"Uyan İngiliz."
"Tanrı aşkına, benim bir ismim var!"
"Önemi var mı?"
"İsmimin mi?"
"Evet..."
"Domuz suratlı piç!"
Rose, onun kendisini sinirlendirmeye çalıştığının farkındaydı ve Eider bunu gerçekten çok iyi başarıyordu. Onu küçük görüyor, aralarına derin ve aşılması imkânsız bir mesafe koyuyor, içinde var olan nefreti kendi elleriyle güçlendirerek besliyordu.
"Domuz surat mı? Tanrı aşkına, bu yüzü öpebilmek için kadınlar birbirlerini öldürüyor!"
Eider, alayla elini yüzünde gezdirdi ve ona çapkın bakışlarını yolladı.
"Tüm İskoç kadınları aklını kaybetmiş olmalı ya da gözlerini..."
Eider, onun korkusuzca kendisine cevap vermesinden hoşlanmaya başlamıştı ama halkının önünde de bu tür davranışları sergilemeye devam ederse, onun için hiçbir şeyin iyi gitmeyeceğini biliyordu.
Rose, yattığı ağacın dibinde doğrulmuş ve ona bakan soğuk gözlere aynı soğuklukla karşılık vermeye başlamıştı. Eider yakışıklı olmaktan çok, korkutucu bir güzelliğe sahipti. Uzun örgülü saçları, beyaz gömleği altındaki kaslı göğsü, yeşilin tonlarının süslediği ekose eteğinin sardığı geniş bacakları ve deri çizmeleriyle gerçek bir savaşçı, gerçek bir erkekti. Soğuk gece ona iyi gelmemiş, yine Eider'in mükemmelliği içinde kaybolup gitmişti. Ellerini bedeninde gezdirerek kendisini ısıtmaya çalıştı ve titreyen çenesine engel olmak için dişlerini sıktı. Ama gözlerini kaldırıp tekrar Eider'e baktığında, yenilmişliğini kabul ederek onun güzelliği karşısında toprağı eşeleyip içine girmek istedi.
Yeni doğan güneş bile, Eider'in güzelliğine erişemezdi. Eli ansızın yanağına doğru kaydı, Eider gece uykusunda çığlık attığında başlığını çıkarmış olmalıydı. Sevmediği saçları ve yanağındaki derin yara iziyle, onun güzelliğinin karşısında ağlamalıydı. Sol gözünün kenarından başlayarak, çenesine kadar inen bu iz, onu asla terk etmeyen bir dost gibiydi.
Başını yerden ayırmadan, atına doğru ilerlemeye başladı. Diyecek tek bir sözü bile kalmamıştı, Eider'le savaşmaya çalışmak anlamsızdı. Elini Hades'e uzattığında, hayvan onun üzüntüsünü hissetmiş gibi ıslak burnunu yüzüne doğru sürmeye başlamıştı.
"İyiyim dostum, şu İskoç bozuntusu canımı sıkıyor olsa da... Gerçekten iyiyim. Biz, seninle her şeyin üstesinden gelebiliriz değil mi?" Elinde duran kalın kumaşları Hades'e yükledikten sonra, kendisini onun sıcak sırtına attı. Şimdi yola koyulabilirlerdi.
Acıkan karnını susturduğu an, her şey daha da güzel olacaktı. Buna da bir çare bulmalıydı. Bir şeyler yemesi gerekiyordu ama yanına hiçbir şey almadığını hatırladığında sıkıntıyla iç çekti. Ne kadar dayanabilirdi, bilmiyordu. Güneş daha yeni doğmuştu ama Rose'un dünyası çoktan kararmaya başlamıştı.
Eider, onun sakince yüzüne dokunmasını ve yaralı bir kuş gibi titreyerek ayağa kalkmasını izlerken, fazla ileri gittiğini anladı. Rose yüzündeki yaradan utanıyordu ama Eider o yarayı her gördüğünde, ruhunda ve bedeninde ayağa kalkan duyguları yatıştırmaya çalışıyordu. Bu kadın, hiçbir şeyin farkında değildi. Ne kadar güzel olduğunu bilmiyordu ya da ne kadar ateşli bir doğası olduğundan, kesinlikle haberi yoktu. Eider'e bakan gözlerinden hayranlık okunurken, kendisine acıması onu gerçekten kızdırmıştı. Bu kadar güçlü bir kadının, bu konuda zayıf olması gerçekten şaşırtıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomanceSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...