-51-

7.3K 480 0
                                    

*

Rose, üstündekileri çıkarıp sıcak suyla vücudunu silip rahatladı. Temizlenen geceliğini gördüğünde, onu mutlulukla üzerine geçirdi ve şöminenin önündeki yastıkların arasına oturdu. Katlayıp beline sıkıştırdığı kâğıtları ateşin yaydığı ışığın altında okumaya başladı.

Rose Crowfeld'e...

Eider McDuck'un dediğini yaptım ve o lanet olası adamla evlendim. Ne kadar sinirli olduğumu, tahmin dahi edemezsin ablacım. Bu adam, senin kocandan daha kötü! Biliyorum senin kocan kötü bile sayılmaz ama tüm bu kötü kaderi birisinin omuzlarına yüklemek zorundaydım ve ben de kendime onu seçtim bunun için üzgünüm, bilmiyorum belki de üzgün falan değilimdir. Gelelim benim biricik domuz kocama... Ondan nefret ediyorum ve bunu dağa taşa haykırmak istiyorum.

Kilisede bana ne dediğini duysaydın, oradan kaçıp gitmem için bana yalvarırdın ya da beni kolumdan tutup, oradan sen uzaklaştırırdın.

"Hayatımda gördüğüm en çirkin kadınla evleneceğimi nereden bilebilirdim ki?" Buna inanabiliyor musun? Evet, o kahrolası ahmak çok yakışıklı bunu kabul ediyorum ama ben de o kadar çirkin sayılmam değil mi Rose?

Ailesinin, Eider'e karşı bir borcu olduğunu kabul etti ve onun arkasında olacağını söyledi, ama benim için iyi şeyler düşündüğünü sanmıyorum. Sanırım bu, benim yüzümden oldu.

Atımı hızla topraklarına sürdüm ve önüme gelen her askeri devirdim ta ki, onu bulana kadar... Onu bulduğumda ise hiç kibar değildim. Ona, benimle evlenmesi gerektiğini söyledim ve o bana kahkahalar eşliğinde cevap verdi. Acımasız, soğuk kahkahalar atan bir canavar. İnsanın korkuyla titremesine neden olacak türden bir sesti duyduğum. İngiltere'nin o soylu cadılarına benzemediğimi sen de benim kadar iyi biliyorsun. Her neyse konuyu dağıtmayayım.

Atımın iplerine asıldım, onu hemen tanımıştım herkesten farklı bir duruşu vardı. Uzun boyu ve kaslı yapısıyla ben buradayım diyordu. Kısa kahverengi saçları, güneşin altında ışıl ışıl parlayan bal rengi gözleri ve dolgun dudaklarıyla, kadınlar için yaratılmış gibiydi. Kulağında parlayan elmas küpeleri ise dikkatimi dağıtmak için orada duruyorlardı, gözümü alan parıltısı her geçen gün beni daha da deli ediyor. Evlendiğim bu adamı tanımıyorum ve daha ne yaşayabilirim bilmiyorum. Hepsi çok ağır gelmeye başladı. Gözlerinde gördüğüm o şey, çok değişikti Rose. Onu çözemiyorum... Çözmek istediğim de söylenemez.

Bana bir kez olsun bakmadı ya da benimle konuşmak için uğraşmadı. Tek bir kelime anlaşmamızı sağlamaya yetiyor "evet" veya "hayır". Ama buna daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Ben konuşmakta güçlük çeksem de, onun böyle bir sorunu olmadığını biliyorum. Sadece benimle konuşmak istemiyor olabilir diye düşünüyorum ve bu da canımı sıkmaya yetiyor.

Şimdi, benim sorunlarımı bir kenara bırakalım ve gelelim asıl konuya. Burada olma nedenime; halkına çok iyi davranıyor, savunma ve saldırma gücü gördüklerimin en iyisi, en kuvvetlisi. Çok fazla askeri var, neredeyse bin kişiden fazla...

İyi bir koca olmak dışında, her şeyi yapabilen bir adamla evliyim. İngiltere'de güçlü bir kaleniz daha var Rose Crowfel-McDuck, Johanna'dan aldığım bilgilere göre Derek ve o da çok iyi durumda değillermiş. Yani, onun evliliği de ülkeyi kurtarma adına yapılmış bir intihardan başka bir şey değil. Her kötü şeyin yanında, iyi haberler geldiğinde bu umutsuzluğum biraz olsun azalıyor.

Derek de, amcamızın bir şeylerin peşinde olduğunu düşünüyor ve Johanna doğru zamanı kolladıklarını söylüyor. Onlar eve gittiklerinden beri Simon saldırgan bir yapıya bürünmüş ve onlara hoşgörülü davranmamış. Johanna, amcamızın Derek'i öldürmek için yanıp tutuştuğunu düşünüyor, çünkü söylediğine göre onlardan korkuyormuş. Dikkatli olmalısın Rose. İnan bana çok kötü şeyler olacak...

Ah! Unutmadan... Sarah, o aramızda en kötü durumda olanımız sanırım. Denizi ve onun dalgalarını sevmeye çalışıyormuş ama başarılı olduğu söylenemezmiş. Torry, denizlerde hiçbir sorun olmadığını söyledi. Yani denizler de bizim kontrolümüz altında.

Bunca haberi, güçlü haber ağları olan kocam sayesinde edindim. Keşke bu mektupta yazdığım satırlar seni mutlu etseydi ama maalesef öyle olmadığını biliyorum.

Canım ablam, ben inanıyorum her şey yoluna girecek. Belki bir gün Tanrı bize mutlu olma şansını verir...

Seni seven minik kardeşin Julie...

*

Açılan kapının gürültüsüyle, Rose hemen gözyaşlarını sildi ve yüzünü saklamaya çalıştı. Eider'in, onunla konuşmadan üstünü değiştiriyor olması ise iyiye işaret değildi. Ona bakmamıştı bile, sanki aklında hâlâ yapmakta olduğu bir şey vardı ve ondan kurtulamamış gibiydi. Onun güçlü bedeninin salınarak büyük yatağa gidişini izledi. Örtülerden gelen ve ona yorgunluğunu hatırlatan sesi duyduğunda, Rose ateşin önünde rahatça oturmaya çalıştı.

"Yanıma gel, İngiltere'nin gülü..."

"Eğer, beni koklamak gibi bir planın varsa..."

Eider'in kısa kahkahası, kulaklarına dolduğunda Rose mutlulukla gözlerini kapadı. Bu adamı güldürebilmek, yapmayı sevdiği tek şey olmuştu.

"Evet İngiliz, bu gece seni koklayarak uyumak istiyorum."

Rose, ayağa kalkarak ona doğru yaklaştı. Eider, kalın çarşaflar üzerinde bir kral gibi yatıyordu. Kaslı baldırları ve kolları onu büyülüyor, içinde göğsündeki kılları okşama isteği yeşeriyordu.

"Ben uyumak istesem de, sen sanki uyumak istemiyor gibisin."

Eider, gülümseyerek ona bakmaya devam ediyordu. Rose'un güzelliği, bedenine hayat veriyor onu uyandırıyordu. Kızıl saçlar beline kadar uzanıyor, yeşil gözleri ona aşkla bakıyordu. Geceliğinin altında titreyen uzun bacakları, ona dolanmak ister gibi sarsılıyordu.

"Bunu da nereden çıkardın?"

"Gözlerin İngiliz... Gözlerin... Onlar asla yalan söylemez bunu asla unutma. Ve şimdi kollarıma gel, uyumak istiyorum."

Rose, ona kızmayı mı, yoksa öpmeyi mi daha çok istiyor bilmiyordu. Eider, onu hep ikilemde bırakıyor, düşüncelerinin içinde sürüklenmesine neden oluyordu. Şimdi ise kollarını iki yana açmış onu bekliyordu, Rose usulca yanına sokulup göğsüne sarıldığında, derin bir nefes aldı ve gözlerini yumdu. İşte, gül bahçesinin kapısını aralamış ve evine girmişti.

Ve ilk defa uslu durup, sakin bir gece geçirmişlerdi.Aslında Rose bunu hiç istememiş ama Eider aklında onlarca düşünceyleboğuşurken, güzel karısına elini sürememiş, yapabildiği tek şey ona sıkıcasarılıp huzurla uyumak olmuştu."h��2l&�

LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin