Eider, öfkeyle katılaşan bedenini Eric'ten kurtardı ve savaş alanına doğru koşmaya başladı. Eric'in ona dediklerini unutmak istiyordu. Kardeşinin ona ihanet ettiğine inanamıyordu. Kulaklarına dolan rüzgârın uğultusuyla bağırmaya ve içinde ki öfkesini kusmaya başladı. Eider, iki bin fitlik bir yükseklikle karşılaşınca bunu nasıl yıkacaklarını bilemedi ama Dubh'un çamurlu yüzünün o kalabalıkta kendisine doğru yaklaştığını gördüğünde, askerinin ona güzel haberler getirmiş olabileceğini düşündü.
"Lordum, arkada gizli bir geçit var."
"Sen bunu nerden biliyorsun, Dubh?" dedi Eider. Ona inanamıyordu, çünkü bu kalenin en ufak bir kusurunun olacağını bile düşünmemişti. Her tarafı kalın duvarlarla örülüydü, tek giriş ve çıkış ön kapının açılıp kapanmasıyla yapılabiliyordu.
"Çünkü lordum, bir adam yaptığı güçlü kafese her zaman kolay bir çıkış yolu da yapar."
Eider, onu başıyla onayladı ve Dubh'u izlemeye başladı, onların dağılışını izleyen William'ın askerleri, derin bir rahatlığa sürüklendi. Savaşı kazanmış gibi davranıyor, bağırıyor ve tüm çirkinlikleriyle gülerek küfürler yağdırıyorlardı.
Eider çamurla kaplanan tahta kapıyı gördüğünde, savaşı kazanabileceklerini düşündü. İçeri girebilirlerse, okların ölümcül etkisinden kurtulur ve birebir savaşma imkânı kazanırlardı, işte o zaman tüm avantaj onlara geçerdi. Eider, Dubh'un keskin zekâsını ve görme yeteneğini takdir ederek, gözlerini saklanmış olan kapıya çevirdi. Ardında William'ın askerlerini oyalayan savaşçılarını gördüğünde, gururla işine sarıldı ve tahta kapıyı yakmak için yanında duran adamlara emirler yağdırdı. Islak kapıyı, önce hep beraber temizlediler, sonra tüm imkânları kullanarak ıslak kapıyı yakmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Eider, kapının tutuştuğunu ve yılların etkisiyle hemen parçalara ayrılıp geriye düştüğünü gördüğünde, zafere bir adım daha yaklaştıklarını düşündü.
Şimdi kalenin sığınaklarındaydılar ve William bunun farkında bile değildi, askerleri ona haberi verdiğinde çok geç kalmış olduklarını anlayacaklardı. Eider, burnuna gelen ölüm kokusunu tiksinerek soludu.
"Lordum sığınağın kapısını açtık ama yukarıda kaç asker var bilmiyoruz." Dubh da, onun gibi çok kayıp vermekten korkuyordu. Eider, etrafı kaplayan tozun arasından Dubh'a baktı, ikisi de kararlı ve azimli görünüyordu, onları izleyen diğer askerler de onların güçlü ruhlarından destek alarak kılıçlarına sarılıyorlardı.
"Bildiğimiz tek şey var Dubh, o da bu savaşı kazanacak olduğumuz! Şimdi, aç o kapıyı!"
Dubh büyük kapıya sırtını dayadı ve onu iterek açmaya başladı, işte yeni dünyanın kapısı aralanıyordu ve görecekleri şey, kesinlikle bir güneş değildi. Kapının ardında, onları bekleyen askerler vardı. Eider, onlara doğru gülümsedi ve yüksek sesle herkesin duyabileceği şekilde bağırdı.
"Ölmeye hazır mısınız kardeşlerim? Eğer değilseniz, şimdi bizim yanımıza gelebilirsiniz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...