-68-

6.7K 413 4
                                    


13. BÖLÜM

"Mutlu olduğun yer senin evindir. Ve ben anlamıştım, İngiltere artık benim evim değildi..."

Leydi Rose Crowfeld'in Günlüğü

Bir hafta sonra

"Majesteleri, McDucklar geldi."

Asker, kralın karşısında korkuyla titriyordu ve Edward onun korkusunun sebebinin kendisi değil de, Eider McDuck olduğunu bilerek zevkle sırıttı. Yanına aldığı adamlar gerçekten çok güçlüydü ve o da onlarla beraber güçlenmeye devam ediyordu. Edward gücünün yüceliğini düşündüğünde, ayaklarıyla bir ritim tutturarak tahtında otururken ıslık çalmaya başladı ve bu sırada ellerini çırpıp gülmemek için kendisini kontrol etmek zorunda kaldı. Zevkle parlayan gözlerini, önünde titreyen solucana çevirdiğinde askerin ondan bir emir beklediğini anladı ve elini havada salladıktan sonra seyrek saçları arasında gezdirdi.

Edward onların içeri alınması emrini verdiğinde, herkes nefesini tutarak hayatlarına heyecan katacak olan manzarayı görmek için beklemeye başlamıştı. Ve Edward'ın gözleri, ilk olarak Leydi Rose'a kilitlenmişti. Tüm taht odası, onu ayıplarcasına iç çekiyor ve elleriyle ağızlarını kapatıp, gözleriyle ona tükürürcesine bakıyorlardı. Edward böyle bir şeyin olacağını zaten biliyordu ama bu kadar erken olacağını hiç düşünmemişti. Görüldüğü gibi nefretle başlayan evlilik, yatakta hayat bulmuş ve meyvesini vermişti.

Edward "Leydi Rose, gerçekten çok mutlu oldum," diyerek, eliyle Rose'un karnını gösterdi. O odadaki herkes biliyordu ki, Edward bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. Rose, bir hafta içinde o kadar çok şey yaşamıştı ki buradaki basit insanların ayıplamasına da katlanabileceğini biliyordu. Gözlerini arkasında duran Eider'e çevirdiğinde, onun buz gibi siyah gözlerini Edward'a dikmiş olduğunu gördü. Onu uyarır gibiydi ve Edward'ın ilk kez birisinden çekindiğine şahit oluyordu, bu adamın kocası olması ise onu mutlu ediyordu.

Seni, İskoçya'ya o adamın soyunu devam ettirmen için yollamamıştım Leydi Rose...

Rose, kendisinin ve bebeğinin geleceği için artık korkmuyordu. Güvende, ama sevgisiz bir hayat geçirecek olmanın neresi kötü olabilirdi ki? Rose gözlerini devirdi ve derin bir nefes alarak kralına teşekkür etti. Bu içten bir teşekkür değildi ve dudakları tükürükler saçıyordu. Hayatını baş aşağı çeviren adam karşısında duruyordu... Altın tahtının kollarını tutarak ve kocaman açtığı ağzındaki tüm dişlerini göstererek ona gülümsüyordu.

Edward, insanlarının onları görmesine birkaç dakika daha izin verdi, herkes merakını gidermek için birbirini eziyor ve fısıldaşmalar giderek artıyordu. Leydi Rose'un hamileliğini onaylayan, tek bir göz dahi görememişti ve bu da Edward için iyi bir şeydi. Savaş kazanılmıştı ama halkı onların varlığını hâlâ kabullenememişti.

Eider, ayakta durmakta zorluk çeken karısına bir kez daha baktı ve dişlerini sıkarak sinirine hâkim olmaya çalıştı. Rose, ona bakan gözlerin ağırlığıyla olduğu yerde sallanmaya başlamıştı ve midesi bulanıyordu. Altın renginin hâkim olduğu gösterişli taht odası, ona bir mezar gibi görünmeye başlamıştı.

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin