"Rose, bize nasıl baktıklarını görüyor musun?"
"Görüyorum ve o lord bozuntusuna bir şey soramadığım için delirmeye başlayacağım."
Rose, kıvırcık saçları arasında ellerini gezdiriyor ve kendisini sakinleştirmek için atının yelelerini okşuyordu. Eider, onun karısı olduğunu kabullenememişti ve hâlâ bir şeyleri ondan saklamayı normal görüyordu.
"Sa... kin o... l Ro... se..."
Rose, Julie'nin kesik kesik gelen sesiyle toparlanması gerektiğini düşündü. Eider'in, onu çağırdığını gördüğünde buna şaşırmadı ve eli emir verir gibi havada sallanan adama öfkeyle baktı.
O elini kırıp, sana hediye etmek istiyorum İskoç!
Atlarını durdurmuş ve bir yere oturmuşlardı. Ayağa kalkmak için hazırlanırken, Eider'in onu gözleriyle olduğu yere oturtmuş ve Julie'ye seslenerek Rose'u şaşırtmıştı.
"Buraya gel ufaklık." dedi Eider.
Julie, ablasına gözlerini dikerek yalvarırcasına baktı. Ayaklarını hırsla yere sürüyor ve burnundan çıkan öfkeli soluklarını kontrol edemiyordu. Eider McDuck önünde aşılamaz bir dağ gibi duruyordu ve herkese emirler yağdırarak sükûneti korumaya çalışması Julie'nın öfkesinin giderek büyümesine neden oluyordu.
"Onu öldürmeme izin vermelisin Rose."
Rose, başını iki yana salladı ve gitmesi için kardeşini ileri doğru itti. Kardeşinin emir almaktan hoşlanmadığını, Eider'e söylemeliydi. Onlara, küçük birer kız çocuğu gibi davranmaktan bir an önce vazgeçmeliydi yoksa kardeşleri tarafından küçük çaplı bir saldırıya uğrayacaktı.
"Git ve senden ne istediğini öğren."
Rose, önünde duran bayat ekmeği ve peyniri yerken kusmamak için kendisini zorladı. Akşam, kardeşlerinin ona yaptıkları ilacın etkisi hâlâ geçmemişti ve mide bulantıları devam ediyordu ama düne göre kendisini daha iyi hissediyordu. Elindeki peynire baktı ve yüzünü ekşiterek bakışlarıyla etrafı süzdü. Kardeşi ve Eider, sakince konuşuyordu ve bu hiç normal değildi. Eider'in kaslı göğsü, her cümlenin sonunda yenik bir savaşçı gibi yere düşüyor ve Julie ona hak verircesine fazla konuşmadan gözleriyle ve elleriyle onu onaylıyor ya da engel oluyordu. Eider yorulmuş, Julie ise kabullenmiş görünüyordu ve ikisi de verdikleri kararlardan dolayı mutlu değildi. Rose'un duyabildiği tek şey, Julie'nin tek nefeste kekelemeden söylediği 'Tamam evleneceğim' cümlesi olmuştu.
"Kardeşlerimi, kale topraklarında gezen atların gibi ona buna dağıtamazsın seni lanet herif!" diyerek bağırmaya başlamıştı Rose ve kılıçlarını çıkartıp Eider'e doğru kaldırdığının farkında bile değildi. Onu parçalarına ayırmak ve İskoçya'yı ateşe vermek istiyordu. Kendisi kurban edilmişken, şimdi sıra en küçük meleğine mi gelmişti? Her sesini yükseltişinde yanağındaki yara kabarıyor ve kızarıyordu.
"Bana bağırma ve kılıçlarını indir İngiliz. Ne yaptığımı biliyorum," dedi Eider sakince ve gözünün önünde sallanan kılıçlara kara gözlerini kısarak baktı. Rose, gözü döndüğünde onu doğramaktan çekinmeyecek bir kadındı ve Eider o an aslında Rose'un bu özelliği sevdiğini fark etti. Onunla savaşabilecek cesareti damarlarında bulabiliyor ve sevdiklerini koruma içgüdüsüyle hareket ediyordu.
"Ne yaptığını biliyorsun, öyle mi?" Rose, onun örgülü saçını çekmek Eider'i ayakları altına almak ve bir güzel dövmek istiyordu. Onun öfkesine karşı herkes sakin ve durumu kabullenmiş görünüyordu. Julie onu susturmak istercesine etrafında dolanıyor, ona sarılıyordu ama hiçbir şekilde fayda etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...