17. BÖLÜM
"Rose, Julie, Johanna ve Sarah her birinin dudakları arasından dökülen isimler farklı olsa da, kalplerinde yaşadıkları şey aynıydı ve onun adı 'aşk'tı..."
Leydi Rose Crowfeld'in Günlüğü
Harold, hariç hepsi kendisini şanslı hissediyordu. Onlar, son akşamlarını sevdikleri kadınlarla geçirmişlerdi. En azından Eider böyle düşünmüş ve onlardan bunu istemişti ama ne Derek'in ne de Torry'nin yüzünden ne hissettiklerini anlayamıyordu. Arkadaşları mutluluk denen duygunun yanından bile geçmemiş gibiydiler ama Eider gözlerinde hasret kaldıkları şeyin, sadece bu olduğunu anlayabiliyordu. Zorla evlendirildiğinde o da ruhsuz ve her duygudan uzakken ışığını bulmuş ve huzura kavuşmuştu. Gözlerini onların üstünde gezdirdikten sonra, iki genç adamın da onun, yaşadığı her şeyi sırasıyla yaşacak olduklarını anladı. Dalgın bakan gözler, savaşma ve kazanma isteğiyle kaşınan eller, kendisini kanıtlamak için yerinde duramayan yürekler... Onlar hazırdı ve zamanı geldiğinde ne için hazır olduklarını kendileri fark edeceklerdi.
"Edward emrimiz altına ne kadar asker verdi?" dedi Torry. Soruların ve şüphenin beden bulmuş hâliydi bu adam, güvenmediği ve asla güvenemeyeceğini düşündüğü bir kadınla evliydi.
Bir İngiliz'le!
Harold, gecenin karanlığına doğru baktı ve bakışlarını Torry'e doğrulttu. Onun içini rahatlatmak istiyordu ne de olsa onun karısı için bu çarpışmaya dâhil olmuştu ama adamın verdiği tepkiler ve sorduğu sorular gittikçe canını sıkmaya başlamıştı. Onu durdurup, sakin kalmasını sağlayan kişi Eider'den başkası değildi.
"Neredeyse tüm birliği emrimize sundu. Simon'ı tarih sahnelerinden ve İngiliz soy aileleri arasından silmek istiyor."
Dört adam birbirine bakarak sırıtmaya başlamıştı, gelecek olan zaferin tadını alıyor gibi ellerini ovuşturup ağızlarını şapırdatıyorlardı. Öldürüp tekrar diriltip yeniden öldürmek gibi bir seçenekleri olsaydı, bunu Crowfeld üzerinde mutlaka uygularlardı. Eider, her zamanki savaşçı ruhuyla ayaklarını iki yana açtı ve kaslı kalın bacaklarını gözler önüne serdi, aralarında güzel ve korkutucu bir biblo gibi duruyordu. Tanrı onun için epey zaman harcamıştı ve bunu herkes kolayca görüp karşı çıkmadan kabul edebilirdi.
Derek, kahkahasını engelleyemedi "Askerler nerede? Onları görmek istiyorum," dedi ve Eider'in omzuna bir yumruk attı, onun sendeleyerek dengesini kaybetmesine neden oldu. Gerginlerdi ve bu gerginlik onların davranışlarını, tutumlarını olumsuz yönde etkiliyordu. Gülmek, sinirlenmek ya da saraya geri dönüp sevdikleri kadınlara hesap sormak arasında gidip geliyorlardı.
Harold ise derin düşünceleri ve Julie için duyduğu endişenin içinde savruluyor, çareyi karanlığın bilinmezliğinde arıyordu. İleri doğru bakıyor, fakat hiçbir şey göremiyordu. Bir an düşündü ve kendi kendine konuşmaya başladı.
Karanlık... Tıpkı benim geleceğim gibi boş ve belirsiz... İçinden ne çıkacağı belli olmayan bir karanlık gibi her şey...
"Onları, savaşa gitmeden öldürmek mi istiyorsun dostum?" dedi Derek ve Eider'in korkutucu vücudunu gösterdi elleriyle, bir ağaç gibi dik ve gururluydu. Eider homurdanarak yorgunluğunu attı ve Harold'a doğru döndü.
"Rose, çok dikkatlidir. Bizim onları takip ettiğimizi anladığı an, etraftan kaybolacaktır."
Eider, onlara baktığında hiçbirinin anlamamış olduğunu gördü, doğrusu bir kadının bu derece dikkatli olabileceğine inanmak istemiyorlardı. Ama onlar da düşündüklerinde Rose'un ne kadar güçlü bir kadın olabileceğini kabul ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...