"Ben korkusuz bir savaşçı olarak tanınıyorum Eric, insanlar beni gördüğünde korkuyla titrerler ve şimdi bu hâlde olmak beni güçsüz gösteriyor. Anlıyor musun?"
Eric, onun ne demek istediğini anlıyordu. Eider McDuck'un, sarsılmaz görüntüsü yıkılmamalıydı. Bu, onları koruyacak tek şeydi. Sevdiklerine duydukları bağlılık, bunların yaşanmasına neden oluyordu. Eider McDuck, halkı ve kardeşi için bir İngiliz'le evlenmişti. Eric ise bencilce Lisa için üzülüyor olduğunu anladığında, içten içe kendisine kızdı. Eider'in altından kalkarak, onun önünde saygıyla eğildi. Üstünü temizleme gereği duymuyor, yüzüne bulaşan kanla ürkütücü görünüyordu ama Eider onun kırılgan bir çocuktan farklı olmadığını biliyordu. Eric'in sessizce teslim oluşunu saygıyla izledi. Eric, kardeşim diyebileceği bir adamdı ve kız kardeşine karşı duyduğu aşkla ona bir şey olmasından korkarak, kendisini kaybedecek hâle gelmişti. Eider, iki elini havaya kaldırarak Eric'i omuzlarından sıkıca tuttu. Ona her şeyin geçeceğine dair söz vererek sarılmak istiyordu, ama artık o bile ne olacağını kestiremiyorken, söyleyeceklerinin çok anlamsız geleceğini biliyordu. Boğazını temizleyerek, duygularını bastırmaya çalıştı. Güçlü olmak zorundaydı.
"Yanımda ol kardeşim! Güçlü ve yenilmez ol. Her zaman olduğun gibi..." Ona, cesaret ve güç aşılamak zorundaydı.
Eric, gururlu bedenini gererek karşısında dikleşti ve ona büyük bir söz veriyormuş gibi "Her zaman lordum, her zaman..." dedi.
Rose, onların sevgisi karşısında kendisini üvey evlat gibi hissetmişti ve bu izlemeye daha fazla dayanamayacağı bir sahneydi. Arkasını dönüp, tekrar askerlerinin yanına gitmekten başka çaresi yoktu. Askerleri, hazırlanmış ve ayılmış gibi görünüyordu.
"Dinleyin beni. Kurtarmamız gereken insanlar ve yeniden diriltmemiz gereken bir ülke var. Kimler benimle geliyor?"
Rose kulağına dolan savaş naralarıyla, vücudunun yenilendiğini hissetti. İngilizler, soğuk kanlarından arınmaya başlamışlardı. Kılıçlarını ve askerlerini kontrol ettiği sırada, başında dikilen ve ona gölge yapan adamın kokusunu aldığında, aklına gelen tek soru 'Eider, benden ne istiyorsun?' olmuştu. Ama Eider, ondan önce davranmış ve konuşmaya başlamıştı. Eider'in, konuşmak yerine bir yılan gibi onu sokuyor olmasını görmezden gelmeye çalıyor ama kalbinin acıyla teklemesine engel olamıyordu.
"Kralının bana söylediği gibi üç İskoç beyine daha haber verdim, yeni krallığı kurmak için bir adım attım. Bunları not almalısın İngiliz. Kralın, senden bunları tek tek öğrenmek isteyecektir."
Eider'in gülümseyişinin altında bir kabullenemeyiş vardı, bunu gözlerine bakan herkes anlayabilirdi. Rose'un kralına hiçbir şey söylememesini ve ona sadık olmasını ister gibiydi. Gözleri kırılmış bir aynayı andırıyordu, parça parça ve her biri başka bir şeyi gösteren parlak yüzeylere benziyordu. Eider, anlaşılması ve dokunulması zor bir adamdı.
Rose eğildiği yerden doğrularak, sırtını Eider'in sert göğsüne yasladı. Eider'in sıcaklığı içini kavuruyor ve kalçalarını ona bastırmamak için dişlerini sıkıyordu. Sesindeki sıkıntılı ton ise dikkatinden kaçmamıştı, varlığı onu huzursuz ediyor ve söylediklerinin aksine ondan başka şeyler bekliyordu ama bunu ona söyleyemediğinin farkındaydı. Rose onun arzuyla canlanan vücudunu hissettiğinde, aklında dönen düşünceler ve ruhunda çırpınan duygularda yalnız olmadığını anladı. Söylemek istediği onca şey varken, susmayı tercih etti. Yaralı bir adama ne söylerse söylesin bir etkisi olmayacaktı.
Eider kendisini onun tam arkasında bulduğunda, ayaklarına ve işlemeyen aklına lanetler yağdırmaya başlamıştı bile. Rose, gül kokuyor ve bu onun düşünmesini engelliyordu. Eider onun kokusundan kopmak istemiyor, geniş kalçalarının kendisine değmesinden zevk alıyordu. Rose, iki yanında yüzünü kaplayan kızıl saçlarını tek omzunda toplayarak yaralı yanağını açığa çıkardı ve Eider'e doğru başını çevirdi. Onun, çirkinliğini ve acısını görmesini istiyordu, arzuladığı kadının gerçek yüzünü görmeliydi. Rose onun tarafından gerçekten isteniyor olmayı diliyor, ama bunun gerçekte olmayacağını biliyordu. Belki de hissettiği her şeyi, hayalle gerçeği ayırt edemeyen aklı üretiyordu. Hayalleri, gerçeklerin yerini almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...