-62-

6K 440 4
                                    


"Kalkmayı o kadar çok isterdim ki... Ama bunu yapamam Eider, iki ayağımı da kırdılar," dedi kendi hâline üzülmediğini belli ederek, sadece ona işe yaramayacağını söylemek istiyordu. Eider onun kendi durumundan utandığını anladığında, kardeşi yerine koyduğu adama sıkıca sarıldı ve yaşadığı için Tanrı'ya şükretti.

Öz kardeşi onu sırtından vurmuş ama Eric ona asla ihanet etmemişti. Eider, başlarının üstüne kapanan kalkan sesleriyle kendine geldi ve Eric'i sırtına alıp, hızla çamur alandan çıkmaya çalıştı. Ayakları ıslak çamura gömüldüğünde, ikisi de yorgunlukla nefes almaya çalışıyor ve Tanrı'dan güç dileniyorlardı. Herkes birbirine destek olmaya çalışıyor ama üzerlerine yağan oklar ve çamurlu arazinin zorluğu, onların hareketlerini etkisiz kılıyordu. Eric ona güç vermek istercesine kollarını etrafına doluyor, Eider'e saygısını ve sevgisini sunuyor, ondan bakışlarıyla özür diliyordu. İkisi de yaşlı gözlerle birbirlerine baktıklarında gülümsemeye çalıştılar ama bu onların canlarını yakmıştı, ağlamaktan utanmıyorlardı. Eider uzandı ve ona sarılmaya çalışan yaralı arkadaşının başını, kendi başına dayayıp acıyla yutkundu. Eider Eric'i sırtına aldığında arkadaşının cansız bir şekilde iki yanında sallanan ayaklarına bakarken gözlerinden süzülen yaşlara engel olmadı. Torry, Derek ve Harold onların yanındaydı ve kalkanlarıyla onları koruyorlardı ama onlara yaklaşan askerlerin sayısı çok fazla olduğu için Eider onların korumasından kurtularak Eric'e seslendi.

"Boğazıma sıkıca sarılmalısın Eric şimdi beraber savaşacağız," diyerek iki yanında duran kılıçlarına sarıldı ve onları çekip çıkardığında karşısında beliren ilk askeri yere indirdi.

"Bir..." dedi Eric gözlerini biraz daha açmaya çalışırken ama acıyla bağıran vücudu kollarına verdiği güç yüzünden isyana gelmişti ve daha fazlası için ona izin vermiyor gibi görünüyordu.

"Demek eski günlerde ki gibi saymaya başladın dostum, o kadar da kötü olmadığını düşünmeye başlayacağım," dedi Eider ve hâlâ ağlıyor kardeşinin ve William'ın yaptıklarına inanamıyordu.

Eric konuşmak istediği sırada etraflarını saran adamları fark ederek ellerini çözmeye ve kendisini kalenin çamurlarına bırakmaya hazırladı.

Eider onun ne yapmak üzere olduğunu anladığında kılıç tuttuğu ellerini boğazında sarılı olan kollara değdirdi ve...

"Eğer bu kolları boğazımdan çekersen kendini değil beni öldürmüş olursun Eric! O yüzden bana sıkıca sarıl ve bırakmayı aklının ucundan bile geçirme." Eric Eider'in sözleriyle kalan gücüyle Eider'in boğazına sarılmaya devam etti.

"Daha fazla hem beni taşıyıp hem de savaşamazsın Eider. Onlardan yardım istemelisin," dedi Eric arkadaşlarını göstererek.

Eider üzerine doğru koşan askerlerin ilkine sert bir omuz attı ve onu yere indirdiğinde kalbinin ortasına kılıcını geçirdi, içinci asker onun bu kadar güçlü olmasından korkarak hareketlerini yavaşlattı ve nereden saldırması gerektiğine karar vermeye çalıştı.

"Senden korktu Eider... Hareketleri ne kadar tedirgin ve güçsüz görüyor musun? Sol kolu zayıf gibi görünüyor oraya abanmalısın," dedi Eric biraz olsun gören sol gözüyle ona yardım ediyordu. Eider ikinci askerin sol kolu ve sol bacağına sert darbeler indirdiğinde ona kılıcıyla bile dokunmasına gerek kalmamıştı.

"Üçüncüsü için gücün kalmadı dostum Harold'dan yardım iste sana en yakın olan o!" Eider bunu yapmaktansa ölmek istediğini fark ettiğinde Eric'in güçsüzleşerek boynuna düşen başını gördü. O an intikam duygusundan arınmak zorunda olduğunu hissetti.

Yanında kılıç sallayan Harold'a doğru döndü ve genç adamın nefes almadan korkusuzca kılıç sallayışına baktı. Onun bir İngiliz olduğuna hiçbir zaman inanamamıştı.

"Harold?"

Harold kılıcını sapladığı bedenden çıkarırken bakışlarını Eider'e çevirdi ve genç lordun morarmaya başlayan yüzüyle karşılaştı.

"Sizi dinliyorum lordum," dedi büyük bir saygıyla. Aklında Julie vardı ve sadece ona hemen kavuşmak, onu bu karmaşanın içinden kurtarabilmek için kılıcını sallıyordu. Savaşçı gelini ne kadar güçlü olursa olsun onun gözlerinde kanı ve ölümü sevdiğine dair tek bir ize rastlamamıştı. Herkesin savaş alanında bulunmasının altında yatan amaç farklıydı ve herkes sevdikleri için kılıç sallıyordu. Eider'e baktığında onun sıkıntılı sesiyle ve zorlukla aldığı nefesleriyle duruma müdahale etmesi gerektiğini anladı. Eider McDuck'a bir kez daha elini uzatacaktı.

"Daha fazla dayanamıyorum Harold, Eric'i alıp buradan uzaklaşmam gerek," dedi ve genç adamdan gelecek bir sözü ya da olumlu bir davranışı beklemeye başladı. Harold ona yardım etmesi gerektiğine karar vererek Eider'in önüne atladı ve tek bir hamleyle kalan son askeri de öldürdü. Arkasını döndüğünde onu şaşkın bakışlarla izleyen iki adamı gördü ve kanla kaplanan yüzüyle onlara buruk bir gülümseme yollayarak Eider'e seslendi.

"Burada daha fazla durmamalısın hemen uzaklaş buradan Eider McDuck!" dedi ve kılıçlarını kaldırarak savaşın ortasına daldı.

Eider onları korumak için bir duvar şeklinde önlerinde dizilen askerlerine gururla baktı ve Eric'in duruşunu sağlamlaştırmak için kılıçlarını yerine sokarak arkadaşının cansız bacaklarına uzandı. Onu canını yakmadan sırtında tutmaya çalıştı.

"Beni bırakmalıydın, ahmak herif!"

"Hayır, dostum seni asla bırakmamalıydım..."

"Ağlamayı kesecek misin, Eider?"

"Bundan, başka birine söz edersen seni öldürürüm Eric!"

Eric'in de tutamadığı yaşlar, ensesinden içeri doğru süzülüyor ve ikisinin yaralı yüreğini iyileştiriyordu. İşte bu, savaşın en adi başlangıcı olmuştu. William onların karşılaşmalarını kahkahalarla izlemiş, daha sonra okçularına emirler yağdırıp, bu hüzünlü manzaraya daha fazla dayanamayacağını söyleyerek savaşı resmen başlatmıştı. Eider, onu savaş alanının arkasındaki çadırına yatırdığında, Eric acıyla inledi ve Eider'in koluna tutundu.

"Kardeşin... O sana da bana da en başından beri ihanet etmiş Eider. Onu bulduğunda, Lisa'nın sahte gözyaşlarına kapılmanı istemem. Beni bu hâle o getirdi ve bunların hepsini gözünü kırpmadan, zevk alarak yaptı."

"Hayır Eric, hayır..."

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin