-92-

6K 377 0
                                    


18. BÖLÜM

"Bundan sonra, benden habersiz bir şey yapacak mısın İngiliz?"

"Sensiz artık nefes dahi alamazken, ne yapmamı bekliyorsun İskoç?"

Leydi Rose Crowfeld'in Günlüğü

Rose, sarsılan bir şeyin üzerinde hızla ölüme ya da İskoçya'ya doğru gittiğini düşünüyordu. Eider'in kollarından sıyrılıp onun sert göğsünü yumruklamaya başlamış ve bunu yaparken attığı çığlıklar, Eider'in güzel yüzünü ekşitmesine neden olmuştu.

"Kardeşlerimi görmek istiyorum, seni lanet herif! Beni böyle kaçırırcasına nereye götürüyorsun? Julie nerede, o iyi mi?" dedi güçsüzleşen ellerini kucağına indirirken. İçini bir korku kaplamıştı çünkü ne olduğunu hatırlamıyor ve Eider'in yüzünden de hiçbir şey anlayamıyordu.

"Seni eve götürüyorum, İngiliz! O topraklar uğursuz ve orada daha fazla duramazdım. Kardeşin iyi olacak," dedi. Cevapları net ve kısaydı. Eider ona kızgındı, yalnız gittiği için ona güvenmediğini düşünüyordu ve kızgınlığı her geçen dakika giderek artıyordu.

"Bana kızgınsın," dedi, yumrukladığı göğsü şimdi sevgiyle okşuyordu. Onu yatıştırmak istiyordu ama Eider'in ateş saçan gözlerini gördüğünde bu isteğinin de yersiz olduğunu anladı.

"Çok zekisin İngiliz," dedi alaycı bir sinirle. Rose, onun açık düğmeleri arasından görünen tenine ıslak bir öpücük kondurdu ve Eider'in boğazından yükselen hırıltıları duyunca gülümsedi. "Sanırım, zeki olduğum kadar da ateşliyim lordum..." Tıpkı bir fahişe gibi konuşmuştu ve pişman olarak ellerini kucağına indirdi, başını aralarına doğru eğerek sakladı. Fazla ileri gitmiş ve düşüncesizce davranmıştı, hiçbir şeyi umursamayan ve düşünmeyen bir kadın gibi hissediyordu kendisini. Şimdi atın üstünde, Eider'in kucağına doğru kıvrılmış hem kendisinden hem de yaptıklarından saklanıyordu.

"Seninle ne yapacağım ben, İngiliz?"

"Yapabileceğin her şeyi yaptın Eider ama fazlasını göstermek istersen ses çıkarmazdım, belki de çıkarırdım bu duruma göre değişir biliyorsun," dedi Rose, arzuyla onu yumuşatmak istiyordu. Ve tüm bu sözleri, onu hafif bir kadın gibi gösterecek olsa da elinden gelen her şeyi yapacaktı. Kocasının kalbine ve bedenine dokunmanın bir yolunu bulmak için bir yol arıyordu.

Eider, atını yavaşlattı ve başını geriye atarak derin bir nefes çekti içine. İki gündür kucağında uyuyan karısı uyanmış ve onu da derin çukurundan çıkarıp uyandırmaya çalışıyordu. Gülümsedi ve Rose'un ufak çenesine dokundu. Başlığını çıkararak güzelliğini özgür kılmıştı ama sonra bunu yaptığına pişman oldu. Eider, onun güzelliği karşısında başlığın yerinde kalmasının aslında daha iyi olacağını düşündü. Rose'un güzelliğine karşı koymak, onun için imkânsızdı.

"İngiliz," dedi kalın sesiyle, onu kendine getirmek istiyordu. Ağaçların yaprakları sallanmış, toprak titremiş, onlar bile korkmuş gibiydi. Rose heyecanla titreyen gözlerini onun yüzünden alamıyordu, içinde dolaşan şey korku değil heyecandı ve bundan emindi. Eider'in kasılan çene kemiklerini görebiliyor ve sert dudaklarının çizgi hâline gelişini gözünü kırpmadan izliyordu, ona umut ışığı verecek bir hareket bekliyordu. Rose, çenesini büyük elinin içinden kurtarmaya çalıştığında başarısız oldu, Eider'in tutuşu yumuşak ama kararlıydı. Bir ahmak gibi davranmıştı ve şimdi de Eider'in gazabına uğrayacaktı.

"İngiliz!"

"Ne var Tanrı aşkına? Yine azarlayacak mısın beni?"

Dudaklarını bir çocuk gibi büzdü ve gözlerini Eider'in sol omzuna doğru kaydırdı. Yüzüne bakacak gücü bulması için, biraz zaman geçmesi gerekiyordu. O kara gözlere bu sözleri söyledikten sonra bakabileceğini düşünmüyordu ve aradığı cesaret hâlâ kapısını çalmamıştı.

"Bana bağırırken, iki kere düşün kadın!"

Rose'un ışıldayan gözleri tekrar ona dönünce, Eider ne dediğini unuttu ve ona dalıp gitti. Ama Rose'un gözlerinde gördüğü yaramaz kıvılcımlar, onu gülümsetmeye yetiyordu ve kolları arasındaki kadının asla akıllanmayacağını biliyordu. Rose'dan gelecek sözleri, şimdi daha çok merak ediyordu. Tutuşunu kuvvetlendirdi ve yavaşça onun kırmızı dudaklarına eğildi.

"Sen, beni öpmeye hazırlanırken düşünmek mi? Bunu benden nasıl istersin İskoç?" dedi ve Eider'in yavaş hareketlerine son verip, dudaklarına yapıştı. Elleri, saç örgüsünü tutmuştu ve kendisini atın üstünde sabitlemeye çalışıyordu. Dudakları ayrıldığında, Eider nefes nefeseydi ama dudakları bir gülümsemeyle kıvrılmıştı ve Rose onu bu hâle getirmekten her zaman mutluluk duyacaktı. İlk defa huzurlu hissediyordu. Her şeyi yoluna koymuşlardı ve ait oldukları topraklara geri dönüyorlardı.

Eider savaşırken bile nefes nefese kalmazken, onu öperken kendinden geçip nefeslerini kontrol edemiyordu. Rose gülümsedi ve Eider'in yanaklarını elleri arasına aldı. Saçlarının ipeksiliğinden uzaklaşmak zor olmuştu ama avuçlarına değen sakalları da onun için bir başka güzellikti. Eider'e dair her şey güzel ve kusursuzdu ya da Rose böyle görmek istediği için onu kusursuz olarak resmetmekten hoşlanıyordu.

"Ne var?" dedi Eider, neden sinirli olduğunu hatırlamaya çalışırken.

Rose, onun neden sinirlendiğini bilmiyor ve bilmek de istemiyordu. Ama Eider, bunun aksini düşünüyor ve ona olan öfkesi, kırgınlığı bir türlü geçmiyordu.

Güven sorunu, onların sonunu getirecekti ve Eider bir dahaki sefere yetişememekten, ona bir şey olmasından korkuyordu.

"Seni öpüyorum ve sen bir domuz gibi sinirlenip burnundan alevler çıkartıyorsun," dedi dayanamayarak. Onu kızdıracak ne yapmıştı? Tamam, çok şey yapmış olabilirdi ama artık hepsi geçmişte kalmıştı ve bunu kimse değiştiremezdi.

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin