"Bu isteğini başkalarına sakla. Ve bunu bir daha yapmaya kalkarsan, sonucuna da katlanırsın." Cher'in ağlayışını ve tehditlerini duyduğunda, tekrar arkasını döndü ve kadına baktı. Zamanında çok büyük hatalar yapmıştı ve şimdi bunların hiçbirinden kurtulamıyordu, bu da onlardan biriydi ve tüm çirkinliğiyle karşısında duruyordu. Eider düşünmeden yürümeye başladı, sadece oradan uzaklaşmak istiyordu. Geçen zaman, onu sakinleştirmek yerine daha da huzursuz etmişti.
Gecenin karanlığında ayaklarının onu sürüklediği yere geldiğinde, elleriyle başını sıkmaya başladı aklının tekrar işlemesini ister gibiydi. Rose'un görebildiği ise çaresiz bir çocuktu.
"Geri geldin."
Eider, sıkıntılı bir hâlde yatağın ucunda dolanmaya başladı. Geri gelmişti ve bunu düşünerek yapmamıştı, onu buraya sürükleyen lanet olası duyguları ve söz dinlemez ayaklarıydı.
"Evet geri geldim, işte buradayım. Karşında duran zavallı bir adam var. İçten içe, bana nasıl güldüğünü tahmin edebiliyorum. Beni her şekilde öldürüyorsun, bir kılıca kesinlikle ihtiyacın yok İngiliz."
Rose, yatakta doğruldu ve sırtını yatağın kalın başlığına dayadı. Geceliği, Eider için ıslanan kadınlığının üstünde toplanmıştı ve Rose onu düzeltmek için uğraşmamıştı. Eider'in, ona bakmasını istiyordu. Onu istemesi için kendisini gözler önüne seriyordu, belki de Eider'in gözünde basit bir kadınlardan farksızdı ama artık bunların hiçbiri umurunda değildi. Kızarmaya başlayan yanakları ve utanan bedeni buna karşı çıksa da...
"Eğer gülmek isteseydim, şu an gülüyor olurdum Eider."
"Beni seviyorsun," dedi Eider, içinde hissettiği gerçekliği ona vurmak istercesine. Rose'un şaşkınlığını gördüğünde bunun doğru olduğunu anlamak, ona hiç de iyi hissettirmemişti. Kendi kazdığı kuyuya düşmüştü. Rose, kocaman açtığı gözleriyle ona bakıyor ve sanki 'bu da nereden çıktı' diyordu. Eider, onu ürküttüğünü biliyordu ve bundan memnun değildi.
"Bu da ne demek şimdi?"
"Bana adımla sesleniyorsun..."
"Senin aksine..."
Eider onun iğnelemesine cevap vermeden, şöminenin önündeki küçük sandalyenin üstüne oturdu ve giysilerini çıkarmaya başladı. Bu arada Rose'u düşünmemeye çalıştı ve ona saldırırcasına gitmemek için bahaneler aradı.
Rose onu soyunurken izlemeyi seviyordu ama onu saçları açıkken hiç görmemişti.
"Nefes al kadın, morarıyorsun."
Eider, arkasında dönen tersliğin farkına varmış gibi Rose'a doğru koştu, siyah saçları vücudu etrafında dalgalanıyor onu bir Tanrı gibi gösteriyordu. Rose, onun güzelliği karşısında ağlamak istiyordu. Nefes aldığı an, onu gözleri önünden kaybedecekmiş gibi hissediyor ve korkuyordu. Onu duymuyor, başı dönüyor, acıyla uyuşuyordu. Eider'in kıvırcık siyah uzun saçları, göğsünü ve sırtını sarıyordu. Onun güzelliği karşısında, bir dilsiz bile dile gelebilirdi. Eider onu sarsıyor ama Rose hiçbir tepki vermeden ve nefes almadan onu izliyordu.
Rose, ona kapılmışken dudaklarının istila edilmesine ses çıkarmadı. Eider, hayranlık dolu bakışlara dayanamayıp onu öpmeye başlanmıştı. Rose'un dudaklarını aralayıp, dişlerini birbirinden ayırmak için onu ikna etmeye çalışıyordu. Rose, ona uyarak hemen dişlerini araladı ve Eider'in diline uzandı, bir yerden düşüyor gibi aç ve umutsuzca sarılmıştı ona. Eider onun derin soluğunu ağzında hissettiğinde, huzurla inledi. Rose, onu ısırıyor öpüyor ve dudaklarıyla tek tek ilgileniyordu. Öptüğü her yeri, parmak uçlarıyla seviyor ve tekrar ona uzanıyordu. Islak dudaklarının ve ateşli öpücüklerinin çıkardığı sesler, odanın sessizliğini dolduruyordu. Eider, ondan ayrıldı ve Rose'un ne tepki vereceğini merak ederek, onu izlemeye başladı.
"Saçların Eider... Onlar mükemmel... Sen tapılası bir adamsın ve beni istemeyişini anlıyorum," dedi buruk bir sesle, kırılmış cam parçalarını andıran parlak gözleriyle Eider'i izliyordu. Eider, onun kızıl saçlarına ellerini daldırdı ve alnını alnına dayadı. Konuştuğu her an, dudakları birbirine değecek gibi oluyor ama değmiyordu. Onlar, imkânsız bir aşkın kurbanlarıydı.
"Yine çirkin olduğunu mu düşünüyorsun? Yüzündeki yaraya her ellediğinde, bunu anlıyorum. Seni istemiyorum öyle mi? Bunun aksini söyleyen o kadar çok şey var ki İngiliz..."
Rose, yüzünde beliren acı dolu gülümseyişiyle gözlerini araladı. Karanlık, sonu olmayan o dipsiz gözler, onu izliyordu. Ona uzanan yaralı çocuk, şimdi yüzündeki çirkin yarayı öpüyordu.
"Seni istiyorum İngiliz, her saniyem seni isteyerek geçiyor ve ben her saniye bununla savaşıyorum. Hem de savaşmam gereken onca şey varken... Beni anlıyor musun?"
Rose, onun kendisini ikna ettiğinin farkındaydı. Kaçacak ya da sığınacak bir yer, bir neden arıyordu. Rose ona verebileceği şeyin güzel bir öpücük olduğunu düşünerek, Eider'i bir bebeği sever gibi sevmeye başladı. Saçlarının arasında parmaklarını dolaştırıyor, kaslı göğsünde titreyen her bir noktasını okşuyordu.
"Savaşmaktan yorulmadın mı?" dedi Rose, onun gözlerine bakarak. O yorulmuştu, ama Eider'in neler hissettiğini ve nasıl olduğunu bilmiyordu. Elleri arasında duran güçlü beden, aslında sıkışmış ve bunalmış bir ruhun yansıması gibiydi, Rose onun tüm korkularını ve tüm güvensizliklerini yıkmak istiyordu. Eider'in hayata ve ona tekrar umutla bakması için yaşayacaktı.
"Yoruldum. İçim karanlık bir çukur gibi, kime dokunsam kimi sevsem onu da o lanet çukura çekiyorum, önce sen, sonra Lisa, Eric, Derek, Torry, kardeşlerin..."
Rose, ellerini Eider'in yüzünde dolaştırmaya başladı. Onu sakinleştirmek istiyordu. Onu da kendisiyle beraber sıcak yatağa çekti. Eider'in başı göğüslerinin üstündeydi ve artık sakinleşmişti, solukları yavaş ve yorucu olmaktan uzaktı.
"Her şey geçecek Eider sana söz veriyorum..." dedi Rose, onun saçlarını okşarken ama dediklerini Eider'in duymayacağını bilerek gözlerini acıyla kapadı.
Yatak sallanmaya başladığında, gözlerini yavaşça aralayıp Eider'e seslendi.
"Ne yapıyorsun?"
Eider karşı koyamadığı arzusuna uyandığında, kendisini ona dokunmak için yanıp tutuşurken buldu. Ona biraz daha dokunmadan durursa, öleceğini düşünmeye başlamıştı. Başının altında sakince atan bir kalp ve yüzünü okşayan yumuşak göğüsler, saçlarında gezinen yumuşak eller... Hayat, onun için asla kolay olmamıştı.
"Sana dokunuyorum, hakkım olmasa da..."
Rose, gözlerini kapayarak kendini onun ellerine bıraktı istediği de zaten buydu. Eider, onun teslimiyetini görmüş ve mutlu olmuştu. Geceliğine uzanıp, onu göğüslerine kadar yukarı çekti. Kızıl ve siyah buklelerin koruduğu aşk yuvasını gördüğünde, kendisini tutamayarak ona uzandı ve Rose'dan tatlı bir inilti aldı. Parmaklarına yayılan ıslaklık, içini ürpertiyor ve onu sona doğru sürüklüyordu.
"Seninle ne yapacağım ben?"
Rose aklına gelen sözleri bir araya toplamayaçalışarak, onun eline uzandı ve onu tekrar kadınlığına sürükledi. "O geceyaptıklarını tekrar yapman için, sana yalvarabilirim Eider," dedi utanmadan.Gözlerini bir an olsun ondan ayırmamıştı, her anını hatırlamak ve unutmamakiçin gözlerini kırpmadan Eider'i izliyordu. "Yalvarmak mı? Sen, beni gerçektenöldürmek istiyorsun." Eider'in sesi arzu doluydu, sesinin titreyişine engelolamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomantizmSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...