-83-

6.7K 402 4
                                    


İngiltere, en eğlenceli balosunu yaşıyordu. Edward, salonun sessizliğe gömülmesi üzerine bir şeylerin ters gittiğini düşündü. Arkasını döndüğünde Leydi Rose'u beyaz elbisesi üzerindeki yapraklar ve çamurlar içinde buldu.

"Size ne oldu böyle, leydim?" Edward'ın gözü dönmüştü. Kendi evinde, bu güzel kadına kim zarar vermek isteyebilirdi? Elleri Rose'un kollarında gezinmeye başladığında, genizden gelen sert bir öksürükle başını kaldırdı ve yine ona gölge yapan iki adamla karşılaştı. Bir kral da olsa, bu iki adamdan korkuyordu. Bir adım geri çekildi ve Rose'un güzelliğinden ayrılmak zorunda kaldı.

"Sizinle özel olarak konuşmalıyız, majesteleri."

Rose Eider'e baktığında, onun Edward'dan yardım almak konusunda ne kadar tedirgin olduğunu gördü. Eider bunu istemiyordu ama Rose bunu kralına söylemesi gerektiğini biliyordu. Ve tüm İngiltere'yi ayağa kaldırması gerekiyorsa bunu yapacak ve kardeşini bulacaktı. Şiş karnına rağmen! Elini karnına koydu ve gözlerini Eider'in gözleriyle birleştirdi. Ona bakan kara gözlerde gördüğü şey, aşk ve korkuydu. Rose, kırık bir gülümsemeyle bakışlarını karnına indirdi. Eider'in de onu izlediğinin farkına vararak dudaklarını sessizce oynatmaya başladığında, Eider'i tepesinde dikilirken buldu.

Sana her baktığımda içimde hareket etmeye başlıyor, sanki seni her gördüğümde heyecanlanıyor... Sanırım o da sana âşık Eider.

Hangi kız, babasını sevmez ki?

Eider, onun her sözünü ve kırılgan sesini duyabiliyordu. Kralın ve Harold'un öfkeli bakışlarına aldırmadan, sert ve soğuk bedenini eğerek Rose'un alnına ıslak bir öpücük kondurdu.

"Aşkın bu kadar büyük ve sarsıcı olduğunu bilmezdim. Ta ki siz hayatıma girene kadar..."

Eider, alnını alnına dayamış ve bu sözleri söyledikten sonra, ondan ayrılarak krala doğru yaklaşmıştı. Sanki az önce ona güzel sözler söyleyen adam, başkasıymış gibi davranıyordu. Taht odasına geldiklerinde, Edward'ın endişeli yüzü onun suçsuz olduğunu göstermişti ama belki de çok iyi bir oyuncuydu...

"Ne olduğunu anlatacak mısınız?" dedi Edward ısrarla. Harold olduğu yerde dört dönüyor ve kralı umursamadan etrafındaki eşyalara tekmeler savurup, bağırıyordu.

"Sizin güvenlik duvarlarınızı aşıp, karımı kaçırıyorlar ve siz hâlâ bu sarayın güvenli olduğunu düşünüyorsunuz!" dedi Harold, tüm sinirini krala korkusuzca göstermişti. Edward, bir tokat yemişçesine geriye sıçradı.

"Bu nasıl olabilir? Her yer askerlerle çevrili."

Eider, konuşması gerektiğini hissederek olaya dâhil oldu.

"Belki de hain, o çok güvendiğiniz askerleriniz arasındadır,"

Edward, kükreyerek Eider'in önüne kadar geldi. Evet onları sevmiyordu ama bu kaçırılma olayı ne onun işine yarardı ne de onlardan kurtulmasını sağlardı. Ortada başka bir şey vardı ve bu Edward'ın aklını kurcalıyordu. "Benim askerlerim asla ihanet etmez!" diyerek elini havada döndürdü. Eider parmağıyla Rose'u göstererek, "Karımla beraber yolladığınız, o otuz süs köpeği arasından size ve karıma ihanet edenler oldu. Neredeyse onu kaybediyordum. Ve ona bir şey olsaydı İngiltere'yi yakardım," dedi sakinliğini koruyarak ama sakin olduğu zaman Eider daha korkutucu görünüyordu. Ve sözlerini devam ettirdi, kral sus pus olmuş ezile büzüle onu dinlemeye başlamıştı.

"O zamanlar, bunu William'ın yaptığını düşünmüştüm ama şimdi William'la beraber bir düşmanımızın daha olduğu anlaşılıyor. Klanımda bana ve karıma ok yağdıran adamlarla Julie'yı kaçıran adamların ortak bir noktası olmalı, bize zarar veremediler şimdi şanslarını Harold'da deniyor olmalılar ve Harold'a ulaşmanın yolu Julie'dan geçiyor," dedi Eider düşüncelere dalarak ve sonra aklına handa yaşadıkları karmaşa geldi. Güvenmedikleri adam Eric'ti ama aslında onlara ihanet edip kaçan adamlar İngiliz askerleri olmuştu ve Eider şimdi bunu Edward'a söyleyecekti. "Bir şey daha var, William'ı handa yakalamak için yolladığım İngiliz askerlerinin arasındaydı bu hainler ve şimdi onların nerede olduğunu bilmiyorum ama kaçmış olmaları onları kesinlikle bir suçlu yapıyor."

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin