Rose, onun bir şeyler sakladığını işte o an anladı. Eider, haftalardır onu korumak için yorgun düşüyor ve onun sorularından kaçıyordu. İki düşman, bir anda iki âşığa dönüşmüş ve her şey iyiye giderken Tanrı'nın bunu bozmayacağını düşünmek pek de akıllıca olmamıştı. Ve işte sorunlar, tek tek ortaya çıkmaya başlamıştı. Onlara nefes aldırmayan ve acımayan kaderleri durmaksızın ilerliyor ve onları bu büyük oyunun içinde çevirip duruyordu. Tanrı'nın elindeki iki oyuncaktı onlar.
"Bana anlatman gereken şeyler olduğunu hissediyorum."
Rose, ona kızmamak için karnına dokunuyor ve bebeğinden güç almaya çalışıyordu. Eider'in mantıklı nedenleri olması için dua ediyordu. Onu, ona haber vermeden nasıl koruyabilirdi ki? Rose güçlü bir kadındı. Savaşmayı ve kılıçlarını seviyor ona yardım etmekten kaçınmıyordu. Eider, onun karnına dokunuşunu dişlerini sıkarak izledi. Onu tüm bu olanlardan uzak tutmak istemiş, ama başaramamıştı. Birisi, Rose'un güzel atının ayaklarına çiviler çakmıştı. Hayvan bunlara her bastığında, çiviler kalın toynaklarını delerek etine batmış ve Rose'u üzeriden atmıştı. İşte karşısında duruyordu, yaralı ve bebeği için korkan bir annenin tedirginliğini yüzünden okuyabiliyordu.
Yaşadığı için Tanrı'ya teşekkür ediyor ama tüm bunları onlara yaşattığı için içinde büyüyen isyanıyla ona seslenmeden duramıyordu. Onu, tüm bu olanlardan ve olacaklardan nasıl koruyacağını düşünerek ölmekten korkuyordu.
Aklım ikiye bölünmüşken, kim için faydalı olabilirim ki? Sana mı koşmalıyım, yoksa içten içe çürüyen kardeşime mi? Parçalara ayrılmış olan bir adamım ve kendime bile bir faydam yokken, çocuğumu nasıl koruyacağım?
Aklında oluşan korkular onu yiyip bitiriyor, yorgun düşüyordu. Yönetmesi gereken bir ülke, koruması gereken bir kadın ve öldürmesi gereken bir kral vardı. Kardeşinin acısını ise bir an olsun unutamıyordu. Omuzlarında onlarca yük varken, yürümeye çalışıyordu. Eider parmağını kirli cama doğru kaldırarak konuşmaya başladığında, Rose'un tüm vücudu ateş basmıştı.
"Sana inanmıyorum!"
"Bana neden inanmıyorsun? Bir İskoç olduğum için mi? Aileni kılıçtan geçirenlerin soyundan geldiğim için mi? Beni dinle kadın, senin acıların varsa benim de içime gömdüğüm acılarım var, ben de ailemi kaybettim. Melek olduğuna inandığım babamın, gözlerimin önünde öldürülüşünü izledim! Bu durumda senden pek de farklı sayılmam."
Rose, bakışlarını onun öfkeyle inip kalkan göğsüne dikmişti. Kaba ve düşüncesizce konuşmuştu. Eider'den başka kime güvenecekti ki? Ama yıllarca kendisini inandırdığı gerçeklerinden arınmak ve doğruyu bulmak kolay olmuyordu. Doğru yolu bulmaya çalışırken, aklında geçen ilk soruyu sordu.
"Bunu yapanı nasıl bulacağız lordum?"
Eider, ellerini uzamış sakalları arasında dolaştırdı ve başında bir ışık yanmasını bekler gibi gözlerini tavana dikti. Tavandaki sonsuz beyazlığın içinde bir umut ışığı arar gibiydi.
"Onları yöneten biri var ve sayıları ondan fazla olamaz. Şimdilik bunu biliyorum ve güvendiğim birkaç adama bu durumu anlattım, onlar da bana yardım ediyorlar. Seni de beni de ortadan kaldırmak isteyen birileri var İngiliz."
Ve bizim sonumuzu yine İngilizlerin getireceğini söylemek istiyorum ama senin vereceğin tepkiye hazır değilim, güzel karım.
"Dinlenmeksizin dolaşıp durmanın sebebi bu muydu?"
"Evet, İngiliz buydu. Güvende olduğumuzdan emin olmak istedim."
Başaramamış olsam da elimden geleni yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...