyor ve daha sonra korkuyla kapanıyordu.

Rose, utançla bacaklarını kapatmak istiyordu ve Eider bunu anladığında burnunu onun yanağına sürmeye ve dudaklarını yüzünde dolaştırmaya başlamıştı. Bu yaptıkları Rose'u sakinleştirmek yerine daha fazla hırçınlaştırmış ve Eider onun elleri arasında alev almasından korkar hâle gelmişti. Arzusuda kendisi gibi dengesizdi. Eider onun, gömleğini tutan ellerini kendisinden uzaklaştırarak Rose'a biraz daha zaman vermiş oldu.

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin