"Gözünüze çarpan bir şey olmadı mı?" dedi yine merakla, bu meseleyi çözmek ve konuya son vermek istiyordu. Sarah elini çenesinde gezdirerek her şeyi gözünün önüne getirmeye çalıştı ama her şeyi net bir şekilde hatırlayamadığı için kendisini faydasız hissetmeye başladığı o anda gözünün önüne birkaç görüntü geldi.
"Görüştüğü birkaç lord vardı ve arada kralla mektuplaştığını biliyorum. Ama bunun haricinde, hizmetçilerden duyduğuma göre farklı adreslere mektuplar yolluyormuş. Ben, bunların gizli aşk maceraları olacağını düşünüp üstünde durmamıştım."
Sarah, başını iki yana sallıyor âdeta 'bu olamaz' der gibi bakıyordu. "Bizi bakıp büyüten amcamız Simon. O, İngiltere'nin en korkak adamı olarak tanınır," dedi Sarah, hâlâ olanlara inanamıyor ve Simon'u temize çıkaracak bir şeyler arıyordu. "Hayır, Sarah. O adamda, artık iyi gitmeyen bir şeyler var." Rose, onların çevresinde dolanmayı bırakıp ellerini alnına götürdü ve doğru olanın ne olduğunu o da kendi içinde sorgulamaya başladı ama Johanna'ya güvenmek zorunda olduğunu biliyordu. Düşünceleri dönüyor ve hiçbiri birbirini tutmuyordu. Nereyi toplamaya çalışsa, işler bir yerinden açık veriyordu. Amcası nasıl olur da kardeşlerini buraya kadar yollardı? Çok çaresiz ve sinirli bir adamın yapabileceği mantıksız bir şeydi bu. Kararlarında tutarsızlık yaşadığı o an, doğru olanın Eider'in gösterdiği yol olduğunu düşünerek, konuşmaya başlamıştı bile.
"Sen Johanna, Derek'le evlenecek ve İngiltere'ye gideceksin. Hatta düğün hemen bugün olacak." Rose Simon'dan uzak durma fikrinden hemen vazgeçmişti ona yakın olmalı ve onun yaptığı her şeyden haberdar olmalıydı. Onun hayatını altüst etmek isteyen amcasının asıl amacını öğrenmek istiyordu.
Johanna, bakışlarını yere indirdi. Bu evliliğin, bu kadar çabuk olacağını düşünmemişti. Küfürler ediyor, ama kimse duymuyor ya da aldırış etmiyordu. Bir an, aklına Julie geldi. O isyan etmemiş, kabullenmişti ve Johanna da onun kadar korkusuz ve kararlı olabilmeyi istedi. Silkelendi ve kendine gelmeye çalıştı, sesi çıkmaz olmuş, öfkesini bir kenara atmıştı.
"Eider'e gelince, onun icabına ben bakacağım," dedi Rose, bakışlarını onlardan kaçırarak. Kardeşlerine göstermek istediği şey, herkesin bir şeyleri feda etmek zorunda kaldığıydı ve onların keskin nefeslerini duyduğunda, doğru yolda olduğunu anladı.
Johanna ve Sarah'ın bakışlarının üstünde olduğunu bilmesine rağmen, onlara dönüp bakma cesaretini kendisinde bulamadı. Kardeşlerinin karşısında, duygusuz bir savaşçı gibi durmalıydı. Sarah, oturduğu ağacın dalından ablasının karışık duygular içerisinde olduğunu izleyebiliyordu. Sevgisini ne kadar inkâr ederse etsin, Rose'un aşkı, bütün bedeninden fışkırırcasına etrafa yayılıyordu. Sarah onun Eider'e zarar verebileceğini düşünmüyordu ama kendisi için aynı şeyi asla söyleyemezdi. Torry'i düşününce midesi bulanmaya başladı.
*
Günün sonunda, Johanna da Sarah da evlenmiş ve onlara verilen bu sorumluluğun ağırlığıyla yola koyulmuşlardı. Herkes, bu dünyaya bir şeyleri yapmak zorunda oldukları için geldiklerini kabul etmişti. İsyan ve gözyaşı, onlar için gereksizdi. Onların kaderi, aşksız ve karanlık evliliklerle süslenmiş sahte bir kahramanlığın bedeliydi. Ama bütün kardeşler, sonlarını kendileri yazmak için söz vermişlerdi. Onlar her şeyin güzel olabileceğine inanan dört İngiliz çiçeğiydi...
*
Bir saat öncesinde Sarah
"Seninle denizlere açılmak mı? Tanrı aşkına, sen çıldırdın mı? Ben bunu yapamam!" dedi Sarah, sevdiği ağaçlara ve taptığı topraklara bakarak, onların yerine sonsuzluğu kaplayan mavi denizleri koymaya çalışırken bile midesinin bulanmasına engel olamıyordu.
"Korsan olmak mideni mi bulandırıyor?"
Torry kızmaya başlamıştı ama şimdiden karşısındaki kadını korkutmak ve ona kaba davranmak istemiyordu. Bir korsan olabilirdi ama duygusuz bir adam da değildi.
"Hayır seni korsan bozuntusu. Midemi bulandıran korsanlar değil, denizin ta kendisi," dedi utanarak ve yüzünü saklamaya çalıştı. Hançerleriyle oynuyor ama Torry'nin onu izlediğini biliyordu. Torry sakallı çehresini ovuşturarak, karısı olacak güzel kadına baktı. Evet Sarah Crowfeld çok güzel bir leydiydi ama denizi sevmemesi büyük bir sorundu.
Sarah, durumun ne kadar kötü ve çıkılmaz olduğunun farkındaydı. Ama çaresizliği ve alıştığı her şey, onun elini kolunu bağlayıp kötü hissetmesine neden oluyordu.
"Buna alışmak zorundasın," dedi Torry. Denizi ve onu sallayan dalgaları bedeninde hissedebiliyor, bu güzel hisse Sarah'ın da alışmasını istiyordu.
"Sana ve tüm bu olanlara alışmak zorunda değilim," dedi Sarah, bastıramadığı öfkesini dışa vururken.
Torry onun kabullenemeyişini ve öfkesini görüp "O zaman, savaş benimle güzelim," dedi. Ona, ne kadar iyi davranırsa davransın, Sarah'ın gözlerinde yanan ateşi söndüremeyecekti, ona ulaşmanın yolu onunla savaşmaktan geçiyordu.
"Seninle savaşacağım, Rose gibi güçsüz olduğumu asla düşünme. Seni seveceğim aklının ucundan bile geçmesin!" dedi Sarah. Ne demek istediğini kendisi bile bilmiyordu ama karşısında duran adamın çekiciliğine kapılmamak için ağaçların tepesine çıkıp bir ömür orada saklanmak istediğini kabul etmek zorunda kaldı.
"Beni sevmeni istediğimi söylediğimi hatırlamıyorum."
Torry, ensesine kadar inen turuncu saçlarını elleriyle karıştırdı. Sarah, onun gözlerine bakma isteğini bastıramayarak mavi gözlerde kaybolduğunu hissetti. Torry, Eider kadar uzun boylu ve korkutucu bir bedene sahipti, ona Denizlerin Kralı diyorlardı. Kırmızı dudakları, sert bir görünüme sahip kemikli çenesi, elle şekillendirilmiş gibi güzel bir şekilde yüzünün ortasında duran burnu ona tam aksini söylercesine korkutucu görünümünü kenara itip, onu âşık olunası bir adama çeviriyordu. Hançerlerindeki taşlar avuçlarına batıyor, canını yakıyordu ve onu gerçek hayata bağlayan tek şey ellerinde hissettiği bu acıydı.
"Lanet olası ülkenizi kurtardıktan sonra senden de kurtulacağım."
Torry, başını geriye atarak kalın kaşlarını çattı ve dudaklarında patlayan kahkahasına engel olamadı. Bu kadın, onu eğlendirecek ve ondan kurtulana kadar Torry'e hayatı zindan edecekti.
"Tabii önce, ben senden kurtulmazsam..." dedi ve bir kahkaha daha attı, çünkü Sarah ayaklarını yere vuruyor ve bembeyaz olmuş elleri sertçe hançerlerini tutuyordu.
Ölecek, öldürecek ya da sonsuza kadar birbirlerini seveceklerdi...
��2\O��
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
Roman d'amourSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...