-86-

5.9K 369 3
                                    


Torry, dudaklarını büzerek bir soru daha sormak istediğini belli etti ve karşısında duran üç adamı da sinir krizine sokmanın eşiğine getirdiğinin farkında değildi, Harold elini masaya vurdu ve ona konuş hadi dermiş gibi elini havada daireler çizerek döndürmeye başladı.

"Krala ne diyeceğiz?"

Harold, kahkahasına engel olamayarak ve başını geriye attı. Torry şüpheci ve plan delisi bir adamdı, bilinmeyenle uğraşmak ona göre değildi ve bunu sürekli belli ediyordu. "Tanrı aşkına denizlerin kralı, benim kralım olan Uzun Bacaklı Edward için mi endişeleniyorsun?"

Torry, ayağa kalktı ve üç adamı geçerek kapıya doğru ilerledi. Tam kapıyı açmak üzereyken omzunun üzerinden arkasında duran üç adama baktı ve içinde tutamadığı ömrü boyunca asla aklından çıkmayacak olan düşüncesini onlarla paylaştı.

"Her şeyi kabullendim ama onların bizi öldürmek isteyişini kabullenemiyorum," dedi Torry, sert bir şekilde orada durmaya çalışıyordu ama ihanete uğramış gibi hissederken bunu yapmakta zorluk çekiyordu. Eider'in, boğazına yapışmasıyla düşüncelerinden arındı. Ve canının derdine düştü, ondan böyle bir tepki beklememişti. Eider'in dört kız kardeşe ne kadar değer verdiğini nefes alamayışından anlayabiliyordu. Gözlerini ondan kaçırdı ve Eider'in öfkesine teslim oldu.

"Onlar, bizi korumak için böyle bir not yazdılar ahmak herif! Senin Sarah'a biraz olsun güvenmeni beklerdim veya sevmeni..." Torry tükürükler yağdırarak konuşmaya başladığında, üç adam da onun acısını dindiremeyeceklerini anlamış oldular ve Eider yavaşça ellerini onun üzerinden çekti. Torry'e laf anlatmak balıklarla konuşmak gibiydi, genç adam sanki suyun altındaydı ve onu duymak istemiyordu.

"Bunu asla bilemeyiz Eider. O kadın, senin çocuğunu taşısa da damarlarında İngiliz kanı dolaşıyor. Ve Sarah! O da en az senin karın kadar İngiliz..." dedi ve çekip gitti.

Onlara hakaret ettiğin ve güvenmediğin için, bir gün çok pişman olacaksın Torry.

Güvensizliğini ortaya koymuştu ve onları da yanına çekmek istiyordu ama geride bıraktığı adamların ona inanmak gibi bir niyetleri yoktu. Onlar iyi düşünmeye ve buna tutunmaya çalışıyorlardı. Eider orada durmaya daha fazla dayanamadığını hissederek, kapıyı açtığı gibi Rose'un odasına doğru yürümeye başladı. Rose, onu yine öldürmek istiyor olabilir miydi? Yoksa her şey tahmin ettiği gibi miydi? Belirsizliklerin içinde yaşamaktan yorulmuştu. Düşüncelerini geride bırakıp odaya girdiğinde, neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Ama kesinlikle bu akşam ölmeyecekti!

Eider sıcak odaya adımını attığında, karısını masanın başında ya da pencerenin kenarında dışarıyı izlerken bulacağını düşünmüştü ama Rose beyaz örtülerin arasında çıplaktı ve onu bekliyordu. Tüm olanlardan sonra saray sessizleşmiş, insanlar korkmuş ve etrafta gezinen tek şey dedikodunun kendisi olmuştu. Asılsız ve herkesin üzülmesine neden olacak hikâyeler hızla yayılıyordu, Eider burada yaşananların çoktan İskoçya'ya ulaşmış olduğunu düşünüyordu.

Yatağın ucuna geldiğinde, tahta işlemeli başlığa tutundu ve Rose'un üstündeki çarşafı ayaklarına kadar çekti.

Bu akşam cesursun İngiliz ya da aklını yitirmek üzeresin...

Gerçekten çırılçıplaktı. Nefesi boğazında düğümlendiğinde, Eider boğulacağını sandı ve ellerini beyaz çarşaftan uzaklaştırarak boğazına götürdü.

"Tanrım, yine benimle oynamaya mı başladın?"

"Hayır Eider... Ben değil, güzel karın seninle oynuyor. Ve ben, bunu izlemekten büyük bir zevk alacağım..."

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin