-48-

8K 463 2
                                    


9.BÖLÜM

"Tanrı, her zaman büyük oyunlar yazar. Ve bu oyunu senin oynamanı ister. Ve buna da imtihan der..."

Leydi Rose Crowfeld'in Günlüğü

Eider elinde tuttuğu yıpranmış iki kâğıt parçasını sallayarak, ona doğru geliyor ayaklarını öfkeyle zemine vuruyordu. Neredeyse tüm İskoçya onun adımlarıyla sallanıyordu. Rose, onun hâlinden hoşnut olmadığını görebiliyor ve elinde tuttuğu o kâğıtların, Julie'den gelmiş olmasını umuyordu. Küçük kardeşinin, nasıl olduğunu merak ediyordu ve onun yaşça küçük olması endişelerini iki katına çıkarıyordu. Neredeydi, kocası hâlâ yaşıyor muydu? Rose, bunları düşünürken hem gülümsüyor hem de endişeleniyordu. Öfkeli kızıl afetiyle, baş edecek adam için dua etmeliydi aslında. Çünkü o hırçın kızı, Rose büyütmüştü ve Julie'nin ne kadar zor bir doğası olduğunu herkesten iyi biliyordu. Ona laf anlatmak çoğu zaman duvara karşı konuşmak gibiydi. Ne söylenirse söylensin, o her zaman belaya bulaşır ve tüm karışıklığın ortasında olurdu. Ve Rose, onun bu durumdan rahatsız olduğunu görmemişti.

"Bana yazdığı tek şey, 'Onunla evlendim, şimdi ölmeni istiyorum!' ama sana, iki sayfa dolusu yazı yazabiliyor. Tanrı aşkına İngiliz, kardeşlerini benden uzak tut!" diye bağırdı Eider, öfkeyle ağzından çıkan tükürükler etrafı ıslatacak güçteydi ve bu görüntü, Rose'u gülümsetmeye yetmişti. Eider McDuck, şimdi tam bir kurda benziyordu. Burun delikleri genişliyor, ağzından salyalar akıyor, örgülü saçı sırtında sallanıyordu. Kara gözleri, ona ölüm kusuyordu. Rose onu sakinleştirmek için, ona bir adım daha yaklaştı şimdi onun sıcaklığını hissedebiliyordu. Eider'in toprak kokan göğsü burnunun dibindeydi, göğsündeki kıllar ise onu gıdıklıyordu. İki elini onun açık yakasından içeri daldırdı, siyah tüylerini çekerek canını acıttı. Eider'in ona kızarak baktığını gördüğünde, gözlerini tekrar sıcak göğse indirdi ve başını uzatarak Eider'in göğsünün ortasına ıslak ve kocaman bir öpücük kondurdu. Bu, bir bebeği severken ona verilebilecek öpücüklerdendi ve Eider de bunun farkına vararak utançla geri çekildi.

"Sen ne yapıyorsun?"

"Seni sakinleştiriyorum."

Eider başını yana eğerek, ona 'sen aklını mı yitirdin?' dercesine bir bakış attı. Rose, bu bakışın anlamını artık biliyordu ve ona aldırış etmemeye karar verdi. Onu şaşırtmak ve sinirlendirmek hoşuna gidiyordu.

"Sakinleşmek mi?"

Eider, onun kokusuyla ve öpücüğüyle uyanan bedenini sakinleştirecek bir başka öpücüğün gelmesini dileyerek, ona baktığını hissettiğinde arkasına bile bakmadan kaçıp gitmek istedi, Rose'a karşı bu kadar dirençsiz olması hiç iyi değildi. Rose ise onun içinde kopan fırtınadan habersizdi. Kıvırcık kızıl saçlarını karıştırıyor, ellerini yüzünde gezdirip Eider'i anlamaya çalışıyordu. Ondan herhangi bir tepki alamayacağını fark ettiğinde, kılıçlarına sarıldı ve Eider'e doğru bir adım daha attı.

"Kardeşimden gelen mektubu istiyorum."

Eider, onunla tartışmadan elindeki yıpranmış kâğıtları ona uzattı. İşte her şey o zaman oldu. Rose kâğıdı alırken, kendisini Eider'in kalın ve güçlü kollarında buldu. Her şey çok hızlı olmuştu ve Rose gözlerini açtığında Eider'in geniş göğsünden başka bir şey göremiyordu.

"Lordum iyi misiniz?" diye bağırıyordu bir ses tepelerinde. Ian başında duruyor, Eider'in ellerini çözmek için uğraşıyordu.

"Leydim nefes alamıyor, lütfen onu bırakın lordum!"

Rose onun kaslı kolları arasından sıyrılmaya çalıştıkça, canı daha fazla acıdı.

"Eider, bırak beni!"

Ellerini kocasının sırtında gezdiriyor, onu iyi olduğuna ikna etmeye çalışıyordu. Eider gözlerini tekrar kapayıp açtığında, kollarında onu gördü ve vücudunu rahat bıraktı elleri iki yana düşmüştü.

Yaşıyordu!

Rose yaralanmamıştı ama Eider kendisi için aynı şeyi söyleyebileceğinden emin değildi. Kara gözler yavaşça açıldı ve ardından derin bir karanlığa gömüldüğünde, Rose onun iyi olmadığını anladı.

"İyi misin? Bana cevap ver koca ayı!"

Ian, onun hakaretini duyduğunda bir adım geriledi ama yine de uzaklaşmadı. Rose başını kaldırdı ve etrafına baktı, herkes oradaydı. Ama en büyük tehlike, onlara doğru hızla koşuyordu.

Eric!

"Başardın değil mi? Sonunda onu öldürdün!"

Rose elini Eider'in başının altına koyduğunda, eline gelen ıslaklığı hemen fark etti. Üstlerine doğru gelen okları hissettiğinde, Eider onu kolları arasına almış ve uçarcasına koşmaya başlamıştı. Rose onun hızına hayret etmişti ama hatırladığı kadarıyla Eider onu ve kendisini taş evin arkasına attığında başını küçük odunlardan yapılmış çatıya vurmuş ve olduğu yerde sallanmaya başlamıştı. Sonrasında ise onu bilinçsizce saran kollar arasında güvenle yardım beklemişlerdi.

Benim yüzümden ölecektin!

Şimdiyse, ona karşı sonsuz bir nefret besleyen Eric'le uğraşmak zorundaydı. Ama o tüm ilgisini Eider'e vermek istiyordu, Eric ise buna müsade edecek gibi görünmüyordu. Rose, hem sinirden hem de korkudan ağlıyor ve Eric'e suçsuz olduğunu kanıtlamak için çabalıyordu. Elleri titriyor ve Eider'in yaralı başına ona zarar vermeden bakıyordu. Ama gözyaşları, onu engelliyor aklını bulandırıyordu. Kolları arasında yatan adama bir şey olması düşüncesi nefesini kesiyordu.

"Bak, ona ben zarar vermedim ve şimdi hiç sırası değil! Onu odaya taşımalıyız. Başından yara aldı ve onu şişmeden önce temizlemeliyim." Eric, ona karşı çıkmadan dediğini yaptı. Eider'i kucağına aldı ve kalenin bitmek tükenmek bilmeyen merdivenlerini çıkmaya başladı. Rose, elinde tuttuğu sıcak suyla ve temiz bezlerle onu izliyordu. Hızla koşuşturmuş, etrafına emirler yağdırmış ve İskoçlar ona saygıyla karşılık vererek dediklerini hemen yapmışlardı. Askerlerine onlara ok atan adamları bulmalarını, bulamadıkları takdirde onları ok yağmuruna tutacağını söylediğinde, İskoçlar daha büyük bir coşkuyla ona hizmet etmişlerdi.

"Onu taşıdığın için teşekkür ederim," dedi Eric'den kaçarak. "O benim kardeşim. Onu, tabii ki taşıyacağım! Lanet olsun, ben bunlardan sana neden bahsediyorum ki?" Eric, kaslı geniş bedeniyle ona çarptı ve odadan çıktı. O odadan çıktığında, Rose hâlâ dengesini sağlamakla uğraşıyor, elindekileri düşürmemek için çabalıyordu. Yavaşça yatağa yanaştı ve Eider'i bilinçsizce yatarken görmek Rose'un daha büyük yaralar almasına neden oldu.

Benim yüzümden bu yatakta cansız gibi yatıyor. Beni kurtarmak için, o okların önüne atladı. Ölmeliydim Eider, bunu neden yaptın?

(�2���

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin