"Bunun içinde, biraz olsun akıl olması gerekmiyor mu?" Rose, onun eline vurdu ve ellerini toprağın huzur veren soğukluğuna geri bıraktı. Rose oradan kalkıp gitmesi gerektiğini biliyordu, yavaşça ayaklarını göğsüne doğru çekti ve doğrulmaya çalıştığında Eider'in geniş göğsüne tosladı.
"Bırak kalkayım, Eider."
"Sen verdiğin sözleri tutmaz mısın, İngiliz?"
"Sana söz falan vermedim."
"Başladığım işi tamamlamaya çok hevesliydin."
"O, sen bu sözleri söylemeden önceydi lordum!"
Kadınlığı ve yüreği sızlıyordu.
"Sana gerçekleri ve yapman gereken şeyleri söylediğim için suçlu mu oldum İngiliz?" dedi kara gözleri ve uzun kirpiklerini kırpıştırarak, tüm çekiciliğini ortaya koyduğunun farkında bile değildi ve Rose ona baktıkça yerinde huzursuzca kıpırdanıyordu. Rose'un dili tutulmuş ya da bir yere kaçmıştı.
Sen, bu kadar yakışıklıyken nasıl suçlu olabilirsin ki? Senin tek suçun, bu kadar yakışıklı olmandı İskoç!
Eider onu tekrar altına çektiğinde, küçük bir çığlık atarak olduğu yerde çakılı kaldı. Gözlerini kırpmadan onu izliyordu. Sırtını yerden kaldırdığında, dirseklerinden kuvvet alarak doğruldu ve Eider'in gözlerine baktı. Ama Eider duygularını saklamış, hissiz gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. Bu durum Rose'u üzse de etrafına baktığında, aslında ne hâlde olduklarını ve ne yapmak üzere olduklarını hatırladı. Etekleri beline kadar sıyrılmış ıslak kadınlığı rüzgârın etkisiyle titremeye başlamıştı.
"Üşüyorum," dedi Rose utanarak, gözleriyle eteğini gösterdi. Dudakları arasında mesafeye dair bir şey yoktu ama bu mesafeyi aşacak bir neden de yoktu. "Birazdan ısınacaksın İngiliz, sana söz veriyorum." Eider bu sözleri söylediğinde, Rose o mesafeyi kapatacak nedeni bulmuştu, Eider onu affetme konusunda tereddüt etmiyordu.
O an anlamıştı, sevdiği erkeğin en güzel özelliği merhametli olmasıydı.
Rose, inleyerek kollarını düzleştirdi ve onun etkisinden uzaklaşıp toprağın soğukluğuna yasladı sırtını ama o tam üstünde dururken onun etkisinden uzaklaşmak pek de mümkünmüş gibi görünmüyordu. Eider, sıcak ellerini bacaklarında dolaştırmaya başladı ve kendisini geriye doğru çekip, aşağıya kadınlığına doğru eğildi. Yüzünü göremiyor ve ne yapacağını bilmiyordu. Çimenleri kopardığının farkında olmadan arzusunu bastırmaya ve ondan daha fazlasını istememek için kendisini sıkmaya başladı.
'Tanrım, beni yanına al!'
'Şimdi olmaz İngiliz, kocanın sana verdiği zevkin tadını çıkar!' dedi Tanrı.
Ve ona, kahkahalar atarak güldü.
'Lanet olsun!'
'Böyle sözler söylemen günah İngiliz unutma.' dedi Tanrı ve yine onu dinlemekten sıkılıp gitmişti.
Dudakları ince kumaşın üstünden, kadınlığının dudaklarını buldu ve onu öpmeye başladı. Rose sırılsıklam olmuştu ve daha fazlasına dayanamayacaktı. Onun dudaklarının verdiği histen kopmaya çalışıyordu 'akıl sağlığı için' ama bunu başaramıyordu.
"Daha fazla bağıracak mısın, İngiliz?"
Kadınlığına karşı gülmüş müydü?
"Ben bağır..." ve konuşamamıştı. Eider'in dudakları yine oradaydı ve bu sefer dudakları teninde dolaşıyordu. Kadınlığının yumuşak tüylerini ayıran kalın parmaklar ve onun incisine dokunan yaramaz dil!
'Tanrım, yalvarırım al beni!'
Ve yine ses gelmedi.
"Eider dur!" derken, elleri Eider'in saçlarına yapışıyor ve onu daha fazlası için teşvik ediyordu. Eider, dudaklarını ondan kurtardı ve Rose'un yüzüne baktı. Başka âlemlere gitmiş gibiydi ve parlayan yeşil gözleri, dağılmış kızıl saçları onu bir tanrıça gibi gösteriyordu.
Onun tanrıçası...
"Ellerin başka, sen başka şeyler söylüyorsun İngiliz," dedi alayla.
Rose ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama onu içinde istiyordu ve bunu hiçbir şey değiştiremezdi ne çektiği acılar ne de içindeki onca kararsızlık... Oradaydı ve karşısında duruyor, onun ateşiyle alev alıyordu. Sırtını yerden kaldırdı ve üstlerinde uzanan yaprakların gölgesi arasından Eider'e uzandı. Tüm sessizliğin arasında sadece onların nefesi dans ediyordu. Eider, yüzünü güçlükle onun kokusundan ve ıslaklığından ayırdı. Rose onu titreyen parmaklarıyla okşuyor, dudaklarına dokunmaktan kaçınıyordu.
İkisi de dizleri üzerinde kalkmıştı, birbirlerini hiç görmemiş gibi izliyor ve nefes almadan küçük dokunuşlarla kendilerini ödüllendiriyorlardı. Rose onun dudaklarına dokunduğunda, tuttuğu nefesini onun parmakları arasına bıraktı ve Rose'un derin bir iç çekmesine neden olduğunda gülümseyişini gizleyemedi.
"Beni böylesine etkilediğin için mutlusun değil mi, Eider?"
Eider şaşkınlıkla gözlerini kıstı, yüzündeki gülümseme aniden silinmişti. O gerçekten mutlu muydu? Rose, ona her zaman hissetmemesi gereken şeyleri hissettirmişti. Burnunu Rose'un ufak burnuna sürdü ve geri çekildiğinde Rose onun bu sevgi gösterisi karşısında şok olduğunu gördü.
xƸ/
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomansaSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...