Eider ve Harold, dikkatle birbirlerine baktılar ve aynı anda konuşmaya başladılar. "Hayır leydim." Bella, iki savaşçının bu kadar sevimli olabileceğini düşünmemişti. Onlara baktı ve kendisini kıkırdarken buldu. Kısa boyu yüzünden, iki savaşçı da iki büklüm olmuş bir şekildeydi. Onları izleyenler, merakla etraflarında geziniyor ve konuştuklarına kulak kabartıyorlardı.
"Onları büyük ormana doğru giderken gördüm ve yalnız olduklarını söylememe gerek var mı bilmiyorum..." derken endişesi sesine yansımıştı, küçük kadın da bir şeylerin ters gittiğini hissetmiş gibi etrafına bakıyor ve iki güzel kadını arıyordu.
Eider, İskoç aksanına engel olamayarak kaba bir küfür savurdu ve karanlık balkona doğru yürümeye başladı. Kapılarda bekleyen İngiliz askerlerinin korkuyla titremesi ise onu daha fazla sinirlendirmişti. Harold arkada kalmış ve Leydi Bella ile konuşmaya devam ediyordu. O bir barbar değil, İngiliz'di!
"Size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum, leydim." dedi ve doğrularak, Eider'in öfkeli bedenine baktı. Ona bir an önce yetişmeliydi, Leydi Bella'ya kısa bir selam verdi ve gitmek için harekete geçti. Arkasını dönmek üzereyken, koluna yapışan el dikkatini çekmeyi tekrar başardı.
"Lordum," dedi kısık ve utangaç sesiyle Bella. Harold, tekrar öne doğru eğildi ve onun diyeceklerine kulak kabarttı. Kadının, baştan ayağa kızarması hiç de iyiye işaret değildi.
"Sizi dinliyorum leydim," dedi sakince, aklında karısını dizlerine yatırıp poposuna atacağı şaplakları düşünürken. "Bir gün karşınıza siz ve Lord McDuck gibi güçlü bir adam çıkarsa ve evlenmek istediğini söylerse, onu bana göndermenizi istiyorum."
Bella bunu söylediğine inanamıyordu ama gözlerini Lord Harold'un gözlerine diktiğinde onun anlayışlı bakışlarıyla karşılaştı. Kulağına yanaşan güzel dudakların içini ürpertmesine aldırış etmeden, genç adamın sözlerini duymaya çalıştı. "Sözlerinizle beni ve Lord McDuck'u onurlandırdınız leydim. Ayrıca benden istediğiniz şeye sıra gelirse, size uygun olduğunu düşündüğüm şanslı adamı kendi ellerimle önünüze çıkaracağımdan emin olabilirsiniz." Harold, tekrar doğruldu ve kısa boyuna rağmen iştah kabartan bir görüntüye sahip olan kadına baktı. Leydi Bella denizin maviliğini çalan gözlerini ona dikmiş, kırmızı dolgun dudaklarını utançla ısırıyordu. Harold kadının önünde saygıyla eğildi ve küçük elini elleri arasına alarak öptükten sonra, ona sarı saçları arasından utançla gülümseyen kadına göz kırptı. "İzninizle leydim," diyerek gözden kayboldu.
Bella, onun kadar uzun boylu ve kalıplı bir adamın, bu kadar hızlı olmasına şaşırmıştı. Harold, onu tüm hayalleriyle baş başa bırakmış ve ufak da olsa onun için bir umut ışığı olmuştu.
*
"Nefes nefesesin yaşlı bunak," dedi Eider, ona doğru dönmeden.
"Seni bulmak için, her yere bakmam gerekti ve bu kıyafetler yüzünden ölebilirim." Harold, bir yandan boğazını sıkan bağcıkları açmaya çalışıyor diğer yandan da Eider'e laf yetiştiriyordu.
"Bir kadın kadar süslenmeseydin, şu an rahat olabilirdin," dedi yere tükürürken. Harold, ona aldırış etmemesi gerektiğine karar verdi ve ormanın karanlığına doğru bakmaya devam etti.
"Sesi duyuyor musun Eider?"
"Evet duyuyorum ve bu sesin karıma ait olduğunu düşünüyorum. Onu ellerimle boğacağım!"
Harold, kalpsiz adamın korumacılığına ve aşkına şahit olurken aynı sözlerin kendi içinde de yankılandığını hissetti. Julie'nin, onu korkutmaya hakkı yoktu. Bir kadın için korkuyor ve resmen onu önemsiyordu. Ama Julie'nin, bu hislerinden asla haberdar olmaması gerekiyordu. Sevmek zayıf insanların işiydi ve Harold zayıflığını kabul etmeyecekti.
Eider, onu beyaz elbisesiyle ağaçların arasından çıkarken gördüğünde, rahat bir nefes aldı. Ama Rose hıçkırarak ağlıyor ve onlara bir şeyler anlatmak ister gibi, ellerini ormana doğru işaret ediyordu. Eider yan tarafına döndüğünde, Harold'un olduğu yerde rüzgâr esiyor ondan geriye sadece kırmızı ceketi ve siyah bağcıkları duruyordu. Eider sıkılı dişleri arasından konuşmaya çalıştı ve ellerini karısının ıslak yüzünde gezdirdi. İkisi de gecenin soğuğunda ayakta dikiliyorlardı ve kulaklarına Harold'un endişeli sesi dolarken sakin kalmaya çalışıyorlardı. Eider göğsünden onun yüzünü uzaklaştırırken, Rose toparlanmaya çalıştı. Eider, ona aceleyle ateşli bir öpücük verdiğinde gerçek anlamda canlanmıştı.
"Bana ne olduğunu anlatacak mısın İngiliz?"
Rose derin bir nefes aldı ve Eider'in elini tutarak onu ormanın içine doğru sürükledi. Aklı ve hisleri uyuşmuştu ama bir an önce tüm yaşadıklarını Eider'e anlatması gerektiğini biliyordu. Julie'yi kaçıran adamlara ulaşmak zorundaydılar.
"Birileri bizi izliyordu, Eider. Dört kişi olduklarını düşünüyorum ama belki de daha fazlaydılar, Julie ile ormanın içine doğru daldık ve birbirimizden ayrıldık ama sonra onu bulamadım Eider! Her şey benim yüzümden oldu! O adamları yenebileceğimizi düşünmüştüm..." Rose'un gözyaşları, beyaz gömleğini ıslatıyor ve bedeninin öfkeyle dolmasına neden oluyordu. Harold, yanlarına geldiğinde çok sinirliydi. Karısını bulamamıştı ve Eider onun delirmenin eşiğinde olduğunu görebiliyordu. "Onu bulamıyorum!" dedi ve ellerini dizlerine dayayarak nefes almaya çalıştı. "Krala haber vermeliyiz," dedi Rose, sanki Edward onu bulabilecekmiş ya da onu bulmak isteyecekmiş gibi.
Eider, Rose'un sıcak ellerini bıraktı ve Harold'un önünde durdu.
"Onu amcaları kaçırdı dostum, bundan eminim! O adamın, bizimle bir sorunu var ve ben bunu çözeceğim sen ise karını kurtaracaksın."
Rose, bunu neden düşünememişti? Eider haklıydı, kraldan daha büyük bir düşman varsa o da amcalarıydı. Harold hırlamaya başladığında, Eider onu omuzlarından tuttu.
"Sakin olmalısın."
"Karısı yanında olmayan sen değilsin! Bu yüzden sakın bana akıl vermeye kalkışma Eider McDuck!"
Rose, artık kardeşinin de sevildiğini biliyordu ve onun da bunu bilmesini istiyordu. Şu an düşünebildiği tek şey, onu amcasının elinden kurtarmaktı. Gözlerini sildi ve iki adamın arasından geçerek, balo salonuna doğru yürümeye başladı. Arkasını döndüğünde iki adamın da onun gidişini izliyor olduğunu gördü.
"Orada durup kavga mı edeceksiniz, yoksa gelip İngiltere'yi amcamın başına yıkmama yardım mı edeceksiniz?" İki adam da onu takip etmeye başladığında, derin bir rahatlamayla adımlarını sıklaştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...