"Onu buradan çıkarın ve dikkatli olun askerlere yakanlanmadan arka koridorlardan dolanın, arka girişte bulacağınız eski kapıdan çıkın," dedi. Askerler, ona minnet duygusuyla sarılmak istiyorlardı. Ama Eider, bu sevgi dolu bakışları hak etmiyordu. Onların küçük zindandan çıkışını, buruk bir huzurla izledi. Şimdi sıra Lisa'daydı.
Diğer zindanın kapısını açtığında, kardeşinin korkuyla bir köşeye kaçıp bacaklarını karnına doğru çekişini izledi, küçük bir kız çocuğuna benziyor ve abisinden korkuyordu. Aklını kaçırmış gibi bakıyor, Eider'i tanımıyormuş gibi davranıyordu. Eider ona kötü bir şey olduğunu düşünmek istemiyordu. Lisa'nın şoku üstünden atmasını ve onu tanımasını bekledi ama kardeşi hızla başını iki yana sallamaya devam ediyor, Eider ona yaklaştıkça korkusu azalmak yerine katlanarak büyüyor gibi görünüyordu.
"Lisa, benim meleğim."
Eider ona koşmak ve sımsıkı sarılmak istiyordu ama Lisa her adımında korkuyla titriyor ve sayıklamaya başlıyordu. Onu, gerçekten tanımıyordu. "Git buradan! Seni öldürmek istiyor, seni bulacak ve parçalara ayıracak, bana öyle söyledi. Ben burada durmalıyım, onu rahatlatıyormuşum. Eğer ben burada durursam, sana zarar veremez," dedi kekeleyerek ve gözleriyle William'ın korkutucu bedenini arıyor, Eider'i korumaya çalışıyordu. Eider, William'ı öldürmek için yanıp tutuşuyordu. Kardeşine zarar vermişti ve artık etrafına mutluluk veren, o tatlı kız yoktu. Yumruk yaptığı ellerini, demir kapıya vuruyor içindeki öfkeyi bastırmaya çalışıyordu. Demir kapının çıkardığı tok ses, içlerinde yankılanıyordu. Eli acıyor ama kalbinde duyduğu acının yanında her şey önemini kaybediyordu.
"Seni koruyacağım Lisa, benden kaçmanı istemiyorum. Seni almaya yanına geliyorum, korkma." Lisa siyah saçlarını çekiştirerek, başını iki yana sallamaya başladı. Eider, onu kucağına aldığında Lisa'nın korkuyla kasıldığını hissetti. Nefes almıyor, hareket etmiyor ve konuşmuyordu. Dudakları parçalanmış, kollarının etrafı morarmıştı. Eider, o an anladı... Lisa'yı kucağından düşürmek üzereyken, boynuna dolanan ince kollar onu tekrar Lisa'ya ve hayata bağladı. Her zamanki gibi güçlü durmalıydı.
"Üzülmeni istemiyorum Eider. Benim yüzümden üzülmene, katlanamam,"diye mırıldandı Lisa, kalan gururuyla. İyi görünmeye çalışıyor, yaralı gözleriyle Eider'in kalbine dokunmak onu sakinleştirmek istiyordu.
"O, sana bunu nasıl yapar?"
Eider acıyla bağırıyor, ona sıkıca sarılıyordu. İki kardeşin gözyaşları birbirine karışırken, Lisa Eider'in kucağında doğrularak, yanaklarından süzülen tuzlu damlaları yaralı dudaklarıyla öptü. Eider sessizce gözlerinden dökülen damlalara engel olamıyor, endişeli gözlerle kardeşine bakıyordu.
"Sen güçlüsün Eider. O ise korkağın tekiydi ve sana yapamadığı her şey için beni cezalandırdı."
Vicdan azabından ölmeni diliyorum Eider...
Lisa, ona daha sıkı sarıldı ve gözyaşlarını titreyen elleriyle sildi. Eider, zamanı geri alabilmeyi istedi. Bunların hepsi Rose'un yüzünden olmuştu. Lisa ona sesleniyor ama o hiçbir şey duymuyordu. İstediği tek şey, bu kale içinde tek bir canlı bile bırakmamaktı. Kale kapısının önüne kadar geldiğinde, etrafına bakındı ve iki kere ıslık çalmasıyla askerlerini yanında buldu.
"Onu alın ve gidin. Sakın, arkanıza bakmayın."
"Emredersiniz lordum," diyerek endişeyle leydilerine sarıldılar ve onu güvenli kollarda, İskoç topraklarına götürmek için yola koyuldular. Lisa, ona o kollar arasından son kez baktı ve...
"Seni seviyorum Eider McDuck. Şimdi git ve savaş! Bizim için, hâlâ güzel olan her şey için..."
*
Eider kardeşinden ayrıldıktan sonra tüm öfkesini kusmak istercesine kalenin içine geri döndü ve karşısına çıkan herkesi acımadan Tanrı'nın kolları arasına gönderdi. Torry ve Derek iki bölük askerle iyi iş çıkarmış olmalı ki Eider savaşmaya yeni başlamışken her şey bir anda sona ermişti, kalenin dış avlusuna çıktı ve tekrar içeri girdiğinde hiçbir yerde William'ı bulamadı. Sadece ölen ve teslim olan askerler vardı. O ise ayakları yanıyormuş gibi koşuşturmaktan vazgeçmiyor, William'ın ismini sayıklayarak karşısına çıkıp onu durdurmaya çalışan herkesi iterek kendisinden uzaklaştırıyordu.
"Derek dostum savaşı kazandık ama Eider'in gözlerinde gördüğüm şeyin zafer pırıltıları olduğunu söyleyemem," dedi Torry ellerine bulaşan ve gözlerini kaplayan kanı temizlemeye çalışırken.
"Bilmiyorum Torry ona baktığımda sadece öfke görüyorum ve şimdi izin verelim sakinleşsin ve o bize gelsin. Eğer biz onun yanına gidersek kendimizi büyük bir tartışmanın içinde bulacakmışız gibi hissediyorum," dedi Derek ve ellerini beline koyarak yaralı askerlere yardım etmesi gerektiğine karar vererek Torry'i de yanına çekerek kalenin dışında ve içinde olan tüm adamlara yardım etmeye, ölüleri toplamaya başladılar.
*
William, kaleden kaçmıştı. Onu yakalamak mümkün olmasa da, Eider orayı ve topraklarını ele geçirmişti. İskoçya, yavaş yavaş onun olmaya başlıyordu. Bir taraftan kazanıyor, bir taraftan kaybediyordu. Hayat hiç de adil değildi. Ne yaşamış olursa olsun, düşünmesi gereken en önemli şey İskoçya'ydı. Buna karar verdiği an vicdanı yakasına yapışarak ona kardeşini hatırlattı ve en önemli şeyin sevdikleri olduğunu, kendisini kandırmaması gerektiğini söyleyerek onu tekrar acısıyla baş başa bıraktı.
"Eider, ne olduğunu anlatacak mısın?" Derek ona bağırdığında, Eider arkasını döndü ve iki arkadaşını karşısında kanlar içinde kendisine bakarken buldu. Nehrin suyuyla ve kanla yıkanmış iki soylu savaşçıydı onlar.
"William, Lisa'ya te..." Derek ve Torry, aynı anda ona yaklaşmış ve kollarıyla onu sarmışlardı. Üç arkadaş, şimdi sımsıkı birbirlerine sarılıyordu. Tıpkı küçükken yaptıkları gibi... Eider, onlara ne olduğunu kolayca söyleyebileceğini düşünmemişti. Dudaklarından dökülen sözler, sonunda tıkanmış ve nefes alamadığı o anda arkadaşlarının kolları onu ayakta tutmuştu.
"Senin yanındayız Eider, bunu asla unutma. Ona yaptığını ödeteceğiz." dedi Torry.
Üç arkadaş, kızarmış gözlerle etraflarına bakmaya başlamıştı. Konuşacak bir şey yoktu, ama yapmaları gereken o kadar çok şey vardı ki... Eider, ayağa kalkmaya çalışan askerlerin gururla bakan gözlerin ve ona karşı duyulan sonsuz sevginin altında ezilmeye başlamıştı. Teriyle birleşip, yüzünden aşağıya doğru akan kanı elinin tersiyle silerek görüşünü temizledi ve askerlerine toplanmalarını söyledi.
"Torry, Derek..."
"Seni dinliyoruz, Eider." Torry, onun dediği her şeyi yapmaya hazırdı ve bunu sesiyle olduğu kadar duruşuyla da belli ediyordu. Eider'in neler yaşadığını ve neleri feda ettiğini gördükten sonra, onun İskoçya için bir umut olabileceğine gerçekten inanmaya başlamıştı ve o dakikadan sonra onun sözünden çıkmayacaktı.
"Askerleri alın ve gidin. Johanna ve Sarah'ı da götürmeyi unutmayın. Benim halletmem gereken şeyler var,"dedi, intikam ateşiyle yanan yüreğine karşı koyamadan.
k
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LORDUM (İngiliz Çiçekleri 1. Kitap)
RomantizmSavaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı... Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en gü...