-41-

8K 480 0
                                    


Rose'un bedeninde yukarıya doğru sürüklenen ellerini tuttuğunda kendisine engel olamamış ve ona bağırmaya başlamıştı."Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedi Rose'un ellerinde tuttuğu ıslak beze ve titreyen ellerine bakarken. Bakışlarını Rose'a çevirdiğinde ise şişen tek parçasının ayağı olmayacağını fark etti ve Eider bunu engellemek ister gibi dişlerini sıktı, gözlerini kapatarak gördüğünü unutmaya çalıştı. Ama bildiği bir şey vardı ki, adını unutmak Rose'u unutmaktan daha kolaydı.

Eider onun çıplak olduğunu görünce, gürültüyle yutkunarak konuşmasını sürdürmeye çalıştı. Sızlayan vücuduna aldırış etmeden gözlerini açık tutmaya çalışıyor, uçup giden aklını geri getirmeye çabalıyordu. Kendi acısının üstüne bir de Eric'in acısı eklenmiş, tüm bunlar ona ağır gelmişti ve bu gece Rose'un çektiği acıyı dindiremeyeceğini düşünürken, onu böyle çıplak görmek Eider'e olan biten her şeyi unutturmuştu. O bir melekti ama Eider'e, şeytanın da bir melek olduğunu asla unutturmayacak güzelliği ve kötülüğüyle tam karşısında duruyordu. Taştan oyulmuş, sonra da Tanrı tarafından can verilip ona yollanmış gibiydi...

"Seni temizliyorum," dedi sıkıntılı bir hâlde. Rose, ondan tozlanmış bir masa gibi bahsettiğini hissederek gülümsemeye başladığında, Eider'in sinirle gerilen bedenini eli altında hissetti ve gözlerini yüzüne doğru kaldırdı. Eider'in dişlerini sıkmış ve ellerini yumruk yapmış bir halde onu izlediğini gördüğünde korkarak ellerini üstünden çekmişti.

"Bu hâlim, hoşuna gidiyor sanırım."

Eider güçlü bedenine tiksinerek baktı, ellerini sert yatağa vurarak kötü durumuna lanetler yağdırmaya başladı. Yaralı bir çocuk gibi, çırpınıyor, çaresiz göründüğü için sinirlerine hâkim olamıyordu. Her kötü anında Rose'a yakalanmaktan ve onun ellerine düşmekten bıkmıştı. Onun ellerine düşmek düşmanının eline düşmek demekti.

"Yok... Hayır... Ben onun için gülmedim. Üzgünüm."

Rose, elinde duran bezi utanarak sıkmaya başladı ve yatağın köşesine çekildi. Odanın köşesinde duran küçük sandığına giderek, kalın bir gecelik buldu ve onu çıplak bedenine geçirdi. Ne yaparsa yapsın, Eider onu sevmeyecekti. İster çıplak gezsin, ister aşkı için ölsün isterse onu baştan ayağa silsin... Yine de Eider onu sevmeyecekti...

"Beni, temizlemeyecek misin?" dedi gülerek Eider.

"Hayır."

Rose, bir solukta verdiği cevaba hayret ederek ellerini ağzına götürdü. Onun yüzünü görmemesi için şömineye doğru yürüdü ve ateşin önüne oturdu. Ateşin soğuyan kalbini ısıtmasını bekledi ama ne kalbi ne bedeni ateşin sıcaklığına cevap vermedi.

"Buraya gel ve beni temizle. Sen benim karımsın."

"Bunu fark etmiş olmana sevindim," dedi ve yüzünü ateşe doğru yaklaştırdı, kemikleri ısınıyor ve rahatlıyordu ama daha fazla yaklaşırsa kesinlikle ateşi kalbinin tam ortasında hissedeceğini biliyordu. Eider, onun ateşin önünde iki büklüm olan bedenini kollarıyla sarmak istedi. Ona dair her şeyi özlemişti, aklına gelen görüntüler ve odayı dolduran gül kokusu, onu canlı tutuyor ve bu sayede Rose'a seslenecek gücü kendisinde bulabiliyordu.

"Yanıma gel İngiliz ve yaptığın işi bitir."

Rose, sakin olmaya çalışarak ayağa kalktı ve eline aldığı bezle ona doğru döndü. Eider çıplaklığından utanmıyordu ama Rose ona baktığı her an panikle irkiliyor ve büyüyen arzusuna bakmamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

"Sen bana dokunurken, buna engel olamazdım."

Eider'in sesinde pişmanlık yoktu. Yine onu suçlamıştı ama Rose bu arzunun sebebi olduğu için mutluydu ve o da pişmanlık duymuyordu. Eider'in istekli bedeni karşısında kızarmaya başladı ve tepesinde topladığı saçlarına lanetler yağdırdı. Şu an onların korumasına ve onu saklamasına ihtiyacı vardı.

"Benden utanıyorsun değil mi İngiliz? Dilini yutmuş olamazsın bir şeyler söyle bana, en azından bunu yap," dedi Eider, onun suskunluğuna ve tedirginliğine kızarak. Rose'a kötü davranmamıştı ve bu davranışları kendisini kötü hissetmesine neden oluyordu.

"Konuşmak istemiyorum lordum."

"Demek yine lordun oldum!"

"Evet, size kızdığım zamanlarda lordum olacaksınız."

"Peki, ne zaman Eider olacağım?"

"Sizi sevdiğim ve buna engel olamadığım zamanlarda..."

Rose onun kabarmış erkekliğini görmezden gelerek, vücudunun her yerini güzelce sildi, hiç sesini çıkarmadı ve bir an olsun düşünmedi. Sıra yüzüne geldiğinde, ellerinin titremesine engel olmak için derin bir nefes aldı, Eider'in yanaklarını ve dudaklarını silmeye başladı. Onu her silişinde, temizlenip bir elmas misali karşısında parlıyordu. Bir erkeğin bu kadar güzel olması haksızlık değil miydi? Eli yine istemsizce yanağına kaydı, Tanrı yine hatırlamasını sağlamıştı. O, çirkin bir kadındı. Eider her ne olursa olsun, ona sevgisini vermeyecek kadar yakışıklıydı.

"Yanağına dokunduğun an, yüzünde oluşan o ifadeden nefret ediyorum."

Eider, dudaklarından dökülen sözlere engel olma gereği duymamıştı. O yeşil gözlerin derinlerinde gördüğü şey hiç de hoşuna gitmiyordu. Rose, yanağına her dokunuşunda yüksek bir uçurumdan aşağıya düşüyormuşçasına boş ve anlamsızca bakıyor, aniden durgunlaşıyordu. Rose, acıyla kıvrılan dudaklarıyla Eider'e doğru döndü.

"Nasıl bir ifadeymiş o?"

"Sanki çirkin olduğunu düşünür gibisin ve bunun için ölmeyi diliyor gibi bakıyorsun..."

Rose bacaklarının tutmadığını hissettiğinde, yatağın etrafında döndü ve Eider'in uzanamayacağı bir köşeye oturdu. Eider, onu anlıyordu. Sessiz çığlıklarını ve acılarını duyup, görebiliyordu. Ama Rose'un istediği şey bu değildi, Tanrı'dan onun kötü olmasını diliyordu, bu işini kolaylaştıracak olan şeydi ama Eider ona hiç yardımcı olmuyordu. Ve Rose, onun yanında hislerini ve düşüncelerini çok belli ettiğini anladı. Duvarları yıkılıyor ve aşk acısı çeken, basit kadınlar gibi davranıyordu. Elini topladığı saçlarına götürdü ve rahatlamak ister gibi saçlarını karıştırdı.

Sizinle ne yapmam gerektiğini bilmiyorum lordum.

"Ben yatağın köşesinde yatacağım ve sizi rahatsız etmeyeceğim lordum..."

"Demek, beni hâlâ sevmiyorsun..."

Eider gülümsedi ve işte o zaman Rose kendi güneşini gördü. Onun mükemmel güzelliği gecelerine bir güneş gibi doğmaya devam edecek, o ise hep gecenin korkutucu karanlığı olarak kalacaktı. Sevdiği adamın ayakları dibinde yatarak, yanağına dokundu. Ona dokunamaz, onu sevemez ve güzel olduğunu düşünemezdi.

Sizi sevmemek için elimden gelen her şeyi yapıyorum lordum.

Gözleri, ona ihanet edip kapanmış ve derin bir uykuyaçekilmişti.

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin